” Sizi övenlerden çok, öğüt verenlere bağlanın”
Boiteau
“Birini eğitmek istiyorsanız, onun anne-annesinden işe başlayın!…”
Victor Hugo
Zeka, bilgi, karakter… Üç önemli etmen!… Her üçü de insanın yaşamına yön vererek, yaşamının biçimlenmesine neden olur.
Ama bunların önem düzeyleri nedir?… Ya da edinilme bakımından hangisi bizi daha fazla zorlar. Hangisi Allah vergisi, hangisi sonradan kazanılmadır?…
Zeka bilindiği gibi, kişiye X kromozomu üzerinde bulunan bir gene aracılığıyla atalardan aktarılır. Yeni doğmuş bebekte zeka, filizlenip gelişmeye uygun, elverişlli bir çekirdek halindedir. Hiç kimse doğduğu gün 25 – 30 yaşlarındaki zeka düzeyinde değildir. Bu zeka çekirdeği insanın ilerde varabileceği en ileri zeka düzeyinin kod’ larını taşır. Gelişebilecek uygun ortamı bulursa, aynı bir bitkide olduğu gibi büyüyüp yeşerebilir.
Bu çekirdek halindeki zeka, çevre koşulları, beslenme, eğitim ile gelişip olgunlaşacaktır. Zeka 0 – 6 yaş arasında gelişmeye başlayıp, ondan sonraki yıllarda basamak basamak ilerleyerek 15 – 20 yaşlarında olabileceği düzeye ulaşır. Eğer başta alınmış kodlar çok kısıtlı ise, hafiften ağıra doğru debil-embesil-idiot adı verilen geri zeka düzeylerinden daha ileri gidebilme olanağı yoktur.
Ama zeka kodları böyle kısıtlı olmayıp, belirli bir düzeyin üzerinde kaydedilmişse, düşük-orta-ileri-parlak-deha gibi adlandırılan zeka katlarına varma olanağı vardır. Ancak düşük-orta-ileri zeka katlarına varabilme doğumdan sonraki yardımlara bağlı ise de, parlak zeka ile deha daha doğumda var olan zeka çekirdeğinde kod olarak yazılıdır. Bu düzeylere ancak atalardan alınmış olan gene’ ler aracılığıyla varılabilir. Dış yardımla ulaşılamaz.
Bunlardan anlaşılacağı gibi zeka, ana-babadan çocuğa gene’ ler ile aktarılır. Ama gelişimi, bazı koşullara bağlı olarak, zeka çekirdeğindeki olanaklara göre ileri yaşlara kadar sürer.
Bilgiye ulaşım bebek daha doğar doğmaz başlar. Yeni doğan bebek etrafında olan biteni keşfe çalışıp, ortama uymak için uğraş vermeye başlar. Bebek modern dünyaya gözlerini açmış bir ilkel insandır. Öğrenebildikleriyle çevreye uyum gösterecektir. Bunu sağlamada geri kalır ya da geri bırakılırsa, dışındaki dünyadan büyük korku duyup, kendi içine kapanır. Bu duruma “Otizm” diyoruz.
Böylece her yeni doğanı birer “Otistik” adayı olarak ele alabiliriz. Bebekler otistik olmaktan, kendilerine verilmiş olan zeka çekirdeğinde yazılı zeka kodları aracılığıyla kurtulabilirler. Bu kodlar aşağı düzeyleri gösteriyorsa, çevreyle uyumu sağlayabilecek bilgileri bir türlü elde edemediklerinden, ağır otizm belirtileri gösterirler. Daha yüksek zeka kodları var olan bebekler ya çok hafif otistik belirtiler gösterir ya da bu belirtileri hiç görmeyiz.
Çocuk konuşmaya başlayınca sürekli olarak sorduğu sorularla çevresindeki olguların nedenlerini araştırır. Bir saptamaya göre bu soruların bir günlük sayısı 430 dolayındadır. Çocuğun bu davranışı bir bilimadamınkiyle eşdeğerdir. Her ikisi de olayların gerçek nedenlerini büyük bir merakla araştırmaktadır. Çocuğun soruları ciddiyetle yanıtlananıp, bu yolda yüreklendirilirse, ilerde araştırmacı bir yapıya kavuşmaları sağlanmış olacaktır. Tersi bir tutum onların ilerideki yaşamlarında bilgiye soğuk bakan, ezberci bireyler olması ile sonlanır.
Bu yönleriyle bilgi, oldukça büyük çaba harcanılarak elde edilen bir etmendir. Kişinin zeka düzeyi ile çevresinde bulunan büyüklerinin ilgi ile özen göstermelerine göre artan ya da eksilebilen, doğumdan sonra kazanılma bir öğedir.
Karakter de doğumdan sonra gelişmektedir. Çocuğun karakter yapısı 0 – 6 yaş arasında oluşur. Bu sırada çocuğa şu önemli özelliklerin verilmesine çalışılır :
● Yalan söylememe, dürüstlük,
● Kararlılık- Azimli olmak,
● Sorumluluk – Sadakat,
● Sosyal ilşkilerin sağlıklı yürütülebilmesi,
● Soğukkanlı olmak,
● Hoşgölü olmak,
● Adalet duygusu – Hakkı gözetme,
● Seçici olmak,
● Sıkı ağızlı olup, sır saklayabilmek.
Bunlar düzgün, olumlu bir karakterin oluşmasını sağlıyacaktır. 0 – 6 yaş arasındaki çocuğun karakter yapısı, zekası gibi. topraktan çıkarılmış maden filizine benzer. Bunun işlenilip zenginleştirilmesi gerekir. Tersi durumda karakter yapısında çarpıklıklar ile bazı bozukluklar gelişecektir.
Ancak hiç akıldan çıkarmamak gerkir ki, zeka – karakter ilişkisinde karakter efendi, zeka uşak rolündedir. Bu yüzden bir insanın zekası ne kadar ileri düzeyde olursa olsun karakterin emrinde olacak, karakterin gösterdiği yönde işleyecektir. ileri düzeyde bir zeka bile karakterin sapkınlıklarını düzeltebilme yeteneğinden yoksundur. Çünkü Zeka karakteri sorgulamaz, sorgulayamaz.
Öte yanda bilgi, her insanın doğasında var olan merak ile öğrenme dürtüsü nedeniyle, yaşam boyu az ya da çok sürekli olarak elde edilecektir. Bilgi zekanın yakıtıdır; bilgi zekaya ivme kazandırır. Bilgi birikimi fazla olduğu zaman zeka daha iyi işler, kendini daha iyi gösterir.
Bundan ötürü küçük yaşlarda çocuğun sorduğu sorularla kendini belli eden araştırıcı niteliği köreltilmemelidir. Köreltilirse ortaya, sorgulamayan, ezberci, bilgiden yoksun bireyler çıkacaktır.
Zekanın önemini hiç kimse yadsıyamaz. Ancak onun karakterin buyruğunda olması, karakteri önem bakımından öne çıkarır. Bilgi ise neredeyse ister istemez edinilecek bir öğedir.
Nereden bakılırsa bakılsın KARAKTER önde gelir!…
Bu durumda gelişmekte olan çocukta, en önde karakterin sağlam olmasına çalışmanın gerektiği açık bir gerçektir. 0 – 6 yaş döneminde karakter üzerinde dikkatle, özenle durarak, topluma yararlı sağlam karakterli bireyler yetiştirmeliyiz!..[*].
—————————————————-
[*] Çocuğumuz için isteklendirme (motivation) işlemini yaparken çoğu kez yalnız onun zekası üzerinde durup, onu bu yönde yüreklendirmeyi yeğleriz. Sınıfındakiler içinde yüksek zekalılar arasında görmek isteriz. Bu durumda çocuğun kendisi de zeki olduğu bilincinde olarak, yalnızca elindeki bu aracı kullanıp başarıya ulaşabileceğini düşünmeye başlar. Bir yere kadar başarıyı elde de edebilir. Ama yolu boyunca karşılaştığı bazı güçlükleri yalnız zekasıyla yenemediğini görünce, “ne yapayım ben bu kadar başarabiliyorum” düşüncesine kapılarak, işin ucunu bırakır. Dahası okula gitmeyi bile geri çevirmeye kalkabilir. Oysa gerçekten de başarılı olabilecek zeka düzeyindedir.
Bunun tersine bütün eğitim yaşamını başarıyla götürüp sonlandırmasına karşılık, eğitim sonrası çalışma yaşamı sönük, bir çok başarısızlıklarla dolu olabilir. Bunun bir çok örneklerini görmüş olmalısınız.
Doğru olan isteklendirme işlemini çocuğun gayreti, çalışma düzeni, bir işi sonuna kadar sürdürme üzerine yuğunlaştırmaktır. Burada var olan zeka etkinliği adeta unutulmalıdır. Çocuğun yeterli zeka düzeyini bilmekle birlikte, ona bundan hiç söz edilmemelidir. Onu yüreklendirip methederken hep yukardaki özellikler üzerinde durmak gerekir. Böylelikle çocuğun zihin gözleri bunlar üzerine çevrilir. Bunları gerçekleştirme yolunda yürümeye başlar. Giderek bunlar birer alışkanlık ya da yaşam biçimi durumunu alır.
Neden böyle davranmak gerekir?…
Çünkü var olan Tanrı vergisi zekayı hiç kimse çocuğun elinden alamaz. Zeka, eğer 0 – 6 yaş arasında gereği gibi geliştirilebilmiş ise, kazanılmış ama kaybedilemeyecek bir zenginliktir. Fazladan isteklendirip, özendirmeye hiç gerek yoktur. Zeka işlevini, farkına varılmadan özdevinimli (automatic) olarak sürdürür gider. Oysa çalışma gayreti bir karakter işlevi olup, zaman zaman özendirmeye gereksinim olur. Bu yaşamın her dönemi için geçerlidir. Aileler bu yöntemi seçerlerse çocukları hem eğitim döneminde, hem de yaşamları boyunca başarıya ulasabilirler.
That’s not just logic. That’s really ssenible.