KÖPEKBALIKLARI – Yararlı mı, Yoksa Tümden Zararlı mı?!…

#alttext#
“Önce doğruyu bilmek gerekir; doğru bilinirse yanlış da bilinir, ama önce yalnış bilinirse doğruya ulaşılamaz.”
Farabi (Abū Nasr Muhammad al-Fārāb)

Köpekbalığı (Selachimorpha), kıkırdaklı balıklar (Chondrichthyes) sınıfının Elasmobranchii alt sınıfını oluşturan iki üst takımdan biri olan Selachimorpha (ötekisi, Batoidea) içinde sınıflanan canlı türlerinin ortak adıdır.

Köpekbalıkları ilkel balıktırlar. Fosil kayıtlarına göre, yaklaşık 400 milyon yıldır dünyamız denizlerinde, yaşamlarını hiç bir değişime uğramadan sürdürmektedirler. Köpekbalıkları, omurgalı hayvanların kıkırdaklı balıklar sınıfından olan canlılardır. İskeletleri kemik yerine kıkırdaktan oluşur. Bu nedenle sualtında oldukça kıvrak hareket edebilirler.

Bunlarda kemikli balıklarda bulunan, su içinde dengede kalmalarını sağlayan “yüzme keseleri” yoktur. Yüzmeyi bıraktıkları anda, ağır bir metal parçası gibi dibe çökerler. Demek ki, sürekli hareket etmek zorundadırlar. Sürekli hareket etme zorunluğu hayvanın solunumu için de geçerlidir. Solungaç deliklerinden yüzdükleri sırada sürekli su geçer. Yüzmekten geri kalınca bu su akımı da duracağından, vücutları O2 siz kalıp ölüme mahkum olurlar.

Bu hayvanlarda vücudun yaklaşık %20-30’u karaciğerden oluşur. Bu çok büyük yağlı karaciğerler, köpekbalıklarına pozitif bir yüzerlilik kazandırır. Bunun dışında karaciğerlerinde bağışıklık sistemini ayakta tutabilen güçlü kimyasal maddeler vardır. Belki de bu yüzden olacak, köpekbalıklarının hiç hastalanmadıkları bildirilmiştir.

Vücutları içinde sırt bölgesine yakın yerleşmiş olan omurga bir kara hayvanı kuyruğu gibi, balığın asimetrik olan kuyruğunun daha büyük olan üst parçası içinde yolunu sürdürür. Kuyruğun daha kısa olan alt parçası bir yüzgeç gibidir.

Köpekbalığının yan taraflarıyla yüzgeçlerinin arkasına rastlayan bölgelerde özel yapıda dişi andıran pullar bulunur. Bunlar sabit değil hareketlidir. Ama bir kas ile tendona bağlı olarak hareket etmezler. Yüzme sırasında suyun etkisiyle hareket ederler. Görevleri bir tür aerodinami sağlamaktır.

Köpekbalıklarının milyonlarca yıldır yaşamda kalmalarının nedenlerinden biri diş ile çene yapılarıdır. Dişler alt ile üst çenede 4 ya da 5 sıra halinde dizilir. Sayıları türlere göre değişir. Bu dişlerin hemen arkasındaysa “yedek dişler” diyebileceğimiz dişler bulunur. Beslenme sırasında hayvanın dişleri kırıldığında yerini bu dişler alır. Bu hızlı değişim birkaç günle birkaç hafta arasında olabilir.

Köpekbalıklarının öteki canlılara üstünlük sağlamalarına yarayan bir başka özellikleriyse duyu organlarıdır. Koku alma ile işitme duyuları iyi gelişmiştir. Kan kokusunu 3 km uzaktan alabilirler. Vücutlarının yan tarafında bir çizgi biçiminde bulunan, “yanal organ” denen duyu organlarıyla manyetik alanları algılayabilir, yön saptaması yapabilir (özellikle bulanık suda) ya da yaralı bir balığın çıkardığı titreşimleri saptayabilirler.

Köpekbalıklarının en önemli duyu organıysa “Lorenzini ampulleri” denen elektroreseptör hücreleridir. Bunlar vücudun baş kısmında bulunan, 1 mm’lik kanallarla dışarıya açılan yapılardır. Elektriksel uyarılara karşı oldukça duyarlıdırlar.

Köpekbalıklarının doğal besinleri arasında büyük balıklar, bazı deniz memelileri, büyük mürekkep balıkları ile öteki köpekbalıkları yer alır. Tek tek avlandıkları gibi, grup halinde de avlanabilirler. Uzmanlar dalarken ya da yüzerken saldırgan tek bir birey görüldüğünde korkulacak bir durum olmadığını, ama sürüyle karşılaşıldığında durumun pek güvenilir sayılamayacağını söylüyorlar.

Köpekbalıkları üç farklı biçimde ürerler. Bazıları diğer balıklarda olduğu gibi döllenmiş yumurtayı dışarıya bırakırlar (ovipar). Bazıları yavrularını vücut içinde taşıyarak, bizdeki göbek bağına benzeyen bir organ aracılığıyla besler (vivipar). Bazılarıysa döllenmiş olan yumurtayı vücut içinde tutar ama herhangi bir biçimde yavruyu beslemez, gelişimini tamamlayınca dışarıya bırakır (ovovivipar). Gebelik süreleri 9 ile 24 ay arasında değişir. Bir kezde en az 1, en çok 100 yavru doğurabilirler.

Bugün dünyada 350 köpekbalığı türü yaşamaktadır. Bunlardan 10’u, saldırı olaylarından sorumlu tutulmaktadır. Türkiyedeki denizlerde ise 27 köpekbalığı türü yaşıyor. Bunlar içinde tehlikeli olabilecek 8 tür var.

Kuzey yarımkürede yaşayan köpekbalıklarının neden olduğu saldırma olayları yok denecek kadar azdır. Akdeniz, Ege ile Marmara Denizinde yaşayanların insanlara hiç saldırmadıkları kabul edilir. Bu durumda sahillerde tehlike yok gibidir. Bununla birlikte, açık denizde yüzmek ya da derin su dalışları yapmak her zaman beraberinde belli bir riski getirir. Yine de istatistiklere bakılacak olursa köpekbalığı korkusu (fobisi) için bir neden yoktur.

Köpekbalığı kalabalık bir dalgıç ya da yüzücü grubuna saldırdığında içlerinden birini seçerek diğerlerini göz ardı ettiğine ilişkin bir gözlemlemeye, çeşitli raporlarda yer verilmiş bulunuyor.

Daha çok kan dökücü olarak tanıdığımız bu canlıların, insanlara hiç mi yararı yok?…

Evet var!… Eti pek yenilmese de, bazıları 24 saat “marine” edilerek lezzetle yenilebileceğini söylüyor. Yüzgeçleri Japonyada balık çorbası yapmak için kullanılıyor. Ama asıl önemlisi köpekbalığı kıkırdağı ile karaciğer yağı, başta kanser olmak üzere bazı hastalıkların sağıtımında kullanılmaktadır.

Tümörler de öteki dokular gibi beslenebilmek, gelişebilmek, yayılabilmek, toksinlerini (metabolitlerini) kan dolaşımına aktarabilmek için kan damarlarına gereksinim duyarlar. Tümör oluşumundan sonra o bölgede yeni kılcal kan damarları oluşumu gözlenir. Yapılan çalışmalarda köpekbalığı kıkırdağında bu yeni kılcal kan damarlarının oluşumunu baskılayan bir etkiyi (anti-angiogenesis) taşıyan bir maddeyi içerdiği bulunmuştur.

Bu yolla tümör yok olmasa da yayılması durduğu için belirli bir bölgede sabit kalıyor, sağıtım için çok büyük bir şans doğuyor.

Sadece bununla da kalmıyor kıkırdağın faydaları… Eklem yaralanmalarının sağıtımında, iltihap giderici olarak, bağışıklık sisteminin kuvvetlendirilmesinde, bakteriyal, viral ile mantar (fungal) enfeksiyonlara karşı dayanıklılık sağlanmasında, artrit (mafsal iltihabı) sağıtımında, ağrı kesici olarak, sedef ile akne sağıtımlarında kullanılmaktadır.

köpekbalığı karaciğerinde squalene denen bir madde vardır. Bu madde yağ özelliğinde bir maddedir, oksijeni kolayca tutup gereksinim duyulan dokuya iletilmesini kolaylaştırdığı gibi, bağışıklık sistemini de güçlendirir. Bağışıklık sistemini güçlendirdiği için kanser sağıtımında büyük bir yardımcı olabilir.

Köpekbalığı karaciğeri yağında, aynı zamanda anne sütünde bulunan alkoksi gliserol dediğimiz madde yüzlerce kat daha fazla bulunmaktadır. Alkoksi gliserol bağışıklık sistemimizi güçlendirir, akyuvar ile trombositleri arttırarak antikorları uyarır. Bu da kanserle savaşım için güçlü bir ek özelliği oluşturmaktadır.

[Bazı alıntılarla telif edilmiştir]

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>