KADIN – Toplumumuzdaki yeri ile değeri!…

#alttext#
“Kötüler kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar.”
Tolstoy

Toplumumuzda kız çocuklarının, bundan ötürü kadınların ikinci sınıf insanlar olarak algılanması yaygın bir biçimde görülmekte…

Oysa bütün nüfus göz önüne alındığında, bunun yarısının kadınlardan oluştuğunu görürüz. Demek ki nüfusumuzun yarısını ikinci sınıf vatandaş olarak görme eğilimimiz fazladır.

Gerçi bizim toplumumuz ile günümüzdeki bütün dünya toplumlarında aile yapısı “ataerkil” niteliğindedir. Ama bunun anlamı ile amacı toplum içindeki kadınlara sınıf düşürme olmamak gerekir. Böyle davranmak akıl dışına çıkmak demektir.

Buna karşın kadınlar için bazı hakların tanınması, Osmanlı İmparatorluğu döneminde gündeme gelip uygulanmıştır. Örnekse, Osmanlı Devletinin ilk kız idadisi (lisesi) de 1880′de açılmıştır. Viyana üniversitesi ilk kız öğrencisini 1897′de, Sorbonne 1899′da, Alman üniversiteleri 1895 ile 1905 arasında kabul etmiş iken, İstanbul Darülfünun’unda karma öğretim 1914-1921 yılları arasında gerçekleşmiştir.

Bunun dışında, kadınların özel hukuktaki konumuna ilişkin reformlar Türkiye’de II. Meşrutiyet döneminde gündeme gelmiş, çok eşlilik ilk kez 1917′de çıkarılan bir yasayla Avrupa normları doğrultusunda düzenlenmiştir. Özel hukukta kadın-erkek eşitliği (bazı ayrıcalıklarla) 1926 tarihli Medeni Kanun’la gerçekleşmiştir.

Kadınların siyasal ile meslek yaşamda hak istemelerinin örneklerine 1908-1914 yıllarından başlayarak rastlanırsa da, bu alanda önemli gelişmeler ancak Cumhuriyet döneminde gerçekleşme olanağını bulmuştur.

Kadınlara oy hakkı veren ilk ülke olan Finlandiya’dan (1906) sonra, 1917′de Rusya, 1918′de İngiltere, Kanada, Azerbaycan, 1919′da Almanya ile Avusturya, 1920′de ABD ile Macaristan, kadınlara oy hakkı tanımıştır. Türkiye’de ise kadınlar, gerçek demokratik siyasal seçimlerin henüz yapılmadığı bir dönemde, 1930 ile 1934′te bu hakka kavuşmuştur.

Bu yukardaki örnekler kız çocukları ile kadınlara devletlerce getirilen iyileştirmeleri gösteriyor. Buna karşın, toplumumuz ailelerinde kız çocuklarının okutulmamasına ilişkin düşüncelerin eğemenliği sürmektedir.

Bunun, geçerli ya da geçersiz olarak onaylayabileceğimiz, bazı nedenleri vardır. Başlıcaları şöyle özetlenebilir :

☻ Okul ile dersliklerin yetersizliği;
☻ Okulların yerleşim yerlerinden uzak olması ve birçok ailenin kız çocuklarının bu kadar yol gitmesini istememeleri;
☻ Ailelerin, çocuklarını, fiziksel koşulları elverişsiz, örneğin tuvaletsiz, su şebekesi olmayan okullara göndermek istememeleri;
☻ Birçok ailenin ekonomik güçlük içinde olması;
☻ Ailelerin erkekleri kızlara göre önde tutan geleneksel önyargıları;
☻ Çocukları evde çalıştırarak aile gelirine ek katkı sağlama eğilimi;
☻ Birçok ailenin kızlarının bir an önce evlenmesini eğitimden daha önemli görmesi. Bunda başlık parasını almanın da etkisi yadsınamaz:
☻ Kırsal bölgelerde kadının rol aldığı eylemlerin nadiren görülmesi ya da hiç olmaması;
☻ Orta öğrenim olanaklarının sınırlı olmasının ilköğretime yönelik ilgiyi azaltması.

Buna karşılık, 1975-2000 döneminde kadınların eğitimde büyük yol alınmış gibi görülüyor. Gerçekten de dönem başında :

☻ 1 milyon 920 bin seviyesinde olan ilkokul mezunu kadınların sayısı 7 milyon 644 bine,
☻ 167 bin olan ortaokul mezunu sayısı 896 bine,
☻ 199 bin olan lise mezunu sayısı da 1 milyon 539 bine çıktı.
☻ Üniversite mezunu kadın sayısı da 56 binlerden 910 bine kadar yükseldi.

Bu rakamlarda artış olduğu görülüyor. Ama nüfusumuzun 72 milyon olduğu, bunun yarısı olan 36 milyonun da kadın olduğu göz önüne alınırsa, ilk rakkamlar ile artış rakamlarının ne kadar gülünç, saçma (ridiculous) olduğu hemen anlaşılacaktır. Rakamlara bakılırsa, her eğitim düzeyinde kadınlarımızın ortalama ancak 36 da birini eğitebilmişiz!…

Bu öğünülecek bir şey değildir!… Olsa olsa toplulumumuzda kadınlarımıza verilen düşük değerin, zavallı rakamsal göstergesidir.

Bunun dışında, gün geçmiyor ki kadınlara uygulanan yeğinlik (şiddet) eylemlerinin haberlerini duymayalım. Bu arada töreler öne sürülerek kadınlar öldürülüyor. Doğu Anadolulun bazı kentlerinde kadın intihar olguları çoktur. Bunların tamamına yakını kendi canına kıyma değil, ama üzerleri örtülmüş birer cinayettir.

Ailelerin başlık parası için kızlarını erkenden evlendirmeye çalışmaları, demek ki kızlarını para karşılığı satmaya kalkışmaları, akıl almaz bir davranış olarak her gün yaşanmaktadır. Bu kız çocuklarının birer insan değil, ama bir eşya gibi görüldüğünün açık kanıtıdır.

Köylerimizin çoğunda kadınlar çalışıp üretirken, beylerin kahvelerde istirahatle vakit tükettikleri herkesçe bilinen, ama bir türlü düzeltilemeyen bir gerçekliktir.

Buna karşılık bir aile reisine “Kaç çocuğun var?…” diye sorduğumuzda alınan yanıtın, kız çocuklarının bu sayıma hiç katılmadan verilen rakam olduğunu çoğu kez görürüz. Kız çocukları bazılarınca kişi (şahıs, şahsiyet) olarak yok sayılmaktadır. Onlar insan değildirler!!…

Hiç unutmayalım ki, kadına verilen değer bir uygarlık ölçütüdür. Bu değer az verildiği oranda uygarlıktan uzaklaşılmaktadır.

Çünkü, herşeyden önce kadınlar da erkekler kadar birer insandır. Aralarında ruhsal bazı ayrılıklar olsa da, bu gerçeği yadsıma olanağı yoktur.

İkincisi, kadınlar birer anne olarak kız çocuklarını olduğu kadar erkek evlatlarının da, en önemli dönem olan okul çağı öncesi eğitimini sağlamaktadırlar. Kadının kendisi yetersiz olduğu sürece yetiştireceği, bizim birinci sınıf insan olarak onayladığımız erkeklerden, acaba ne hayır bekleyebiliriz?…

Bunun sonuçlarını, toplumumuzda kadına erkeklerce verilen değerin ne olduğunu görerek anlıyoruz.

Bu yol, doğru yol değildir!… Kadına verdiğimiz değerin yüksekliği ile onun eğitim düzeyi erkeklerinkine eşit olduğunda, ancak UYGAR BİR TOPLUM olabileceğimizi iyice bilip, içimize sindirmemiz gerekir!…

ADAM GİBİ ADAM olmamız buna bağlıdır!…

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>