
“Aklın alamayacağı şeyi söylemek, fitneye sebep olabilir.”
İbni Asakir
Marmara denizi derinliklerinde fay çizgileri var. Bu uzun süredir bilinen bir gerçeklik. Bu fayların bilinemeyen bir zamanda hareketlenip Marmara depremine yol açacağı da yadsınmıyor.
Bazı bilirkişiler, Marmara faylarından gaz çıkışlarının gözlemlendiğini, bundan ötürü depremin çok yakın bir tarihte olacağını söylüyor.
Bir başka bilirkişi de bu gaz çıkışlarının deprem için bir sigorta olduğunu, hiç gaz çıkışı olmayıp fay kapalı kalırsa tehlike olacağını anlatıyor.
Bir başkası da, istatistiğe dayanarak, Marmarada hala deprem olmadığından endişe ettiğini bildiriyor.
İyi de, bu bilim adamlarından hangisine inanacağız?…
Hangisi doğruyu söylemekte?…
Oysa gerçek doğru bir tane değil midir?…
Herşeyden önce “burada günün birinde deprem olacak” demek, bir insana “Bir gün kesinlikle öleceksin” demekle eş anlamlıdır. Her ikisinde de sonuç olarak kesinlik olmakla birlikte, ne zaman olacağını söyleme olanağı yoktur.
Birer “malumu ilan” niteliğinde olan bu sözleri, hele yineleyerek söylemek “abesle iştigal etmek” ten öteye gitmez. Ayrıca zararlı da olur. İnsanları, önüne geçme olanakları olmayan olaylar konusunda, sürekli uyarmanın akıllla bağdaşmayacağı, apaçık olan bir gerçekliktir.
Bilim adamı çıkarımsamaları (tahminleri) değil, kesin saptamaları doğrultusunda konuşur. Kesin bir saptaması yoksa, bunu elde edinceye kadar sessiz kalır. Charles Caleb Colton şunları bu gibi durumları anlatmak için dile getirmiştir : “Söyleyecek bir şeyiniz yoksa, hiç bir şey söylemeyiniz.”
Deprem konusunda önem taşıyan, ama kesinlikle bilinmesi olanağı olmayan :
Bu fay çizgilerinin birer birer mi, yoksa hep birden mi kırılacağı?…
Bu olayın ne zaman olacağı?…
Ne yeğinlikte olacağı?…
Merkez noktasının neresi olacağı?…
Ne derinlikte meydana geleceği?…
Kaç saniye süreceği?…
Gibi sorulara verilecek yanıtlardır.
Çünkü deprem konusu çok bilinmeyenli bir denklemdir. Denklemin yapısı içindeki parametrelerin ölçülebilen değerleri konusunda, bugünkü günde bir bilgimiz de yoktur. Zorluk bundan ileri gelmektedir.
Bilindiği gibi kara parçaları, sıvı halde olan mağma üzerinde, sanki bir salın su yüzünde durması gibi, yüzmektedir. Bu kara parçalarına “kayaç” diyoruz.
Bütün olarak görünen kayaçların da bazı çatlaklarla bölünmüş olduğu bir gerçektir. Bu kayaç çatlaklarına da “fay çizgisi” denir.
Fay çizgileri boyunca kara parçalarının, birinin ötekine göre hareketlenmesi de depremleri oluşturur. Bu hareketler yatay (horizontal) ya da dikey (vertikal) doğrultuda olabilir. Birinciye örnek Kuzey Anadolu fay çizgisi, ikinciye örnek ise Ege Bölgesi fay çizgileridir.
Fay çizgisi boyunca her iki taraftaki kayaç parçası birbirine bir sürtünme gücüyle bağlıdır. Bu yüzden hareketsiz dururlar. Ama çevreden gelen itme güçleriyle kayaçlardan biri, mağma üzerinde kayarak hareket etmek ister. Sürtünme gücü bu hareketi önler. Ta ki, itme gücü sürtünme gücünü yeninceye kadar!… İşte fay çizgisinde biriktiğinden söz edilen enerji budur.
Biz, fay çizgisi boyunca var olan sürtünme gücünü ölçemediğimizden ötürü niceliğini bilemeyiz. Buna bağlı olarak kayaçlardan birine ne kadar bir güç uygulandığında hareketin başlıyacağını hesaplayamayız.
Biriken bu gücün ne kadar zamanda yeterli düzeye ulaşacağını da bilme ya da ölçme olanağımız yoktur. Böylece bir depremin ne zaman gerçekleşeceğini söylemeye de olanak olmaz.
Deprem ya da fay boyunca harekete geçen kayac’ın bu hareketinin kaç saniye boyunca sürüp sonra duracağını da hesaplama olanağı yoktur. Çünkü bu işte rol alan kitle ağırlıkları ile bu kitleleri harekete geçiren güçleri ölçüp hesaplama olanağımız yoktur.
Durumun bundan başka türlü olduğunu, demek ki yukarda sayılan bütün parametrelerin günümüzde ölçülebilir olduğunu savunan bir bilim adamı varsa, lütfen beni aydınlatsın!… Böylece yanlış bildiklerimizi düzeltme olanağını, doğruları öğrenerek elde etmiş oluruz.
Ama yukarda söylediklerimiz doğru ise… O zaman herhangi bir bölgede depremin ne zaman gerçekleşeceğini, yeğinliğinin ne olacağını söylemenin ne kadar akıldan, bilgiden, hele bilimden uzak olduğu apaçık ortada değil midir?…
Böyle olunca “deprem yakında olacak” diyenler gibi “deprem olasılığı uzaktır” diyenlerin her ikisi de doğruyu söylemiyor, açık bir biçimde yanılgı içindeler!…. Çünkü üzerinde konuştukları konu meteoroloji raporları gibi önceden çıkarımsama (tahmin) olanağı olmayan bir konudur.
Bu konuda konuşurken lütfen ağzımıza geleni değil de, bilimin kapsamı içinde olanlardan söz edelim. Bir konuyu bilemiyorsak “bilmiyorum!..” diyelim. Bilim adamı olma ciddiyeti bunu gerektirir.
ÖNEMLİ NOT - Bir de depremin yeğinliğinden önemli olan SÜRESİDİR. Şöyle ki, iki dakika süreli 5.5 yeğinliğindeki bir depremin vereceği zarar, iki saniye süreli 8 yeğinliğindeki depremden daha fazla olacaktır.