“Ayının on öyküsü varmış. dokuzu ahlat üzerineymiş.”
Gazetelarin yazdığına göre Avrupadaki CERN laboratuvarında başlatılan deneyler, İran ile Güney Amerikada 6 yeğinliğindeki depremlere neden olmuş(!!).
Gerçi bir bölüm fizikçi CERN de gerçekleştirilen bu deneyler sonunda başımıza bir felaket geleceğini söyleyip, bu denemeleri durdurmak için mahkemeye başvurdular. Lakin açtıkları dava mahkemece reddedildi.
Deneylere karşı çıkan fizikçilerin (Walter Wagner ile Luis Sancho) öne sürdükleri düşünce, bu deneyler sonunda ortaya mikroskopik kara deliklerin çıkacağıydı. Onların düşüncelerine göre bu mini kara delikler 50 yıl boyunca birleşerek çok büyük bir hacım kazanacaklarıdır. Sonunda öyle bir kara delik oluşacak ki dünyayı yutacak diyorlar.
Bu sözler çok iyi değerlendirilirse, özellikle de bir parça astrofizik ile fizik bilgisi ışığında olaya bakılırsa, deneylere karşı çıkan fizikçilerin depremden çok daha ağır korku taşıyan bir olaydan, dünyanın tümüyle yok olmasından söz ettikleri anlaşılacaktır. Böyle bir tehlikenin olmadığını deneyi yapan fizikçiler bildiriyor. Ama tekrarlıyalım, sözü edilen felaket deprem değildir.
Bizler felaket deyince hemen aklımıza bir tek depremi getiriyoruz. Gerçi deprem de yıkıcı bir felakettir, ama dünyanın tümüyle yok olmasıyla hiç bir zaman karşılaştırılamaz. Bu deprem fikrini akıllara kazıyan 1999 depreminden sonra, bunu fırsat bilen bazı yap-satçı yapı müteahhitleriyle onlardan menfaatlenen bazı geofizik uzmanlarıdır. “Yeni bir deprem geliyor, bu gün yada yarın, o da olmadı gelecek ay, gelecek yıl.” diyerek halkı endişe ile telaşa sokuyorlar. Bu yaptikları bir insana her gün “bir gün gelecek öleceksin” tümcesini yinelemekle eşdeğer bir tutumdur. Ondan öte bir şey değildir.
Bozularak işlemeyen, durmuş bir saatin 24 saatte en az iki kez doğru zamanı gösterdiği örneğinde olduğu gibi, elbet bir gün deprem olacaktır. İşte o zaman bütün bu akıl danesi “psödo” bilim adamları “Biz bunu önceden söylemiştik” deyip, üst oturağa çıkmak istiyeceklerdir.
Oysa, açık bir gerçeklik olarak, depremin ne zaman hangi büyüklük ile sürede olarak ortaya çıkacağını bilimsel yoldan matematik olarak hesaplamaya olanak yoktur. Başlıca hedef, ya var olan binaların yıkılıp yeniden yapılması ya da hiç olmazsa güçlendirilmesi yoluyla para kazanmaktır. Bu arada bazı yapı ortaklıkları yeni yaptıkları binaların depreme dayanıklı olduğunu, kendilerine ortak ettikleri ya da onlardan bu yolla menfaat sağlayan bazı bilim adamları ağzından halka duyuruyorlar. Bizler de buna inanıyoruz. Gözle görülebilen gerçek, felaket tellallığı yapma yoluyla para kazanma hevesidir; altında büyük çıkarlar yatmaktadır.
Haberciler de bu durumdan yararlanıyorlar. Her fırsatta depremle ilgili haberleri bize ulaştırmada hevesli oluyorlar. Elbette onlara da haber gereklidir. Ama CERN deneylerini getirip depreme dayandırmak, ne akılla, ne bilgiyle, ne de iyi niyetle bağlantılı olamaz. İnsan bir olguyu haber yaparken, önünü ardını bir araştırır. Ondan sonra doğru sağlam haberi yayınlar.
Ne yazık ki, halk her duyduğuna inanma eğilimindedir. Bir zamanlar Amerikalı aktör Orson Welles radyodan “dünyayı Marslıların işgal ettiği”ni bildiren bir uyduruk haberi yayınladığı zaman ABD de büyük bir panik yaşanmıştı. Evet!.. Bir çok kimseyi ilgilendiren (sansasyon) haber yapmak marifet gibi görünse de bundan belli bir kesimin çıkar sağladığını da unutmamak gerekir. Gerçekten de Orson Welles bu “asparagas” haberden sonra çok ünlü olmuştur.
Özetle, kafamıza zorla sokulmaya çalışılan “deprem fobisi”nden kurtulmamız gerekir. Çünkü deprem öyle bir doğal afettir ki ne zaman, nerede, ne yeğinlikte, ne büyüklükte, ne sürede olabileceği kimse tarafından bilinemez. Bilmekteyim diyenler yalan söylüyorlar. Çünkü bunu, meteorolojik olaylarda olduğu gibi, hesaplama olasılığı olmadığı gibi, çıkarımsamak (tahmin etmek) te olanaksızdır.
İçinizi ferah tutun!…