“Aklın üç ilkesi , iyi düşünmek , iyi söylemek , iyi yapmaktır.”
DEMOKRİT
Özellikle tarımsal kökenli besinlerimizi seçerken önümüzde üç tür besin kaynağı olduğunu görüyoruz :
● Hormonlu Bitkiler. Bunlar yetiştirilirken kullanılan bazı kimyasal maddeler yüzünden bu adı almaktadırlar. Ege Üniversitesinden Prof.Dr. Benian Eser bu kimyasallar için şunları söylemektedir :
“Hormonlar; bitkilerdeki büyüme ve gelişme olaylarını yönlendiren, çok düşük yoğunluklarda dahi etkili olabilen ve bitkilerde sentezlenerek taşınabilen organik maddelerdir. Hormonların bitkilerdeki etkileri ve ekonomik sonuçları benzer etkilerde sentetik olanların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bitkilerde doğal olarak bulunan hormonlara ve sentetik benzerlerine bitki büyüme maddeleri veya bitki gelişim düzenleyicileri denilmektedir. Buna karşın, hormon terimi sadece bitkilerde doğal olarak bulunanlar için kullanılmıştır.
1900lü yılların ilk yarısında bitkiler üzerindeki çalışmalar, bitkilerin davranışlarını ve nedenlerini ortaya koymuştur. Oksinler ve giberellinlerin varlıklarının anlaşılması, zaman içinde analiz tekniklerindeki gelişmeler, bunların bitkilerden çıkarılarak saflaştırılmaları gibi önemli gelişmeler yaşanmıştır. Indol asetik asit ve giberellik asitin eldesini takiben, oksin etkinliğindeki fenoksi türevleri elde edilmiş ve yüksek dozlarda herbisit olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1950li yıllardaki bu gelişmelerin ardından gelişen laboratuar teknikleri sonucu sitokininler, absizik asit ve etilenin varlıkları saptanmıştır.”
Son yıllarda çeşitli yollardan bu yöntemle yetiştirilmiş bitkilerin insan sağlığına zararlı olduğu anlatılmış, bu yüzde toplumda büyük kesim, olabildiğince bunlardan uzak kalmaya çalışmıştır.
● Organik Ürünler. Bunların tarımı yapılırken tümüyle doğal ürünler kullanılır. İlaçlamaları bile belli biçimde kullanılmaya çalışılır. Organik tarım, son yıllarda gündemde oldukça sık yer almasına karşın, aslında 50-60 yıl öncesine kadar kullanılan en eski tarımsal eylemlerden birisidir. Babalarımızın ya da dedelerimizin yıllar önce, petrol kaynaklı inorganik gübreler ile pestisid’lerin (tarımsal ilaçlar) yokluğunda, yapmaya çalıştığı tarımsal üretimin, her ne kadar bugünkü anlamı ile organik tarım olarak tanımlanamaz ise de, organik tarımın temelini oluşturduğunu söylemek pek de yanlış olmaz. Genelde bunun tanımı şöyle yapılmaktadır :
“Üreticilerin, doğa ile tarım alanlarını bozmadan, insanlara olumsuz yan etkileri olmayan bitkisel ile hayvansal üretimde bulunmasına ekolojik, organik ya da biyolojik tarım denilmektedir. Ekolojik tarım, yeğin tarım sonucu hatalı uygulamalar ile kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insan ile çevreye dost üretim sistemlerini kapsamaktadır. Bu sistem ile tarım yapılan toprakta, üretilen üründe kalıntı etki bırakmayan girdiler kullanılabileceği gibi organik ile yeşil gübreleme, ekim nöbeti, toprak korunması, dayanıklı çeşit, zararlılara karşı parazit, yırtıcılardan faydalanarak kaliteli bir üretim yapılması amaçlanmaktadır. Kısacası ekolojik tarım modern tarım teknolojisinin sağladığı tüm olanakları, ekolojik tarım temeli çerçevesinde dikkatli, bilgili ile özverili bir biçimde kullanmayı gerektiren çevre dostu bir sistemdir.”
● Melez (Hybrid) Bitkiler. Melez bitkiler çeşitli yolla bireyler arası döllenmeler sağlanarak genleri değiştirilmiş bitkilerdir. Böyle elde edilmiş bitki tohumlarından bir kez ürün alınır. Alınan üründen tohumluk ayırıp yeniden ekim yaparsanız, bitkinin yetişmediğini görürsünüz. Bu yüzden melez ya da hybrid tohumlara “kısır tohum” denilmektedir.
Türkiye bu konuda yeterince araştırma yapmadığı için hibrit tohumların yüzde 90′ını iç-alımla sağlıyor. Hibrit ürünlerin tohumları verimsiz olduğu için her yıl yeni tohum alınması gerekiyor. melez tohumlama alanında dış ülkelere bağımlı olan Türkiye, geçen 3 yıl içinde 100 milyon doların üzerinde hibrit tohum dış-alım yaptıi. Aslında bu Türkiyede tarımın yerle bir edilmesinin nedenlerinden de biridir …
Hibrit tohumları üretimini sağlayan başta ABD, İsrail, Kanada, Çin, Almanya, Fransa ile Hollanda ise bu tohumların patentini elde etmek için büyük bir çekişme içine girdiler. Bu arada bize de, her yıl ürün elde edebilmek için yeniden dış-alıma başvurma zorunluğu düşmekte. Mısırdan domatese kadar, tohumluk dış-alımıyla ayakta kalabildiğimiz bir gerçektir
Tarım ürünleri yetiştirmede hormon kullanımı, daha kısa sürede daha bol verim elde edebilmek, gösterişi güzel olan ürünler sağlamak için kullanılır.
Melez tohumların elde edilmesi ise görünüşte aynı amacı taşımakla birlikte, aşağıya koyduğumuz notta da göreceğiniz gibi daha başka karanlık düşüncelere hizmet edebilmek için yapılmakta olan bir girişimdir.
Ortalama insanımızın çarşıda pazarda gördüğü sebze ile meyvenin hahgisinin hormonlu, hahgisinin melez tohumdan, hangisinin organik ürün olduğunu ayırdedebilmesi olanaksıza yakın zor bir iştir. Bundan ötürü tarım ürünlerini rastgele satın alıp mutfağına götürme zorundadır. Böylece pazarlamacının söylediklerine inanma durumunda kalmış olur.
Ancak bütün bunlara karşın organik olmayan tarım ürünlerinden sağlığa gelebilecek zararlar (kanser gibi!..) henüz kanıtlanmış değildir. Gerçekten de sürekli olarak organik olmayan yiyeceklerin kullanılma olasılığıyla karşı karşıya olunduğundan, örnekse bir kanser patlamasının ya da başka hastalıkların sıkça görülmesi olayı beklenirdi. Böyle bir durum söz konusu değildir. Ama gene de organik sebze ile meyveleri tüketmeyi öngörmek gerekir. Çünkü doğal olan budur.
—————————————————————-
NOT – Bu gün bana ulaşan, bu konuyla ilgili bir E-postayı aşağıda görmektesiniz.
İçimizdeki Tehlike
Prens Charles’in Türkiye ziyaretini herkes başka bir açıdan değerlendirdi. Kimi için cami ziyaretleri, kimi için Mevlana hayranlığı, benim için ise ayrılırken uçağına doldurduğu kasalar dolusu sebze önemliydi. Koca Prens Türkiye’nin domatesine muhtaç değildi herhalde. Öyleyse bir anlamı olmalıydı bu kasaların. Evet, Prens yanılmıyorsam Kaz Dağı’nda kendisi için yetiştirilen organik sebzeleri ülkesine götürüyordu. Meğer o civarda yaşayan birkaç aile sürekli kraliyet ailesinin sebzesini yetiştiriyormuş ve kraliyet ailesi sadece bu sebzeleri kullanıyormuş.
Meclis Başkanı Köksal Toptan’ın Kuzey Kıbrıs ziyaretinde Cumhurbaşkanı Talat ile aralarında şöyle bir konuşma geçtiğini hatırlıyorum; Cumhurbaşkanı Talat, Toptan’a bir yemek sırasında ‘Türkiye’de en son yediğim domateslerin tadı hala damağımda’ demişti. Bu konuşma üzerine Toptan, Talat’a ‘En kısa zamanda size hormonsuz Anavatan domatesleri göndereceğim’ sözü vermişti. Meclis Başkanı Toptan kendisinden sonra Kıbrıs’a giden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e hormonsuz domatesleri emanet ediyor, Cumhurbaşkanı Gül de Toptan’ın bu masum ricasını yerine getiriyordu. Meclis Başkanı Toptan’ın Ankara’da ancak bir hafta araştırma sonucunda hormonsuz domates bulabildiğini de okumuştum o dönemde. Nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğumuzun farkında mısınız?
Gelelim işin teknik meselesine.
Tarım ve Köy işleri Bakanlığı’nda 115 bin kişi çalışıyor. 70 tane üniversitemiz, 30 tane ziraat fakültemiz, 50 tane tarım araştırma enstitümüz, 10 bin işsiz ziraat mühendisimiz var.
Buna rağmen Türkiye tohumda tamamen dışa bağımlı.
Tek kelimeyle tohumun patronu ise İsrail.
Domuz geni yerleştirilmiş domates, AIDS mikrobu bulaştırılmış kavun haberleri biraz spekülatör olabilir ama İsrail tohumu olayının kesinlikle öbür madalyon tarafı da var.
İsrailli araştırmacıların, genleriyle oynayarak, gül ile limon kokulu domates yetiştirdiğini Şalom Gazetesi’nin internet sayfasından okumuştum.
İstediğiniz şekle sahip domatesleri bile bulabilirsiniz; çekirdeksiz, kalp şeklinde, salatalık şeklinde, dilimli…
Yani genlerle oynama meselesi yüzde yüz doğru.
Gelelim başka doğrulara.
Bu tohumların bir ekimlik olduğunu bilmeyen yok.
Yani İsrail’den bir defa tohum almakla kurtulamıyorsunuz. Bir gram tohumun fiyatı her dönemde bir gram altına denk oldu.
Üstelik İsrail tohumunu toprağa bir ektin mi artık isteseniz de yerli tohuma dönemiyorsunuz.
Genetik tohum o toprağ a da zarar veriyor. Artık hep bu genetik tohumu kullanmak zorundasınız.
50-70 yıl sonra ise toprak kanserojen maddelerle dolduğu için artık
tamamen kullanılmaz hale geliyor.
Buna en güzel örnek
Türkiye’nin patates deposu olan Niğde ve Nevşehir bölgelerinde yetiştirilen patateslerde kanserojen maddeye rastlandığı için artık patates ekimine izin verilmemesidir.
Yani İsrail tohumu tek başına satmıyor. Tohum alana hastalığı bedava…
Tohumların içine hastalık yerleştiren İsrail bu sayede zirai ilaç satımını da garanti altına almış oluyor.
Bütün bu acı tabloya rağmen Türkiye’de yabancıların menfaatine çalışan bir patent sistemi işletiliyor.
Ne korkunç. Köylü kendi bahçesinde tohum bırakamayacak. Yoksa uluslararası mahkemede yargılanacak!
Şu anda dünyada İsrail tohumu kullanma yasası çıkartan ilk ülke işgal altındaki Irak’tır.
İkincisi de biz olacağız.
Organik ve sevgi
Eğer bizler organiğimize göre davransak mutluluk bizden uzak olmazdı. Yediğimiz içtiğimize bu kadar müdahale kimden? Organikle savaşanlar kimler?
Bizler daha indi ilahide yaratılırken bizim organiğimizle ilgilenen kim? Şeytan?
Allah’u Teala Ruhundan bize üfürürken :Meleklere ,cinlere ve şeytana secde emrini veriyor
Şimdi Dikkat
Evet Şimdi Dikkat
ALLAH’tan üfürülen ruh
Allah indi ilahinin toprağından fizik vücudumuzu yarattığında secde emri vermiyor!…
Allah nefsimizi sevva ettiğinde secde emri vermiyor!…çünkü nefs şeytandan etkilenebilecek ve onun davetine uyabilecek bir vasıfta ve bu istikamettede fizik vücudu kullanmak isteyecek
Peki Ruhumuz!….
O insandan başka kimseye verilmemiş.Allah’tan üfürülmüş ve yine Allah’a gidecek.Bunu insan Yaşarken Allah’a ulaşmayı dilerse kendi iradesiyle Allah onu kendisine ulaştırıyor.Dilemiyor ,kendi iradesi dışında ölümle yine ruh Allah’a dönüyor.
Şeytan!…..Ebedi düşman!….
Kıskanç ve fesadlık
Ne diyor Rabbine!…
Ben ondan üstünüm !..Beni ateşten onu çamurdan yarattın!..Ateş Çamurdan üstündür!….
Üstünlük kime göre!…
Şeytani üstünlükler!…
Ebedi sevgiyi kaybettirirler!…Allah’ın katından kovulana mı ? Tabiliğiniz Yoksa Rabbinize mi?
Organiğimize daha o zamandan üstünlük taslayıp aldanan şeytan önüne kattıklarıyla ilim diyelim, para diyelim, açlıklara çare diyelim eminim bunları çoğaltabiliriz.Organiğimize Zarar verebilmek için organik olmayan gıdaları ve bitkileri bize yutturuyor!…Beslenme hataları ve yanlışlıkları hastalıkları ve hastalıklar kimyasal ilaçları körüklüyor.VE!
Şimdide organik olmayan gıdalarla emme basma tulumba!…
Ey aklı üstünler!
Sağlığıma ve gelecek nesillere zarar verme!
Sen insansın
Sen insansın
Organiğinle seni çökertmek , İnsanlığı çökertmede Yardımcı olma Şeytana!
Şimdi duyarlı olup ruhuna uyma ve organiğini koruma vakti ve çağı bu çağ.
huriye değirmen