“I will give no deadly medicine to any one if asked, nor suggest any such counsel”
“Benden ağı ( zehir ) isteyene onu vermeyeceğim gibi, böyle bir hareket tarzını bile tavsiye etmeyeceğim.”
Hippocrates Andından
Aşağıdaki gazete haberi akla hemen Hitler dönemindeki NAZİ’ lerin engelliler için düşündüklerini akla getiriyor.
[Almanyada Menden-Barge kasabasındaki Katolik kilisesi yakınlarında bulunan mezarda, 22'si çocuklara ait 51 cesedin kalıntılarına rastlandı. Çocuklardan bir bölümünün engelli olduğu çıkarımsanıyor.
Adolf Hitler’in 12 yıl süren yönetimi sırasında, milyonlarca Yahudi’nin yanı sıra, “Ari Alman Irkını” yaratma gerekçesiyle engelli insanlar da katledildi.]
İnsan genlerinin kalitesini düzeltmeyi amaçlayan tüm etkinlikler “EUGENIC = Soy geliştirme bilimi” diye tanımlanırlar. eugenic sağlıklı nesiller yetiştirmeyi hedef almış bir akımdır. Kalıtımla ilgili gerçekler bilimsel ilgi alanına girmeye başladığı tarihten bu yana, bilim ile siyaset çevrelerinde eugenic olanlarla, demek ki insan neslinin soyaçekim yoluyla iyileştirmenin olanağı olduğuna içtenlikle inananlarla, anti-eugenic’ler demek ki öjenizmi sahte bilim, eugenic’leri bilimci kılığına girmiş kafatasçılar olarak görenler arasında bir tartışma süregelmektedir. Ancak genetik bulgular, eugenic’çileri haklı çıkarmaktadır.
Bu alandaki tartışmaların etkileri doğrudan doğruya hükümet politikalarına, bir görevde kullanımın nasıl düzenleneceğinden, ülkeye göçmen olarak kimlerin alınabileceğine; kimlerin evlenme ile nesillerinin yeniden üretmeye hakları olduğuna kadar yansımaktadır.
Kalıtımın öneminin 20. yüzyılın başında anlaşılmasıyla, Münih Üniversitesi’nde yürütülen psikiyatrik genetik çalışmalarının sonucu olarak, Naziler 14 Temmuz 1933′te ruhsal rahatsızlığı bulunan insanların kısırlaştırılmaları yasasını çıkarmışlardır. Yine bu bilimsel çalışmaların sonucunda, ABD’de de ruhsal rahatsızlığı olanlar, 1950′lere kadar kendi istemlerinin dışında kısırlaştırılıyorlardı. 20. Yüzyılın başlarında Amerikan Psikoloji Birliği’nin kendisine yüklediği en önemli görevlerden birisi, Amerikan toplumunun zeka düzeyini koruyabilmek için beyaz ırkın zencilerle karışmasının önüne geçmeye çalışmaktı
Naziler’in evrimci görüşlerinin temelinde, işte bu “Eugenic” kavramı yatıyordu. Bu, sakat ile hasta insanların ayıklanması, sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının “ıslah edilmesi” anlamına geliyordu. Bu kuramı ortaya atan kişiler de çıkarımsanacağı gibi Darwinistler’di: Charles Darwin’in oğlu Leornard Darwin ile kuzeni Francis Galton…. Eugenic’i Almanya’da ilk benimseyip, yayan kişi ise ünlü evrimci biyolog Ernst Haeckel oldu. Haeckel, Darwin’in yakın bir dostuydu. Ona sürekli fikirler veriyordu. Bunlardan biri de sakat bebeklerin zaman geçirilmeden öldürülmesi, böylece evriminin hızlandırılmasıydı. Haeckel’in bir başka fikri cüzzamlıların, kanserliler ile akıl hastalarının acısız bir biçimde öldürülmeleri gerektiğiydi. Eğer bu insanlar öldürülmezlerse topluma yük olmaları kaçınılmazdı.
Hitler iktidara geldikten sonra Haeckel’in fikirlerini kendi resmi politikası haline getirdi. Akıl hastaları, sakatlar, doğuştan körler ile kalıtsal hastalıkları olanlar, özel merkezlerde toplandılar. Bu çarpık anlayışa göre, Alman ırkının saflığı ile “sözde” evrimsel ilerleyişini bozan bu kişilere parazitler olarak bakılıyordu. Gerçekten de bir süre sonra toplumdan soyutlanan bu insanlar, Hitler’den gelen gizli bir emirle öldürülmeye başlandı. Bu insanları Alman toplumunun genlerini bozan parazitler olarak görmüş, bu zavallı insanlara karşı en acımasız yöntemleri kullanmışlardır. Önce belirli “sterilizasyon merkezleri”nde toplanıp, kısırlaştırılan özürlüler ile kalıtsal hastalar, öldürülmeye başlanmıştır.
Hitler’in fikirlerine değer verdiği kişilerden biri, ırkçı Alman tarihçi Heinrich von Treitcshke idi. Treitcshke, Darwin’in evrim teorisinden şiddetle etkilenmiş, ırkçı görüşlerini de Darwinizm’e dayandırmıştı. “Uluslar ancak Darwin’in yaşam kavgasına benzer şiddetli bir rekabetle gelişebilirler” diyordu.
Hitler, 1939 yılı başlarına gelindiğinde, iyileşemeyecek kadar hasta olan kimselerin yük oluşturduklarını, gaz odalarında öldürülmeleri gerektiğini söylüyordu. Sonra gaz odaları kamplarda kuruldu. Gaz odalarında öldürülenlerin cesetlerini yakmak için insan fırınları (krematoryumlar) kuruldu.
Nazilerin 2′nci Dünya Savaşı’ndaki 17 milyondan fazla kurbanının sonlarıyla ilgili bilgileri içeren arşiv 60 yıl sonra tarihçilere açılıyor.
Arşivde kimin eşcinsel olduğu, kimin akli dengesinin yerinde olmadığı, hangi kadınların düşük yaptığı, hangi Alman yahudilerin hangi nedenle sarı yıldız takmaktan muaf tutuldukları gibi bilgiler, bir bir yer alıyor.
Arşivin bunca yıl kapalı tutulmasının bir nedeni de bu.
Çünkü bu hassas bilgiler dikkatli kullanılmazsa, hala kurbanları ve yakınlarını incitebilir.
Nazi ölüm kamplarında yaklaşık 3,800,000 insanın öldürüldüğü çıkarımsanıyor. Bunların % 90’dan fazlası yahudilerdi. Ötekiler : Polonyalılar ile Rus savaş esirleri (genel olarak slav ırkından olanlar), çingeneler, zihinsel ya da bedensel engelliler, eşcinseller, Yehova şahitleri, komünistler ile politik karşıtlar olarak biliniyor.
1939’da Naziler ilk gizli planlarını yaptıklarında hedef engelli çocuklardı. Onları çocuk kliniklerine taşıyarak açlık ya da aşırı doz ilaç nedeniyle ölmelerini sağladılar. 1939’da beş bin Alman bebek, çocuk ile genç insan bu yolla öldürüldü. Savaş sonunda ise tam iki yüz bin engelli insan “Euthanasia Programı” adı verilen bu yöntemle öldürülmüş bulunuyordu.
————————————————————————-
(*) Euthanasia : (Yunanca: ευθανασία – ευ, eu, “iyi,güzel”; θάνατος, thanatos, “ölüm”) Ümitsiz durumda olan hastaların acılarını dindirmek için hayatlarına son verme .
her büyük katliamın arkasında ‘biz’ diyen ‘vatansever’ insanların ‘iyi’ amaçları var.
bilgilendirme için teşekürler