“Kapılar ardına kadar açık olduğu halde neden bu zindanda oturuyorsun?…”
Clarence Greenwood (Citizen Cope)
Depresyon genel olarak çöküntü anlamına gelen Fransızca kaynaklı bir sözcüktür. (Fr. dèpression nerveuse, le marasme. İng. nervous depression).
Depresyon, en sık karşılaşılan psikolojik sorunlardan birisidir. Yaklaşık olarak tüm toplumun % 20 sinde görülebilir. Sadece insanlara özgü olmayıp birçok memelide de depresyona ait bulgu ile belirtilere rastlanmıştır.
Klinik depresyon, kişinin sosyal işlevleri ile günlük yaşama yönelik etkinliklerini rahatsız edecek, bozacak dereceye ulaşmış üzüntü, melankoli ya da keder durumudur. Günlük kullanımdaki depresif olma durumundan çok daha farklıdır.
Bir çok insan depresif olma hissini “hiç bir neden olmadan üzgün hissetme” ya da “hiç bir şey yapmak için motivasyonu olmama” olarak tanımlar. depresif kişi kendisini yorgun, üzgün, tembel, sinirli, motivasyonsuz, apatik hissedebilir. Klinik depresyon dediğimiz bu durum genellikle sıradan deprese hislerden çok daha ciddi olup, ağır bir hastalık halidir.
Aşağıdaki dokuz belirtiden en az beşinin (ilk iki belirtiden en az biri bulunmak üzere), en az iki hafta süresince var olması durumuna “major depresyon” denir.
1 – Hemen her gün ve günün büyük bir kısmında gözlenen çökkün bir duygu-durum hali ( kendini mutsuz,ağlamaklı,kederli hissetme hali).
2 – Hemen her gün yaklaşık gün boyu süren tüm ya da çoğu etkinliğe karşı ilgi ile zevk almada azalma (daha önce keyif alınan işler,hobiler ve alışkanlıklardan artık hoşlanmama,mecburen yapma hali,(dünyayı verseler umurumda değil şeklinde bıkkınlık hisleri,bazı kişilerde cinsel isteksizlik ).
3 – Diyet uygulanılmamasına karşın önemli derecede kilo kaybı ya da alımı ( bir ay içinde vücut ağırlığının %5 ‘inden fazlasının artması ya da azalması) ya da hemen her gün iştahta artma yada azalmanın olması.
4 – Hemen her gün uykusuzluk ya da aşırır uyku hali.
5 – Hemen her gün olağan beyinsel ve vücutsal işlevsellik,hareketlilik halinde azalma ya da huzursuzluk (oturmayı veya yatmayı yeğleme ya da sıkıntıdan yerinde duramama)
6 – Hemen her gün halsizlik ,yorgunluk hisleri,daha önceki günler kadar enerjik hissetmeme.
7 – Hemen her gün kendini değersiz hissetme,küçük görme,kendini beğenmeme,suçlu ya da günahkar hissetme hali
8 – Hemen her gün düşünme ya da konsantrasyon yeteneğinde azalma olması (konuşulanlara,okunan şeylere,izlenilen tv programlarına dikkatini verememe, söylenilenlerin bir kulaktan girip diğerinden çıkması gibi) ya da kararsızlık hali.
9 – Tekrarlayan ölüm düşünceleri,intihar planları ya da eylemlerinin varlığı.
Depresyonun oluşumunda etkili olan kişisel özellikler:
● Öfke ile nefretin, çevresindeki kişilerin kaybına yol açacağı düşüncesiyle onlara yönlendirilemeyip, kendisine yönlendirilmesi (bu yapıdaki bir kişilik hayatın ilk 1-2 yıllık döneminde düzenli, yeterli bir anne-çocuk ilişkisi yaşamamıştır. Kişinin yaşadığı depresyon gerçek ya da farz edilen bir kayıp ile bağlantılıdır).
● Kişinin kendisi,çevresi ve gelecekten beklentileri, idealleri ile kendi gerçek durumu o kadar farklı, gerçekdışı, orantısızdır ki, bu yüksek standartlara ulaşamamak kişide güçsüzlük ile yalnızlık düşünceleri depresyona yol açabilir.
● Kişinin süper egosu ( üst benlik) o kadar kuvvetli, baskındır ki sürekli kişiyi kısıtlayıp, suçlar, zevk verici, rahatlatıcı etkinliklerden ala koyup, adeta işkence eder.
● Kişinin çevresindekiler ondan o kadar çok şey beklemektedir ki ,kişinin bu beklentileri karşılaması olanaksızdır. Bu da zayıflık ile çaresizlik düşüncelerinin gelişip, depresyona gidişe yol açabilir.
● Kişinin küçüklüğündenberi sevip, saygı ile gurur duyacağı, ondan da destek ile sıcaklık göreceği, benzemek istediği, imrendiği, idealize ettiği düzeyde bir kişi (baba, anne, öğretmen ,akraba vs) yoktur. Bu da kişiliğin gelişimini olumsuz yönde etkiler, kendine güven kaybı ile depresyona yol açabilir.
● Çocuklukta anne-baba ayrılığı ya da kaybı, stresli koşullar karşısında yeterli desteği bulamayıp, yanlış ya da yetersiz başa çıkma düzenekleri geliştirmesine, bu da ileri dönemde depresyona zemin hazırlayabilir.
● Var olan kişilik yapıları da depresyon gelişiminde etkilidir. Obsesif-kompulsif ,bağımlı, histrionik ile sınırda (borderline) kişilik bozukluğu gösterenlerde depresyona eğilim daha yüksektir.
Melankoli adını da verdiğimiz depresyonu hocamız Dr. Mazhar Osman Usman, “Akıl Hastalıklar”ı başlıklı kitabında etrafıyla incelemiş olup, şöyle anlatıyor :
“Melankolik sessiz gürültüsüz bir hastadır. Kararsızlık içinde bocalar. En ufak iş hakında bir karar veremez, tereddütten kurtulamaz. Her şey, her iş gözünde büyür. Nefsine itimadı kalmamıştr; en çok bildiği mesleğini bile korkusu içindedir. ‘Ben bir şeye yaramam, şu sokaktaki hammal bile benden bin kat değerlidir’ der. ‘Herkesi kıskanıyorum, çünkü herkes keyfinde… Kundura boyacısı benden becerkli ve değerli; daha çok işe yarar, ben artık bir şeye yaramam!’ sözü ağzıdan düşmez. Çalışamayacak, iyi olamıyacak, işleri bozulacak, bir ekmek parçasına muhtaç olacak, ailesi ve kendisi sefil ve perişan bir halde kalacak düşüncesiyle her dakika işkence içinde yaşar.”
Bu yetersizlik duygusu yüzünden kendini öldürmeye kalkar. Bu da yetmez kendinden sonra ailesinin de sefalete düşeceği sabit fikriyle, önce ailesinin bütün bireylerini, sonra da kendini öldürebilir. Bu daha çok genç yaştaki depresif hastalarda görülen bir özelliktir. Yaşlı melankoliklerde görülmez.
Major depresyon hastalarının % 15 kadarı intihar ederek hayatlarına son vermektedir. Hastanede yatan diabet,kanser,kalp hastalıkları,felç gibi rahatsızlıkları olan kişilerin % 25 inde major depresyon görülmektedir. Depresyon kişilerin mesleki başarısını düşürmekte, iş kayıplarına ; cinsel bozukluklara yol açarak evlilik sorunlarına; kişinin durumun etkisinden kurtulmak, kendini rahatlatmak için alkol ile uyuşturucu maddelere yönelmesi sonucu trafik kazaları, kavga ile suça yönelme görülebilmekte ,ruh sağlıkları bozuk çocuklar ile sonuçta ruh sağlığı bozuk bir toplum olmamıza yol açmaktadır
Major depresyonun sağıtılmasında psikoterapi ile ilaçla sağıtma birlikte kullanılır. Fakat bu sağıtım süreci biraz uzundur. Altı ay ya da bir yıl sürebilir. Son günlerde yapılan bir buluşla kullanılan ilaçların etkili olup olmadığı bir kaç gün içinde saptanır hale geldi. Bu yöntem aynı zamanda kan örneklrinden depresyon tanısının konmasnı da sağlar.
Depresyon hastasının dentrit ile aksonlarını saran schwann kılıflarını yapan yağ hücrelerinin arasına sıkışıp kalan Gs Alfa adlı proteinin sinir hücreleri arasındaki iletişimi sağlama yeteneğinin azalttığı saptandı. Depresyon ilaçları ise bu proteinin serbest kalarak sinir hücrelerinin iletişimini kolaylaştırmasına yardımcı oluyor. Bilim adamlarının yeni buluşu olan kan tahliliyle depresyon teşhisi hastalığın erken belirlenmesine neden olurken depresyona karşı verilen ilaçların da kişide işe yarayıp yaramadığını 3-5 gün içinde belli ediyor.
Depresonun oluşumunda serotonin ile noradrenalinin rolünü öne sürüp inceleyen yazarlar da vardır (Cengiz Akkaya).
——————————————————————————
İLGİLİ METİNLER :
Mazhar Osman Usman : Akıl Hastalıkları. 1935, ; İstanbul Kader Matbaası, S. 215 – 238.
Emel EMREGÜL, Sibel SUNGUR : G Proteinleri.Tıp Bilimleri Dergisi, 1998, Cilt 18, Sayı 1.
Doç. Dr. Levent SEVİNÇOK : Depresyonda Hücre İçi Bozukluklar. Klinik Psikiyatri Dergisi, Cilt 10, Sayı 3 (2007)
Cengiz Akkaya : DEPRESYON ETİYOLOJİSİNDE SEROTONİN
ve NORADRENALİN. Yeni Symposium 43 (3): 91-96, 2005.