İnsanlar genellikle neden hep yazgılarından yakınırlar da, akıllarından
yakınmazlar?
Birincisinin varlığına inandıkları kadar, ikincisinin varlığına inanmazlar da ondan…
Kurnazlık, akıllılık değildir. EURİPİDES
Başlıktaki soruyu görünce pek çok kişinin bunun boş bir uğraş (abesle iştigal) olduğunu düşünerek “elbete bilgi önde gelir” diye düşünebileceğini çıkarımsıyorum. Ama acaba bu kanı doğru olabilir mi?..
Bir düşünelim.. genel anlamda bilgi nasıl oluşmuştur?..
Elbette bilgi denen nesne kendiliğinden gökten zembille iner biçimde önümüze konmadı. En llkelinden en karmaşığına kadar bilginin isanlarca üretildiği bir gerçektir. İnsanoğlu bilgiyi eli kolu, kısaca fiziki gücüyle üretmediğine göre, bunda beynini demek ki zekasını kullandığı açık bir gerçek olarak karşımızda durur.
Buna örnek olarak, önce tekerleğin sonra matematiğin bulunuşu ile bunu izleyerek Galilei Galileo’ dan başlayıp, Izaak Newton, Hendrik Antoon Lorentz, James Clerk Maxwell ile Albert Einstein’ a kadar uzanan, burada isimlerini birer birer saymaya olanak olmayan bir çok beyinin ya da zekanın pozitif bilimler alanındaki bilgileri bulup bize sunduklarını gösterebiliriz.
Bunun dışında gene pozitif bilim alanında, Benjamin Franklin, Guglielmo Markoni, Karl Ferdinand Braun ile bir çok buluşu olan Thomas Alva Edison gibi zekaların ürettikleri bilgileri biliyoruz. Dahası, televizyon, bilgisayarlar ile yapay zeka (robotics) da insan zekası ürünü değil midir?..
Buna benzeyerek pozitif olmayan bilimlerdeki kuralları da insan zekası ortaya koymuştur.
Denebilir ki, bu buluşları yapanlar hep dahilerdi. dahi düzeyinde olmayanlar bunları yapamazlar ki!.. Bu düşüncede olanlara verilecek bir yanıt vardır. Bilgi üretmek için illa ki dahi olmaya gerek yoktur. Mutfak sanatında (tabahat) bile basit bilgileri, püf noktaları dahi olmayan, ortalama zekalar üretmiştir.
Ama ne var ki biz, toplum olarak zekaya hiç önem vermiyoruz. Beynimizin nasıl çalıştığını neler üretebildiğini ortalama insanımız hiç düşünmek istemiyor. Sıradan basit kurnazlıkları, çok tehlikeli bir biçimde, büyük zeka belirtisi olarak kabul ediyoruz. Oysa pozitif insan zekası yaratıcı bir varlıktır. Kurnazlıkla uzaktan yakından hiç bir ilgisi yoktur. Bu yüzden de evrendeki bütün bilgileri bize veren odur. Kurnazlıkla bilgi değil ama, olsa olsa hile ile aldatmaca üretebilirsiniz. Bu yüzden Ansiklopedilerde Türk isimleri yok denecek kadar azdır.
Çetin Altan kurnazlık için şunları yazmış :
“Kurnazlık ‘doðru olmayan’ı ‘doğru’ imiş gibi göstererek, kendi çıkarı için ‘doðrununpeşinde olan aklı’ yanıltma çabalarının tümüdür. Belirli bir süreç içinde kendikendisiyle çelişilere düşüp iflas etmeye mahkûmdur.
‘Yaratıcı akıl’ ile ‘doğruyu bulma’ atılımlarından yoksun toplumlarda, kurnazlık ağır
basar. Ve ortaya, önüne gelenin birbirinin gözünü boyamaya kalktığı bir madrabazlık
panayırı çıkar… Böylesine bol tepişmeli bir sıçan yuvasında ise ne güven, ne huzur,
ne de doğrulara dönük rahatlamalar olur… Karşılıklı kurnazlıklar, hemen herkesi aynı
ölçüde bir yaşam felçine uğratır…”
Ucuz kurnazlıları zeka sandığımız için, yayılımcı dediğimiz batılılar bizi hiç anlamayıp şaşkınlık içinde kalıyorlar. Aynı nedenle biz de onları anlayamıyoruz. Çünkü ortalama batılı bizim tersimize aklın kurallarına dayalı, ussal insan zekasını kullanmakta.
Sadece kurnazlıkla iş görme bizim siyasetimizden yönetimlerimizin tümünde gözleniyor. Bu yüzden de, ya olduğumuz yerde sayma ya da geriye gitme durumunda kalıyoruz.
İyi de, bu durum düzelir mi?…
Bu günkü günde bir tansık (mucize) olursa; EVET!!..