Kafatasımız içinde taşıdığımız, beyin adını alan ortalama 1 kilo 350 gramlık, yüzde 65 i yağdan oluşan koca bir karmaşık dolambaç. Her gün tepemizde, bizi o yönetiyor. Bazen duygusal, bazen sinirli; kimi zaman manik, kimi zaman depresif. En güzel duyguların da, şeytani emellerin de planlayıcısı o… Sırlarla dolu, kapalı, karanlık bir kutu gibidir beynimiz. Yaradılışın başlıca amaç ile hedefi de bu beyindir. Bedenimizdeki bütün öteki organ ya da organ sistemleri beynin kalıcılığını sağlamak için onun hizmetinde bulunmak için yaradılmış gibidir.
Beyin, sadece bilgi biriktiren bir organ değil; aynı zamanda duygu, motivasyon, korku ile umutları barındıran bir organ. Oysa eskiden bu yana bunların çıkış yerinin kalb olduğu kabul edilegelmiştir. duygular kalbin işi, ötekiler beynin görevi olarak bilinirdi. Bütün bunlar bilinçaltında olan olaylar aslında… Örnekse, beynin duygularla ilgili bölümü sinirli yüzlere, o yüzleri görmeden de tepki verebiliyor.
Bir yazarımız ulusumuzun düşünme yöntemi ile düzeneğini bakınız nasıl anlatıyor Yazar Erol Mütercimler bir yapıtında şöyle demekte : “Biz aklıyla değil duygularıyla düşünen bir milletiz. Dolayısıyla düşünemeyen ama tepki gösteren; sevgisi öfkesi abartılı olan bir toplumuz.”
Duygularıyla düşünme olamayacağına göre, buna “duyguları aklının önünde bulundurma hali” denebilir. Ancak böyle davranmak bizleri yanlış sonuçlara götürecektir. Bu yüzden aklıyla düşünen batılıları anlamakta güçlük çekiyoruz. Aynı nedenden ötürü batılılar da bizi anlayamayıp şaşkınlık içinde kalıyorlar. Öyle ki Türkleri anlamanın yollarını anlatan kitaplar yayınlamak zorunluluğu duyuluyor.
İnsanlar neden duyguların kalbden geldiğine karar vermişlerdir?… Bu sorunun yanıtını veremiyoruz. Çünkü kalb oldukça kaba yapılı bir kas dokusudur. Gerçi öteki kırmızı kaslardan histolojik ile işleyiş yönlerinden belirgin bir farkı vardır. Fakat görevi bir pompa olarak kanı dokulara iletmektir. Kalbin görevi, kan yoluyla beyne de gerekli oksijen ile enerji sağlayacak besi maddelerini göndererek, beynin kalıcılığını sağlamaktır. Ama duyguları oluşturma yeteneği olmadığı gibi Tanrı tarafından kendisine böyle bir görev de verilmemiştir. Bu durumda, aşk ile sevgiyi simgelemek için neden hep kalb resimleri kullanılır?… Anlama olanağı yoktur.
Bir tek olanak akla geliyor. O da insanlar heyecanlanınca kalbin ritimi, demek ki atım hızı değişir. Bu olgudan yola çıkılarak kalbin duygların oluştuğu organ olarak algılanmasına neden olmuş olabilir. Ancak kalbin ritimindeki (hızındaki) bu değişme en uçta meydana gelen bir olgudur. Başka bir deyişle heyecan sırasında kalbin hızlanması neden değil bir sonuçtur. Burada bir yorumlama yanılgısı söz konusudur.
Bizler nedense beynimiz ile zeka konusuna gereken değeri vermiyoruz. Nedense bir türlü veremiyoruz. Bunun yerine İlkel kurnazlıkları büyük zeka ürünü zannediyoruz. Bu tür kurnazlıkların bizi olumlu (pozitif) bir sonuca götüremeyeceğini anlamada güçlükler içindeyiz. Bunun nedeni ana kucağından başlayan aldığımız eğitim olabileceği gibi, 1940 lı yıllarının ikinci yarısından bu yana, demek ki üç kuşaktır tüm ulusa aşılanan fikirler ile yapılan bazı eylemler de olabilir. Bunlar sağgörü ya da öngorüsü olmayan, burnunun önünden ötesini görmekten yoksun politikacıların girişimiyle toplumun genelinin zeka düzeyini aşağılarda tutmaya çalışan eylemlerdi. Böylece toplumun büyük çoğunluğu ilkel zeka “tilki zekası” düzeyinde kalacak, bu yüzden kolayca yönlendirilebilecekti. Örnekse, kolayca yönetilebilecek, kolayca istenilen biçimde oy verdirilebilecekti. Bu girişimde başarıya ulaşılabilinmiş midir?… Evet, ulaşılabilinmiştir!.. Bunu nereden anlıyoruz?.. Zamanın başbakanı Adnan Menderes : “Ben listeme odunu bile koysam bu halk onu seçer” diyebilmiştir.
Ekinler (kültürler) arasında da temel duyguların dışa vurulması, aslında birbirine benziyor. Böylece bütün insanlar ortak bir paydada birleşmiş oluyor. Dahası Darwin’in de gözlemlediği gibi, temel duyguların anlatılması bütün memelilerde birbirini andırır. Bilim adamları, insanların fiziksel tepkilerinin sürüngenler ile kuşların tepkilerine çok ciddi bir şekilde benzediğine dikkat çekiyorlar.