Asetilkolin, bir vitamin olan kolin’den türetilir. Yumurta sarısı kolin için en iyi kaynaktır. Asetilkolin, sinirler boyunca ileti aktarımında en önemli kimyasallardan biri olup kişi aşırı stres altındayken en çok kullanılan uyarı-aktarıcısıdır.
Burada hemen kandaki lipid düzeyinin yükselmesi nedeniyle yumurta tüketimi yasaklayan düşünceyi anımsayalım. Dahası bir ara yumurta akı dağil ama “yumurta sarısı lipit düzeyi yönünden çok zararlıdır, o yüzden tüketilmesi doğru olmaz” bile denildi. Bir kez düşünelim, sinir sisteminde pek büyük önemi olan asetilkolinin üretilmesinde başlıca kaynak olan yumurta sarısının yenmesini sakıncalı bulacaksınız, buna da çok doğru bir bilimsel gerçek diyeceksiniz (!).
İnsan aklının alası gelmiyor bu türlü bilimsel kanıları. Bir zamanlar, çok uzak değil 25 – 30 yıl önce, aynı kaygıyla deniz ürünlerinin tüketimi yasaklanmıştı. Sonradan, Eskimolar ile Japonlarda damar hastalıklarının ya hiç ya da pek az görüldüğü anlaşıldığından, şimdilerde damar hastalığına karşı şifa niteliğinde olduğu bildirilerek, balık eti tüketimi adete ilaç gibi salık verilmekte. Bu konularda sanki zekanın kullanımı bir kesintiye uğramış gibi görünüyor. Çünkü, Eskimolar ile Japonlar yüzyıllar boyunca aynı yerde durduklarına göre, ufacık bir usavurma gayreti, sanki problemin çözümüne ışık tutar nitelikte olacaktır gibi görünmekte.
Ancak, balık etinin yenilmesini bir sağıtım aracı gibi önermek de bu konuda bir kez daha yanılgıya düşmek demekir. Çünkü acaba Eskimolar ile Japonlar daha çok balık tükettikleri için mi, yoksa ırkları gereği olarak belirli geni taşımadıkları için mi, atheroskleroz hastalığına tutulmazlar?… Bugün konuya bu açıdan yaklaşarak araştırmaya girmek gerekmez mi?…
Hemen anlaşılacağı gibi, konu üzerinde düşünülürken gene neden-sonuç ilişkisinde yanılgıya düşülmekte; demek ki zeka doğru olarak kullanılmamaktadır. Bu özellikle mi böyle yapılmakta, yoksa zekalar gerçekten mi çalışmamakta?… Konu tartışmaya olanca genişliğiyle açıktır kuşkusuz.
Biz günün birinde, aklını doğru kullanabilen kişi ya da kişilerin olaya el koyacağını düşünüyoruz. Ne var ki, bu kişilerin sadece zekalarını doğru kullanmaları yetmez. Onların, dev ilaç şirketleri, yemeklik yağ üreticileri ile bunların dümen suyunda seyreden hastaneler, hekimler ile boğuşabilecek cesareti de taşımaları gerekecektir.
Ama ben, yaşamımı yitirmeden doğru sonuçlara ulaşıldığunı görmek istiyorum!…
——————————————————————————
İşte! Size Hekimce dergisinden aktardığım bir uzgörüş :
“Gelelim tüm katı yağlar zararlıdır kandırmacasına. Medya ve televizyonların da etkisi ile yıllardır iki şeyden kaçtık; tereyağı ve hayvan yağları. Öyle ki yumurta gibi dünyanın en mükemmel besinlerinden bir tanesi bile bir dönem içindeki kolesterolden dolayı kötü olarak algılandı. Oysa sonra iki şeyin farkına vardık: Birincisi diyetle alınan kolesterol miktarı ile kan kolesterolü arasında çok az ilişki vardı. Yani yediklerimiz kan kolesterol düzeyine etki etmiyordu.
İkincisi tereyağı ve hayvan yağları katı olduğu için gidip damarlarımıza yapışıyor ve onları tıkıyor zannettik. Çünkü bu yağlar katı idi ve vücutta da kolaylıkla katı hale gelebilirdi. Oysa gerçek öyle değildir. Bu iki tip yağ doğal yağlardır ve kesinlikle makul düzeyde tüketilmelerinde hiçbir sakınca yoktur. Sadece yağlar yüksek kalori içerdikleri için miktarına bu nedenle dikkat edilmelidir. Gerçekten yüksek düzeyde hayvan yağı tüketen toplumlarda kalp hastalığı riskinin hiç de yüksek olmadığı ancak bu toplumların genel beslenme alışkanlıklarının da tamamen doğal olduğu ve bizler gibi rafine gıdalar yemedikleri de unutulmamalıdır. En düşman yağ listesinin birinci sırasında ise bir değişiklik yok ve margarinler sağlığa zarar konusunda birinciliği kimseye kaptırmıyor. Margarin insanoğlunun en tehlikeli ve zararlı buluşlarından bir tanesidir. Ancak medyanın gücü bize bu canavarı dahi masum gösterebilmektedir. Margarinleri hangi vakıf desteklerse desteklesin, içine ilave ne konursa konsun listedeki yerleri değişmeyecektir.”
——————————————
24 Haziran 2007 Pazar günü aldığım bir E-mail’de TIPTA İLERLEME başlığı altında aynen şunlar söyleniyor :
TIPTA İLERLEME
M. O. 2000….. Al bu otu ye.
M. S. 1000…… O ot kotu, gel bu duayi oku.
M. S. 1250…… O dua batil inanc, al bu iksiri ic.
M. S. 1500…… O iksirin ne faydasi var, al bu hapi yut.
M. S. 1750…… O hap etkisiz, al bu antibiyotigi ic.
M. S. 2000…… O antibiyotik kimyasal, al bu otu ye.
Hiç bir söz eklemeye gerek kalmıyor, değil mi?…