KANSERE KARŞI SAVAŞ – Yeni Buluşlara, Yeni Silahlara Gereksinim Var!…

#alttext#
“Ne yazık ki tıbbi dogmaları değiştirmek, gidilen rotanın yanlışlığına rağmen bir ağır nakliye uçağının yönünü değiştirmekten zor ve zaman alıcıdır. Bu yüzden tıp tarihi, yıllar boyunca şiddetle reddedilen, ancak sonra değişmez gerçek olarak geniş kabul gören fikirlerle doludur!…”
Dr. Bryan L. Jepson

Aşağıya alacağımız sözleri bir çok kez yineledik. Ancak çok önemli oldukları için bir kez daha buraya alıyoruz.

Günümüzde, demek ki 21 nci yüzytl başlarında bile, kanseri iyileştirmek için üç yöntem, bazan birbiri ardından hep birlikte, bazan da bir ikisi yan yana ayak direyerek kullanılıyor. Bu üçlü sistem cerrahi girişim + kemoterapi + radyoterapi‘ dir.

Ancak bunların her üçünüh de, hiç tartışma götürmeyecek bir biçimde bağışıklık sistemini yıktıkları bilinmektedir!… Oysa bağışıklık sistemi kansere karşı en güçlü doğal silahtır. Bağışıklık sisteminin güçlü olmasıyla kanseri yenme olanağı bulunabilir.

Bunlardan cerrahi girişim için özel bir durum söz konusudur. Kanser için cerrahi girişim, yemek borusu tıkanması, bağırsak geçişinin durması, idrar yolunun kapanması vb gibi hallerde kaçınılmaz biçimde uygulanacaktır.

Çünkü bu yapılmazsa hastanın ömrü uzamaz, kısalır. Ama herhangi bir yerdeki kanserli dokunun, hastalığı iyileştirmek için çıkarılması, kanserli en son hücreye kadar gerçekleşmeyeceğinden, demek ki cerrahinin böyle bir olanağı olmadığından savunulacak bir yöntem değildir. Çünkü bir tek kanserli hücre bile kalsa kanser bundan, daha da güçlenerek, yeniden gelişir.

Ayrıca cerrahi girişim, verdiği stres yüzünden, bağışıklık sistemini de zayıflatır.

Bu üçlü sistem, bağışıklık sistemini yıktıkları için, kanseri iyileştirmek bir yana onun azgınlaşmasına yol açacaktır. Öyleyse ayak direyerek neden böyle zarar verici, dahası hasta yaşam süresini kısaltıcı bir yönteme başvuru sürdürülüyor?!!…

Bu soruya verilen yanıt her zaman “Kansere karşı elde başka silah yoktur. Bu yüzden bunlar kullanılmaktadır.” olmuştur.

Bunun anlamı “Hiçbir şey yapmamaktansa, kanseri iyileştiriyormuş gibi görünmeyi yeğlemektir.” Bu en azından Hippocrates‘ in “primum nil nocere = önce zarar vermeyeceksin!…” ilkesine aykırıdır. Çünkü hekimin başlıca görevlerinden biri, ölüme bir çare bulunamadığına göre, hastasının yaşamını bir kaç gün için bile olsa uzatmaktır.

Kanserin nedeni, herhangi bir bulaşıcı (intani) hastalıkta olduğu gibi bilinemediğinden, bunun için korunma yöntemleri ileri sürülemeyeceği gibi, bu günkü yeğlenen iyileştirme yöntemleri kullanılmamalıdır.

Bunlar yerine, hastaya yardımcı olmak isteniyorsa, bağışıklık sistemini güçlendirirecek yöntemler bulunup uygulanmalıdır. Yazında bu yolda çalışmalar olduğunu görüyoruz.

Bunlardan biri ABD’de, bünyesi kansere dirençli kişilerden alınan “süper güçlü’” hücrelerin hastalara aktarılmasıyla kanserin alt edilmesine yönelik çalışmalardır. Bunlar bu yolda büyük umut veriyorr. ABD Gıda ile İlaç Dairesi’nin “hücre nakli” için izin verdiği araştırmaların başındaki Dr. Zheng Cui, “İki yıl içinde kanseri tamamen iyileştirmeyi umut ediyoruz” dedi.

Haber, Wake Forest Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Zheng Cui’nin araştırmaları üzerine geldi. Cui, bazı insanların bağışıklık hücrelerinin, kanseri yenmekte diğerlerinden 50 kat güçlü olabileceğini laboratuvar deneyleriyle gösterdi. New Scientist Dergisinde bu araştırması yayımlanan Dr. Cui, daha önceki bir çalışmasında farelerdeki bağışıklık hücrelerinin öteki farelerde tümörleri iyileştirdiğini kanıtlamıştı.

Donörlerden alınan “granülosit” adlı kanser-öldürücü bağışıklık sistemi hücreleri kullanılarak, hastaların vücutlarının kanserle savaşma gücünün önemli ölçüde artacağını gösteren Dr. Cui’nin son araştırması, kanserin iyileştirilmesi konusundaki umutları artırdı. ABD Gıda ile İlaç Dairesi FDA, 22 hastasına süper-güçlü grönülositler enjekte etmesi için Dr Cui’ye izin verdi. İznin ardından Dr. Cui, şöyle konuştu : “Klinik öncesi deneylerimiz olağanüstü başarılı oldu. İnsanlarda işe yararsa iki yıl içinde kanserin tedavisini başarabiliriz.”

Dr. Cui, bu teknolojinin, son derece hızla hastaların hizmetine gireceğinden de emin. Çünkü kandaki granülositleri ayırmak için kullanılan teknoloji, hastanelerde öteki kan bileşenleri olan plazma ile trombosit ayrıştırmak için kullanılan teknoloji ile aynı.

Bu çalışmalardan ikincisi şöyle :

İngiliz araştırmacılar sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanserli hücreleri yok eden iyilrştirme yöntemini insanlar üzerinde denemeye başlayacak. Sihirli mermi adı verilen yöntem üzerinde 11 yıldır çalışılıyordu.

İngiltere’deki Newcastle Üniversitesi’nde 11 yıldır süren çalışmalar kanseri iyileştirmede umutlandıran sonuçlar verdi. İngiliz bilim adamları, dünyada ilk kez, sağlıklı hücrelere zarar vermeden kanserli hücreleri yok edebilen bir iyileştirme yöntemi geliştirdi. Kemoterapi ile radyoterapiye oranla çok daha etkili olduğu belirtilen yeni yöntem, şimdilik fareler üzerinde başarı sağladı. İnsanlar üzerinde denemelerse gelecek yıl başlayacak.

Bir üçüncü çalışma ise gene İngiltereden;

Bilim adamları, birçok kanserin sorumlusu olduğuna inanılan genin hücrelerini yok eden enzim bulduklarını açıkladılar.

İngiltere Kanser Araştırma Merkezi ile Uluslararası Kanser Araştırma Derneği’nde görevli bilim adamları, proteaz HtrA2′nin birçok lösemide, göğüs ile akciğer kanserlerinde yüksek düzeyde bulunan onkojen WT1 hücrelerini temizleyebildiğini buldular.

WT1′in kanserde iyi bilinen bir faktör olduğunu belirten araştırmacılar, ender görülen kanserlerden olan Wilms’ tümörünün böbrek gelişimini bastırdığını açıkladılar.

Molecular Cell dergisinde yayınlanan en son araştırmada, ilk kez WT1 hücrelerini yok eden enzimin keşfedildiği açıklandı. Manchester Üniversitesi Yaşam Bilimleri Fakültesi’nden Dr Jorg Hartkamp, “Kansere WT1′in yol açtığı yıllardır biliniyordu. Ancak, bunun nasıl işlediği anlaşılamamıştı. Böylece, WT1′in düzenleyici etki alanı üzerinde çalışırken, kazayla proteaz HtrA2′nin rolünü keşfettik. Bu keşif daha büyük etkiye sahip. WT1′in eksik yerlerini doldurduk. Bu eksik yerler de enzimin WT1 hücrelerini temizleyebilmesidir” diye konuştu.

———————————————–

İlgili Makaleler :

Amy M. Hicks , Gregory Riedlinger , Mark C. Willingham , Martha A. Alexander-Miller , C. Von Kap-Herr , Mark J. Pettenati , Anne M. Sanders , Holly M. Weir , Wei Du , Joseph Kim , Andrew J. G. Simpson , Lloyd J. Old , and Zheng Cui : Transferable anticancer innate immunity in spontaneous regression/complete resistance mice. PNAS May 16, 2006 vol. 103 no. 20 7753-775


Jörg Hartkamp, Brian Carpenter, Stefan G.E. Roberts : The Wilms’ Tumor Suppressor Protein WT1 Is Processed by the Serine Protease HtrA2/Omi. Molecular Cell, Volume 37, Issue 2, 159-171, 29 January 2010


One Response to KANSERE KARŞI SAVAŞ – Yeni Buluşlara, Yeni Silahlara Gereksinim Var!…

  1. dudu koru diyor ki:

    hocam bir çok yakınımı bu hastalıktan kaybettim ve bir çoğuda u hastalıkla boğuşuyor.Ama bu süreçlerde şunu farkettim kanser hücresi tesbit edilen yakınım tesbit edildiği güne göre tedavi sürecinde daha çok çöktü.Özellikle de kemotarapi çok pis bir yöntem hastayı aniden çökertiyor.Sanki tedavi olmasa kanserden o kadar hızlı çökmeyecek.günlerdir bunu düşünürken yazınıza rastladım.Ve çok memnun oldum.Sizden ricam savunma mekanızmalarını nasıl güçlendiririz bir yazı yazmanız.Bilgiler için çok teşekkür ederim.Bir gün lorenzonun yağı filminde olduğu gibi bir hasta yakını bu kansere basit bir çare bulacak ve biz yakınlarımızı kanserden değil kemoterapi ve radyo terapiden kaybettiğimizi farkedeceğiz gibi geliyor.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>