“Ayak, 26 kemik, 114 bağ ve 20 kastan oluşan bir sanat eseridir”
Leonardo da Vinci
Dıştan bakıldığında, insan vücudünü oluşturan organların boyutları arasında belli bir orantı, bir uygunluk vardır. Bu oran, altın oran [*] dediğimiz biçimde kendini gösterir. Anatomik bir özellik olan bu gerçeği plastik sanatlarla (resim, yontu) uğraşan sanatçılar çok iyi bilirler.
Bunlardan biri olan ayak, bir sanat eseridir. Ayakları kimse değer vermese de, istatistikler değer veriyor. Beşikten mezara kadar, günde yaklaşık 150 milyon adım atıyoruz. Yaşam boyunca, ortalama 100.000 kilometre yürüyoruz, bu da yaklaşık olarak dünya etrafında 2,5 tur anlamına geliyor. Günde yaklaşık 3 kilometre yol yürüyen ortalama bir insan için oldukça etkileyici bir başarı… Ancak, garsonlar, postacılar, gezginler ya da uzun mesafe yürüyüş yapanların aldığı günlük uzaklık rahatlıkla bunun iki ya da üç katına çıkabiliyor.
Vücut ağırlığı: kalça kemiklerinin meydana getirdiği halka aracılığı ile iki tarafa bölünür. Bu ağırlik kalça eklemi aracılığıyla uyluk kemiğine iletilir. Uyluktan diz eklemi aracılığıyla, bu eklemdeki “meniskus” ların çok üstün nitelikli bir biçimde, adetâ amortisör görevi yapmasıyla, bu arada çeşitli bağlar ile kasların da dengelemesiyle ağırlık bacak kemiklerine, onlardan da ayak bilek kemiklerine aktarılmış olur. Ayak bileği eklemine gelmiş olan kuvvet, ayakta üç bölgeye ayrılarak yere geçer; biri topuk kemiği, öteki ikisi de birinci ile beşinci ayak tarak kemikleridir.
Ayak bileği üst üste iki kemik ile bunlara değişik biçimlerde bağlanmış beş küçük kemikten meydana gelmiş olup, tarak ile parmak kemikleriyle sonlanır. Bu kemiklerin yapılan bağlarla özel bir biçimde düzenlenişi, kaslarla eklem yapı ile eksenlerine göre hareketlilik kazandırılmış olması karşımıza içten dışa konveks bir ayak kubbesini çıkarıyor.
Ayak, bu yapısıyla dik duran bir canlı için en idealdir. Değişik düzlemlere kolaylıkla uyum sağlama, ayağın bu yapısına bağlıdır. Ayak parmaklarının durumu ise gövdenin öne doğru hareketini destekler. Ayak parmaklarını kaybeden insanlar, ayakta dururken, özellikle de yürürken büyük zorluk çekerler.
Vücut ağırlığının evrende oluşan en üst ekonomi ilkesine uygun olarak kemik, kas, bağ ile eklemlerin dengeli bir biçimde meydana getirdiği ayak kubbesinden yere üç noktada dağılması, bu doğuştan gelen düzenin duyarlılığını gösterir. Çok ağır, önemli mekânik görevler üstlenen ayağın, doğal biçiminin değişmesi, insana büyük rahatsızlıklar verir. Çalışma yeteneğini de sınırlar. Eğer, yüksek topuklu ayakkabı ile topuk kemiğinin yere değme düzeyi bozulacak olursa, vücut ağırlığının dengeli bir biçimde yere ulaşımı güçleşir.
Yaşamımız boyunca bizim ağırlığımızı taşıyan, bizlere yaşamımız için en ideal biçimde kurulmuş bir denge halinde bizlere sunulan kemik-kas-bağ sistemi hiç de doğal olmayan girişimlere gelmemektedier. Yaratılışına uygun biçimde yaşamak istemektedir. Böyle bilerek yaratılan muhteşem mimari bir yapı karşısında insan, Yaratıcısının huzurunda eğilmez mi?
Küçük ve zarif bir kadın ayağı, hoş bir ayakkabı içine girdiği zaman, bazı insanlar, bir psikiatrik bozukluk olan ayak fetişisti bile olabiliyorlar. Bunların arasında ünlü kişiler de vardır. Goethe ile İsveçli yazar August Strindberg birer ayak fetişisti idiler.
Kimyacılar bir kaç yıl önce ayak terinin, bileşim olarak genital organlarda üretilen koku maddelerine benzediğini, bundan ötürü de cinsel uyarıcı etki yarattığını buldular. Bu buluş, 19.yüzyılda yaşayan, sevgililerinin ayakkabısından şampanya içen aşıkların öykülerini akla gtiriyor.
Tiksindirici ayak kokusu ise, ayak teri içinde bazı mikroorganizmaların üremesi sonucu ortaya çıkar. Ayaklar ile eller vücudun herhangi bir öteki bölümünden çok daha fazla ter bezleri içerir (yaklaşık her inç kare başına 3000 bez). Böylece ayaklarda terleme daha fazldır. Bütün ter kokuları için de mikroorganizmalar baş sorumludurlar.
Bütün öteki organlar gibi ayakların da bir çok hastalığı vardır. Ancak bunlardan biri, insanların “moda” adı altında dayatmalarından ötürü ortaya çıktığı için, bize önemli geliyor. Bu hastalığın tıpta adı “Hallux Valgus” olup, genelde Bunyon adıyla anılır.
Hallux Valgus ayak başparmağı ekleminin kökünde ayak başparmağının biçim bozukluğundan ya da ayak başparmağı kemiklerinin büyümesinden kaynaklanan bir şişkinliktir. Bu kemiksi çıkıntı ayakkabınıza sürtündüğünde cilt kızarabilir; alttaki bursa şişer, iltihaplanarak ağrı yapar. Bunun sonucunda oluşan bursit (bursanın iltihaplanması), topallamanıza neden olabilecek kadar yeğin olabilir.
Büyük olasılıkla daha yaygın olarak dar, sivri uçlu, yüksek topuklu ayakkabılar giydiklerinden, kadınlarda erkeklere göre 10 kat daha fazla sıklıkla Hallux Valgus oluşur. Ayakkabıdan kaynaklanan baskı, ayak başparmağı ekleminin biçim bozukluğuna neden olur. Bunun yaygınlığı (görülme sıklığı) yaşla birlikte artar. Çünkü hem yaşlı kişilerin ayaklarında artritten kaynaklanan biçim bozukluklarının görülme olasılığı daha fazladır, hem de birçok insan ayaklarına uygun ayakkabılar giymez.
Hallux Valgus’ un oluş nedeni ya da düzeneğini şöyle açıklayabiliriz :
Çıplak ayakla yere basıldığında, vücut ağırlığı topukta % 57, tarak kemikleri ucunda % 45 olarak dağılır. Demek ki doğada ağırlığın çoğu topuğa verilmiştir.
Ökçe yüksekliği 2 cm olan bir ayakkabı giyildiğinde bu ağırlik her iki noktada eşit, % 50 – % 50 olarak dağılır.
Ökçe yüksekliği 4 cm ise vücut ağırlığı topukta % 43, tarak kemikleri ucunda % 57 olarak dağılır.
Ökçe 6 cm ise ağırlık topukta % 25, tarak kemikleri ucunda % 75 olarak kendini hissettirir.
Ökçe yüksekliği 6 cm den daha fazla ise, tpuk vücut ağırlığının % 10 unu, tarak kemikleri ucu % 90 ını taşımak zorunda kalır.
Bunun yanında bir de sivri, dar uçlu bir ayakkabı giyiliyorsa Hallux Valgus kaçınılmaz olacaktır. Bu yüzden sağlıklı bir ayakkabının ökçesinin 3 cm geçmemesi önerilmektedir.
Bundan ötürü özellikle hanımefendilere modanın buyurduklarına değil, kendi sağlıklarına önem vermelerini öneririz. Aslında her seferinde moda da zerafeti içermemektedir!…
———————————————–
[*] Güzelliğin ölçülemeyen bir kavram olmasına karşın, güzellikle bağlantılı olan uyum, altın oranla açıklanabilir.
Bir doğru parçasının (AB) Altın Oran’a uygun biçimde iki parçaya bölünmesi gerektiğinde, bu doğru öyle bir noktadan (C) bölünmelidir ki; küçük parçanın (AC) büyük parçaya (CB) oranı, büyük parçanın (CB) bütün doğruya (AB) oranına eşit olsun.
Altın Oran, pi (π) gibi irrasyonel bir sayıdır. Ondalık sistemde yazılışı; 1.618033988749894…’tür. -Noktadan sonraki ilk 15 basamak- Bu oranın kısaca gösterimi: olur. Altın Oranın anlatılması için kullanılan sembol, Fi, demek ki Φ’ dir.
Altın oran insan vücudunun her yerinde görüldüğü gibi, örnekse el ile önkol arasında da gözlemlenebilir
Burada önkolun (3), ele (2) oranı 1.6 sayısını, demekki altın oranı vermektedir. İnsanın ayak boyu, el bileğiyle dirsek arasındaki uzunluğa eşit olduğundan, el ile ayak arasında da altın oran vardır.
Altın oran ve ayak ile ilgili paylaştığınız bilgiler için teşekkür ederim. Benim de ayaklarımda baş parmağımda yıllar önce o çıkıntıdan oluştu o zamandan beri her gördüğümde ve rahatsızlık duyduğumda üzülüyorum keşke geri dönmek mümkün olsa o sivri üçlü ayakkabıları bir kere bile giymezdim. Sağlık güzellikten çok daha önemli!