“Bilginin en büyük düşmanı cehalet değil, bilginin hayale, kuruntuya dönüşümüdür.”
Stephan William Hawking
Zaman, ölçülmüş ya da ölçülebilen bir dönem, uzaysal boyutu olmayan bir continuum (devamlı, aralıksız bir bütün) olarak tanımlanır. Zaman kavramı, tarih boyunca felsefenin ilgi alanlarından biri olmasının yanısıra matematik ile bilimsel araştırmaların da önemli gereçlerinden biridir.
Tarih boyunca çok tartışılmış bir konudur. Zaman olgusu fizikte ‘t’ (Latince zaman anlamına gelen tempus sözcüğünün baş harfi) harfiyle tanımlanır. Zamanın nesnel (objective) olarak var olup olmadığı, fiziğin en önemli, çözülemeyen konularının başında gelir. Tıpkı ışık gibi bükülebileceği varsayılmaktadır. Bu yüzden zaman içi yolculuk olanağının var olup olmadığı birçok bilim adamınca düşünülmektedir. Zamanın akıp akmadığı ya da hangi yönde aktığı da aynı biçimde fiziğin en tartışmalı konularındandır.
Zaman, Büyük Oluşum (bazıları buna Big Bang = Büyük Patlama diyor) ile maddenin, demek ki mekanın oluşmasıyla ortaya çıkmıştır. Bundan önce ne mekan vardı, ne de zaman.
Buna göre zamanın mekanla sıkı ilişkisi vardır. Gerçekten de olağanüstü büyük mekanlarda zamanın yavaş yürüdüğü, buna karşın atom boyutundaki mekanda aşırı hızlandığı, bu yüzden mekana bağlı görecelik gösterdiği Albert Einstein’ nin “Genel Görecelik Kuramı” nda anlatılmıştır. Burada büyük mekanlarda, büyük kitlererin varlığına bağlı olarak yüksek çekim güçlerinin bulunduğunu akıldan çıkarmamak gerekir.
“Genel Görecelik Kuramı” çekim alanlarını ele almakta, zamanın büyük çekim alanlarında daha yavaş geçtiğini göstermektedir. Demek ki Güneş’in üzerinde bir kişinin yürüme olanağı olsa bu kişinin saati de, biyolojik, anatomik yapısı da, atomlarının düzeyindeki hareketlerin hepsi de yavaşlayacaktır.
Son yıllarda yapılan bir deney de bu bulguyu doğrulamaktadır. Bu deneyi İngiliz Ulusal Fizik Enstitüsü yapmıştır. Araştırmacı John Laverty zamanı eksiksiz, kusursuza yakın bir biçimde doğru gösteren (300 bin yılda sadece 1 saniye hata yapan) iki saati senkronize etti. Saatlerden biri Londra’daki laboratuvarda tutuldu, diğeri ise Londra’dan Çin’e gidip gelen bir uçağa kondu. Uçak yüksekten uçtuğu için, Dünya’daki çekim gücünden daha düşük bir çekimde hareket etmektedir.
Demek ki zamanın uçakta daha hızlı geçmesi beklenmektedir (Genel Görecelik Kuramına göre). Yeryüzündeki bir kişiyle, uçaktaki kişinin etkisinde kaldıkları çekim farklılıkları aslında çok ufaktır. Bu çok ufak fark ancak bu kadar duyarlı bir saatle saptanabilirdi. Gerçekten de uçaktaki saatin saniyenin 55 milyarda biri kadar hızlı hareket ettiği saptandı. Böylece zamanın göreceliği deneysel olarak da onaylanmış oluyordu.
Oysa zaman için var olan genel önyargıya göre iki saatin arasında hiçbir farkın olmaması gerekirdi. Bu deney Kur’an’ın [*] zaman içn var olan önyargıyı kırışını desteklemektedir. Eğer bu deney çekim gücü çok yüksek bir gezegende yinelenebilse, özel saatlere gerek kalmadan sıradan saatlerle de aynı sonuç görülebilecektir.
Einstein zihinden bağımsız olarak zaman kavramının izafi olduğunu ortaya koymuştur. Alman Filozof Immanuel Kant zamanı salt zihnin bir fonksiyonu olarak değerlendirdi. İnsanda doğuştan (apriori) zihinsel bir yetenek olarak zaman algısının olduğunu söyledi.
Einstein’ın fiziği, Uzay’ı zamanla birleştirmiş bir fizikti. Artık Uzay yerine Uzay-zaman vardı. Bu fizikte insan zihni ayrıca değerlendirilmiyordu. Kant ise zihnin dışında var olan bir zamanı değil, sadece zihnin maddeye yüklemesi olan bir zamanı onaylıyordu.
Einstein’a göre ışık hızına yakın bir hızla hareket eden bir araca binen kimse için zaman daha yavaş akmaktadır. Dünya’daki bir kişi için 100 gün geçtiği bir ortamda, ışık hızına yakın hareket eden kişi için 50 gün geçmektedir. Bu bulgu “Özel Görecelik Kuramı” nin en ilginç sonucudur. Evren’de hız arttıkça zaman daha yavaş geçmektedir. Demek ki zaman görece bir kavramdır. Her ortamda, her yerde, her hızda saatler farklı işlemekte, günler farklı algılanmaktadır.
Görecelik Kuramları zamanın göreceliği gibi, hıza bağlı olarak cisimlerin boyunun uzayacağını da söyleyerek kütlenin de izafi olduğunu ortaya koymaktadırlar. Bu anlatıma göre Evren’in büyüklüğü bize göredir. Ayrı bir hızda, ayrı bir algı şeklinde Evren’in büyüklüğü daha değişik biçimde algılanabilir. (örnekse, elimizdeki 10 santimetrelik kalemi ışık hızına yakın bir hızda fırlatabilsek kalemimiz kilometrelerce uzunluğa erişir. Anlaşılması güç olan bu anlatım, Görecelik Kuramının, kütlenin uzunluğunun hıza bağlı göreceliği üzerine getirdiği bir açıklamadır.)
Matematiksel olarak normal zaman kullandığımızda Büyük Oluşum kuramına uygun genişleyen bir evren modeliyle karşılaşıyoruz. Sanal zaman kullanırsak bir başlangıç anını içermeyen sonlu, ama bütünüyle sınırsız bir evrenle karşılaşıyoruz.
Stephan Hawking’in çalışmalarındaki ilginç nokta ise gerçek zaman diye adlandırdığımız, bizim algıladığımız zaman kavramının gerçek olmadığını, sadece bizim algılarımızın bir sonucu olduğu, bir değeri anlatan asıl gerçek zamanın matematiksel anlatımlarda kullandığımız sanal zamanın olduğunu savunmasıdır.
Bu bilgilerin, sonuç olarak, bize anlattığı nedir?…
Yaradılış sürecindeki mekan – zaman ilişkisinde, mekan ya da madde nedendir; zaman sonuçtur. Zaman “Büyük Oluşum” ile birlikte ortaya çıkmış bir öğedir. Mekan ya da madde zamanın oluşumunu sağlar, ama zaman mekanı ya da maddeyi oluşturamaz. Buna göre zamanı, madde oluşumunun kaçınılmaz bir yan ürünü gibi algılayabiliriz. Demek ki zamanın var olabilmesi için kesinlikle önce maddenin varlığı gerekir.
Zaman mekanın büyüklüğüne, büyük kitlelerin çekimi daha güçlü olduğundan, çekim gücüne de bağlı olarak, uzar ya da kısalır. Büyük çekim alanı olan çok büyük mekanlarda yavaş, çekim alanı küçük olan küçük mekanlarda daha hızlıdır.
Durum evrende var olan Kara Deliklerde (Bunlara Kara Delik Değil de, Kara Nokta denmesi daha doğrudur. Çünkü bunlar birer delik ya da burgaç değil, maddi varlıklardır) biraz daha değişik olması gerekir. Kara Deliklerin yoğunluğu, öteki gök cisimleriyle karşılaştırılamayacak kadar yüksek olduğundan çekim güçleri pek çok büyüktür. Bunlardan ışık bile kaçıp uzaklaşamaz. Buna göre Kara Deliklerde zamanın aşırı derecede yavaş yürüyor olması gerekir.
Zaman, hıza bağlı olarak da değişir. Örnekse ışık hızına yakın hızlarda çok kısalır. Çünkü herhangi bir cisme bu hız verilebilse onun da boyutları çok büyür. Demek ki ışık hızında giden bir mekan da büyümektedir. Bu durumda bu hızlarda zaman da yavaşlıyacaktır.
Buradan zaman içinde, ileri ya da geri doğru yolculuk yapılabilir mi?… Sorusuna gelindiğinde :
Bize verilen bilgilerden anlıyoruz ki, zamanın mekana bağlı olduğundan yola çıkarsak, zamanı değiştirebilmek için, zorunlu olarak mekanı ya büyütmeliyiz, ya da ufaltmalıyız.
Bundan anlaşılan, zamanda geri gidebilmek için, kesinlikle evrenin yaratıldığı günlere doğru mekanı geri götürmek gerektiğidir. Zamanda ileri gidebilmek için ise mekanı, demek ki evreni bu günkü günde olduğundan daha genişlemiş hale getirmemiz gerekecektir.
Bu arada “zamanı durdurmak” ta akla geliyor. Bunun anlamı, dünyanın dönüşünü durdurmak, dünyanın güneş çevresindeki dönüşünü durdurmak, güneşin galaksi içindeki hareketini durdurmak, en sonunda da evrenin genişlemesinin durdurulması demektir!!…
Bütün bunlar, insanın ne beyin sığası (capacity), ne de insan irade ile erkinin (iktidarının) başarabileceği eylemler değildir. Üstelik doğa olayları belli değişmez kurallara göre yürür. Bunlarda bir sapma söz konusu olamaz. Demek ki evren, insan girişimiyle bir küçülüp bir büyüyemez. Bunlar ancak masalsı mucizelerde görülür. En başa aldığımız sözleriyle Stephan Hawking’ in de bunu anlatmak istediğini zannediyoruz.
Sonuç olarak zaman içinde yolculuğun gerçekleşme olanağının olmadığı, bunun bir hayal, büyük bir kuruntu olduğunu söyleyebiliriz!…
Biz ölümlüler için geçmiş zaman, anılar ya da tarih, gelecek ise bir bilinemeyenler yumağından oluşmaktadır. Değişmeyip böyle de kalacağa benziyor.
Bizler, evrene göre ölçüsüz ufaklıkta dünyamızda, bu dünyaya göre de gene ölçülemeyek kadar ufak bireyler olarak, günümüz bilgilerini kesinlikle doğru yorumlayıp, daha da önemlisi olarak, dünyamız zamanına göre bile kısacık olan ömrümüzde mutlu olmanın yollarını arayıp bulmalıyız. Bize düşen budur!…
Başka bir şey değil!…
*****
Not – Konuya biraz da ironic yönden yaklaşılırsa;
Bu belki de masalsı olacak ama, zamanda yolculuk yapılabileceğini bir an onaylayıp, böyle bir eylemin olabileceğini düşünürsek, yapılacak yolculuğun tek tek bireylerin ya da kişilerin yapacağını da düşünüp, onaylamamız gerekir. Demek ki yapılacak yolculuk bilgisayar ekranında gerçekleştirililecek sanal bir yolculuk değil, gerçek bir yolculuktur.
Bu durumda her birey ancak kendi doğum ile ölüm tarihleri arasında yolculuk yapabilir. Çünkü doğumundan önce ne bedeni, ne de ruhu bu evrende değildi. Ölümünden sonra ise bedeni yok olmuş olacaktır. Bu tarihlerin dışında, bedenleriyle evrende gezi yapma olanağı olamaz. O zaman, doğum – ölüm tarihleri dışındaki zamanlara bu yolculuğu hangi kalıp ya da hangi yapı altında yapabilmiş olacaklardır?…
Öte yandan, zamanda gezi yapılabilmek için mekanı, demek ki evreni tümüyle büyültüp ya da ufaltmak gerektiğinden, böyle bir geziye ister istemez gezegenimizdeki, varsa tüm evrende başka gezegenlerdeki bütün yaşayanlar, hep birlikte katılma zorunluğunda olacaklardır.
İkinci paragrafta söylenenler göz önüne alındığında, pek çok kişi, öncelikle yolculuğu başlatanlar da içinde olarak eylemi, bir yerde terketme zorunda kalacaktır. Bundan ötürü belki de böyle bir yolculukta, uzak geçmişte ya da gelecekte yaşamış, konuyla bir ilgisi olmayan, bunu aklından bile geçirmeyen, buna hiç de niyetleri olmayan bir çok kişi, tasarlanan menzile, ister istemez varmış olacaklardır!…
Bu, hangi açıdan bakılırsa bakılsın, saçmalığa varan bir karmaşayla sonlanacak bir iş gibi görünmekte!!…
Belki de zaman yolculuğu, bigisayar ekranında sanal olarak yapılabilecek hale getirilebilir!…
Bu ötekilerden daha mantıklı, daha onaylanabilir gibi geliyor.
————————————————–
[*] Bu konuda Kur’an-ı Kerimde şu surelere bakılabilir :
Asaf Suresi, 54. Ayet
Hud Suresi, 7. Ayet
Yunus Suresi, 3. Ayet
Furkan Suresi, 59. Ayet
Secde Suresi, 4. – 5. Ayetler
Hadid Suresi, 4. Ayet
Mearic Suresi, 4. Ayet
Zaman yolculuğunun olmadığına başka bir delil ise şudur, kimse gelecekten günümüze gelmiş değil…
With all these silly websites, such a great page keeps my itennret hope alive.
bir boşluğun içindeyiz. kainatta aynı boşluğun içinde ve O boşluk dediğimiz şey Şuur olsa ve düşünüyorsa… kainatın bir başındada yada ortalarında bir yerde yada sonlarına doğru hep aynı ANI yaşamazmı? Yani bir o tarafta bir bu tarafta neden farklı zamanlar yaşansın? Şöyle anlatayım kainat çok büyükte olsa sonsuzluğa doğru açıldıkça o kainatın küçücük olduğuna şahit olursunuz ondan uzaklaştıkça. Peki kainat kadar boyunuz olsa idi farklı farklı zamanlarımı yaşardınız ? kainata ve zamana ve ötesine KENDİ PENCERENİZ den ve tek taraftan baktığınız için böyle algılıyorsunuz. yani kendi boyunuz ile kıyaslayıp kainat kadar boyu olan bir varlık olamaz düşüncesi ile. Birde atomları dahi gören gözlerimiz olup ayak tabanlarımızdan kafamıza doğru baksaydık nice evrenlerin ötesinde büyük olduğunu görmezmiydik ? Büyüklük- küçüklük nedir sizce ?
I absolutely love the theme on this blog. Would you let me know where you can get it? Appreciate it!
Big bang olayı bana göre zamanın ( gözle görülür hareketliliğin ) başlangıcı olabilir ama asıl başlangıç olamaz.Bir patlamanın olabilmesi için tepkimeye girecek maddelerin olması ve tepkimeyi başlatan bir olayın olması gerekli. Madde varsa madde içerisinde yer alan atom parçacıkları ve alt parçacıkları hareket halindedir. Yani asıl başlangıç big bang değildir. Big bang i meydana getiren metaryalin yaratılması (yoktan var edilmesidir)