“bir zincir ancak en zayıf halkası kadar güçlüdür”
Çin Atasözü
Odatv.com dan öğrenildiğine göre :
“Merkez Bankasınca açıklanan 2011 yılı Mayıs ayına ilişkin ödemeler dengesi verilerine göre, cari açık 2011 yılı Ocak-Mayıs döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 20 milyar 435 milyon dolar artış gösterdi.
Geçen yılın ilk 5 ayında, cari açık 16 milyar 839 milyon dolar düzeyindeydi.
Geçen yıl Mayıs’ta 2 milyar 944 milyon dolar açık veren cari işlemler hesabında, bu yılın aynı ayında 7 milyar 753 milyon dolar açık meydana geldi.
Cari işlemler açığının artmasında dış ticaret açığındaki artış etkili oldu.
Ocak-Mayıs döneminde 37.3 milyar dolara ulaşan cari açık, yıllıklandırılmış bazda 68 milyar 174 milyon dolara ulaştı. Yıllıklandırılmış cari açık yüzde 160 artış kaydetti.
Cari açıktaki korkutan artış, TÜİK’in geçtiğimiz günlerde açıkladığı yüzde 11′lik rekor büyümenin de kaynağını ortaya çıkardı. Avrupa’nın en hızlı büyümesini sağlayan Türkiye’nin büyümesindeki en önemli faktörün “dış-alıma dayalı tüketim’” olduğu çeşitli bağımsız ekonomistlerce dile getirilmişti.”
Bunun anlamı ürettiğimizden fazlasını tüketiyoruz demektir. Ayrıntılara girmeden kabaca dış-alım ile dış-satım ürünlerimizi gözden geçirirsek konuya açıklık getirmiş oluruz.
Başlıca dış-satım Ürünlerimiz
● Tarım ürünleri (Pamuk, fındık, tütün, baklagiller, kuru-yaş meyveler)
● Dokuma ile tekstil ürünleri
● Hayvan ile hayvansal ürünler (Deri, yumurta, yün, tiftik)
● Bitkisel yağlar
● Bazı dayanıklı tüketim malları (Televizyon, buzdolabı, vs.)
● İpekli dokuma ile giyim eşyaları
● Mobilya, çimento, cam ile seramik ürünleri
● Madenler (krom, bakır, cıva, demir, bor, tuz)
Başlıca dış-alım Ürünlerimiz
● Fabrika kurmaya yarayan aletler
● Ham petrol
● ilaç ile kimyasal maddeler,
● elektronik araçlar
● motorlu araçlar
● silah
● optik araçlar
● tropikal ürünler (muz, kahve, hurma, pirinç)
Ülkemizde yıllar boyunca tekstil sektöründe yaşanan genişlemeye koşut olarak, pamuk tüketimindeki artış iç üretim artışıyla karşılanamadığından, pamuk dış-alım tutarı artmış, 1990 yılına kadar pamuk idış-satıcısı olan Türkiye, bu yıldan sonra başlıca pamuk dış-alımcısı ülkelerden biri konumuna gelmiştir. Ülkemiz, iç üretimin tüketimi karşılayamaması nedeniyle dünyanın en fazla pamuk dış-alımı yapan ikinci ülkesi konumundadır. Önümüzdeki 2012 yıkında Türkiyenin pamuk dış-alımının artacağı ABD tarım bakanlığınca bildirilmektedir.
Bundan ötürü dış-satım kalemleri arasında pamuğa yer vermemek gerekir. Eğer pamuğumuz varsa bunu sonuna kadar tekstil üretiminde kullanıp, elde edilen işlenmiş malı dış ülkelere satmamız gerekmez mi?…
Türkiye, 1980’lere kadar hububat ürünlerinde net dış-satımcı konumundaydı. Artan nüfusla birlikte talebin arzın üstüne çıkması 1980’lerden sonra hububat dış-alımına başlanmasına neden olmuştur; denilse de asıl neden Türkiyede tarımın aldığı ağır darbelerdir. Çünkü nüfus dış-alımın arttığı oranda artmamıştır.
2007 ile 2008 yıllarında görülen kuraklıkla birlikte hububat dış-alımında ciddi bir artış olmuş, 2007 yılında 973 milyon ABD doları, 2008 yılında ise 2,1 milyar ABD doları değerinde hububat dış-alımla yurda girmiştir. 2009 yılında dışardan alınan hububat niceliği 1,2 milyar ABD dolarına düşerek, toplam tarımsal dış-alımın % 26’sını oluşturmuştur.
Dış-alımla sağlanan başlıca hububat olan buğday 902 milyon ABD dolarıyla, 2009 yılında, toplam hububat dış-alımının % 75’ini oluşturmuştur. Buğday, çoğunlukla Rusya, Almanya, Kazakistan ile Ukrayna’dan alınmaktadır. Mısır ile pirinç, 2009 yılında yapılan toplam hububat dış-alımının % 23’ünü oluşturmuştur.
Baklagil dış-alımı 2003 yılından beri artmaktadır. 2007 yılında 78,7 milyon ABD doları, 2008 yılında 333 milyon ABD doları tutarında baklagil alınmıştır. Hububat dış-alımı gibi 2008 yılında ayrıcalık olarak yüksek tutarda gerçekleşen baklagil alımı, bu yıl meydana gelen kuraklığın bir sonucudur. Toplam tarımsal ithalatın % 4,5’ini oluşturan baklagiller grubunda, 2009 yılında 207 milyon ABD doları tutarında dış-alım gerçekleşmiştir. 2009 yılında, bu dış-alımın % 56’sı kırmızı mercimek, % 27’si kuru fasulye kalemlerinden oluşmuştur.
Türkiye’de ipek böcekçiliğinin bin 500 yıllık bir geçmişi olmasına karşın, i980 li yıllarda 350 ton olan ipek üretimimiz, 130 tona gerilemiştir. Bunun nedeni Çin’in haksız rekabeti olup, 2005 yılından bu yana ipek böcekçiliğinin eski günlerine kavuşturulması için çalışmalara başlandığı bilinmektedir. Türkiye’nin şu an 40 milyon dolarlık ipekli ürün dış-satımı yaptığını, bu rakamın da çok düşük düzeyde olduğunu bilmek gerekir.
Tütün kalemine gelindiğinde; 400 yıldır ülkemiz topraklarında yetiştirilmekte olan tütün 1990’da 296 bin ton kadar üretilmekteydi. Türk tütünü kalitesinin yüksek olması nedeniyle dış ülkelerce harmanlara katılmak amacıyla aranan bir üründü. Bu üretim rakamı 2010’da 51 bin tona düşmüştür. Bunun nedenleri arasında tütün tarımına vurulan yasal darbeler ile 1989 yılında tütün dış-alımının serbest bırakılması bulunmaktadır. Türkiye, dünyada tütün satan 10 ülke arasında 2002 yılında 8. inci sırada idi. Bu gün daha da gerilere düşmüştür.
Dış-alım kalemlerinin, ham petrol dışındakilerin, kendilerinin alımlarıyla birlikte görünmez bir değer olarak teknoloji ya da know how de yurda girmektedir. Teknoloji çok pahalı bir dış-alım kalemidir.
Dış-alımlarımız içinde tropikal meyveler de bulunmaktadır. Bunlar şunlardır :
Muz, Ananas, Karambola, Hindistan Cevizi, Pitahaya, Curuba, Papaya, ,Avokado, Kumkuat, Liçi, Lime, Çerimoya, Fejoya, Kivano, Güvey Feneri (Phsalis), Çarkıfelek (Passion Fruit), Mango, Rambutan, Taze zencefil, Pepino, Granadilla, Tamarillo, Mangosten Kivi,
Bunlar için her yıl 50 milyon dolar dolayında bir ödeme yapılmaktadır. Bunlara ne kadar gereksinim olduğuna karar vermeyi okuyucuya bırakıyorum. Kaldı ki bazıları yurdumuzda da yetiştirilmektedir.
Sonuç olarak hem yükte hem de pahada hafif mallar satıp, hem yükte hem de pahada çok daha ağır mallar almaktayız. Bu dış alım-satım dengesinin zararımıza bozulmasına yol açıyor. Açık, zaman boyunca, gittikçe büyümekte.
Çünkü buğday,pirinç,mercimek,pamuk,nohut,fasulye,şeker, mısır vb gibi ürünleri dışardan alma durumuna gelmiş bulunuyoruz. Üstelik bu aldıklarımız hibrid, demek ki melez oldukları için ikinci yıl tohumluk olarak kullanma olanağı yoktur. Böylece bunları her yıl artan nicelikte dışardan alma zorunda kalıyoruz. Biz bu alanda, 1960 lı yıllarda kendi kendine yeten üç ülkeden biriydik. Bu gün kapılar kapanıverse hepimiz aç kalırız.
Endüstri alanında ürettiğimiz mallar için gerekli yan ürünleri çoğunlukla dış-alımla sağlamamız gerekiyor. Oysa bunları olabildiği kadar yüzde yüze yaklaşarak yurt içinde üretmemiz gerekir. Bunların yanı sıra aldığımız teknolojiye çok yüksek bedel ödüyoruz. Yurt içinde teknoloji üretmeye hiç niyetimiz yokmuş gibi görünüyoruz.
Bu yüzden, en önce tarımda kendi kendimize yeter hale gelip, sonra bunları dış dünyaya satar hale gelmemiz baş koşul olmalıdır.
Endüstri alanında üretilen malların bütüne yakın parçaları, yan endüstrel kuruluşlarca üretilmelidir. Zannederim başbakanın “Tamamı Türk olan bir otomobil” isteminin altında bu gerçek yatmaktadır.
Teknoloji ile know how üretmeye büyük önem verilmelidir. Dahası teknoloji satınalan değil, teknoloji satan bir ülke olanağını elde etmeliyiz. Bunun için gerekli çalışma ne ise bunun üzerinde önemle durmak gerekir.
Özetle her alanda üretmemiz, daha çok üretmemiz gerekmektedir.
Ekonomik zincirin bütün öteki halkaları belki de kuvvetliymiş gibi görülebilir. Ama hiç unutmamalı ki “bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür”. Bu zayıf halka da cari açığımızdır.
Maazallah bu zincirin bir gün kopabileceğini akıldan çıkarmamak gerekir!…
Not – Merkez Bankası, Ocak-Eylül 2011 döneminin ödemeler dengesi raporunu açıkladı. Buna göre, Cari işlemler hesabı, yılın ilk dokuz aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 30,5 milyar dolar artarak 60,6 milyar dolara çıktı. Bu gelişmede dış ticaret açığının 32,4 milyar dolar tutarında artarak 70 milyar dolara ulaşması etkili olmuştur.