YARADILIŞ – Koca Evrendeki, Küçücük Dünyamızda Yaşamın Başlangıcı?!…

#alttext#
Âdem’in Yaratılışı, Sistine Şapeli’nin tavanındaki ünlü fresk. Michelangelo’ ca 1511 dolaylarında yapılmıştır.

“Şu an bilmediklerimizi yarın biliyor olacağız.”
Rus biyolog Aleksandr Ivanoviç Oparin (1924’te yazılan Yaşamın Kökeni adlı bilimsel makalenin sonuç bölümünden)

Bazıları doğa olaylarını belli kurallara göre değil de, gelişi güzel gelişen raslantılar sonucu ortaya çıktığına inanarak bu tezi savunurlar. Onlara göre doğada bütün olup bitenler bir rastlantılar dizgesidir.

Bir an için bu düşüncenin doğru olduğunu varsayalım. O zaman pozitif bilimle uğraşmakta olan bilimadamlarının bütün uğraşları boşa gitmeye mahkum olacaktır. Çünkü onlar her zaman aynı olan, hiç değişmeyen doğa yasalarını bulmaya çalışırlar. Böyle bir olaylar dizgesi yoksa, bu güne kadar ortaya çıkarılmış doğa yasaları nasıl ortaya çıkarılabilmiştir?…

Gördüğüz gibi birinci paragrafta verdiğimiz düşüncede açıkça aksayan bir yön vardır. Daha doğru bir deyişle, bu düşünce biçimi doğrudan bir yanılgıdır. Zira doğa olayları evrenin her yerinde değişmez kurallara bağlı olarak yinelenir durur.

Bunlardan biri de, biyoloji biliminin ilgilendiği, canlıların ortaya çıkışı olgusudur. Canlı varlıkların ortaya çıkıp gelişmeleri için en uygun ortam üzerinde yaşamakta olduğumuz yerküre, dünyamızda vardır. Eğer evrende bizim dünyamız özelliklerini taşıyan başka gezegenler varsa onlarda da yaşam vardır ya da olacaktır. Kısaca atmosfer özellikleri, su kaynakları oranı, kara bölümü özellikleri, ısı değişimleri dünyamıza eşdeğer olan bir gezegende yaşam olgusu gelişebilir.

Buna göre dünyamız dışında, güneş sistemimizde bulunan öteki gezegenlerde, yaşam olamayacağı daha ilk bakışta bellidir. Buralarda yaşam belirtisi aramak boşuna bir uğraştır. Ancak bir zamanlar bunlar üzerinde yaşam olduğui ama sonradan koşulların değişimi yüzünden yok olduğu, geride bazı kalıntılar bulunup bulunmadığı araştırılıyorsa buna bir diyecek yoktur.

Güneş sistemimiz dışındaki yıldızların gezegenleri için bir şeyler söyleyebilme olanağı, günümüzde ne yazık ki yoktur. Güneş sistemi Samanyolu (İng. Milky Way) gökadasının (gallaxy) bir üyesidir. Bu gökadanın da kıyısındaki bir bölgede bulunmaktadır. Samanyolu gökadası bir kurs biçiminde olup büyük ekseni 100 000 ışık-yılı, kalınlığı da 1000 ışık-yılı kadardır. Buna göre en yakın güneş sistemi ile onun gezegenlerine ulaşabilme yüzlerce ışık-yılı ile ölçülür. Günümüzde uydumuz Ay’ a ulaşmadaki zorlukları düşünürsek en yakın yıldız sistemine varabilmenin ne demek olduğu hemen anlaşılır. Oraya gidip gözlemler yapamadıkça da, bu kadar uzaktan bir takım çıkarımsamalar (tahmin) yürütmek abesle iştigal den öteye gitmez..

Öte yandan, Samanyolu dışında en yakın gökada, Andromeda gök-adası bizden 2.5 milyon ışık-yılı uzaklıktadır. Bu uzaklığa ulaşabilmeyi bir yana bırakın, düşünebilmek bile günümüz için olanaksızdır.

Yaşam, basitten çok karmaşığa kadar giden, bir kimyasal olaylar dizgesidir. Başka bir deyişle yaşamın özünü kimya belirler. Kimyasal olayların gelişmesi için belli büyüklükte su ortamı, belli bir ısı düzeyi, ortamda katalizörlerin varlığı gereklidir.

İnsan vücut yapısının % 75 i sudur. Dünyamıza baktığımızda burada da % 75 su, % 25 kara bulunduğunu görürüz. Bu iki farklı ortamdaki su oranı benzerliği şaşırtıcıdır. Demek ki bir ortamda yaşam olabilmesi ya da gelişebilmesi için bu oranda su bulunması gereklidir.

Çeşitli canlıların vücut-içi sıcaklıkları, soğuk kanlı denilen sürüngenler dışında, 37C ile 40C arasında değişir. Sürüngenlerin vücut ısılarını sabit tutacak metabolizmik düzenekleri var olmadığı için, bunların vücut ısıları dış ortamın ısısına bağlı olarak değişkendir. Bu yüzden sürüngen türlerinin çok büyük bir bölümü dünyanın ılıman iklim kuşaklarında yaşamlarını sürdürür. Balıklar da bunlara benzer. Vücut ısıları yaşadıkları su ortamına uyar.

Katalizör (Yunanca’dan κατάλυσις: çözülme), bir kimyasal tepkimenin aktivasyon enerjisini düşürerek tepkime hızını arttıran, tepkime sonrasında kimyasal ya da fiziksel yapısında bir değişiklik meydana gelmeyen maddelerdir. Katalizörün tepkime üzerinde yaptığı bu değişikliğe kataliz denir. Canlıların vücudunda bulunan enzimler de çok iyi birer katalizördürler. Enzimlerin çalışmaları durduğunda canlı ölür. Çünkü bu durumda yaşamsal kimya olayları duracaktır.

Madem ki yaşam kimyasal işlemlerden oluşur, bu durumda yaşamın en başlangıcında bir kimyasal molekül bulunmalıdır. Bu kimyasal molekül, yaşamın başladığı dönemde ortamda var olan çok hafif radyoaktiviteden etkilenerek, yaşamın başlıca göstergesi olan çoğalabilme ile beslenme özelliğini kazanmış olmalıdır. Bu tür yaşam biçimine günümüzde de rastlıyoruz. Viruslar bu yapıda canlılardır.

Yaşamın başlangıcından bu günkü güne kadar oluşan yaşam olayları birer mucize gibi görünse de, mucize olmayıp hiç bir zaman değişmemiş, değişmeyecek olan belli doğa yasalarına bağlıdırlar. Bu yasaları Büyük Patlama (Big Bang) dediğimiz evrenin daha başlagıcında, Allah koymuştur. Değişmeden, büyük bir düzenle işleyip günümüze kadar gelmişlerdir.

Mucize olsalardı rastgele değişime uğrayarak, belli değişmez sonuçlara varamazlardı. Bu da bildiğimiz, düzgün işleyen yaşam olgularını değil kargaşa (chaos) ile sonlanırdı. Sonuçta, söz gelimi, hekimlerin belli kurallara uyarak hastalarını iyileştirmesi sizce gerçekleşebilir miydi?!…

Biraz düşünülürse bunun olanaksız olacağı hemen anlaşılır.

Bütün doğa olayları için de aynı şeyi söyleyebiliriz…

One Response to YARADILIŞ – Koca Evrendeki, Küçücük Dünyamızda Yaşamın Başlangıcı?!…

  1. Lockman diyor ki:

    Merhaba

    Gelisen astronomi, genetik ve mikrobiyoloji evrim teorisini curutmustur, tek hucreli bir canlinin tesadufen olusma olasiligi matematiksel olarak sifirdir, milyonlarca tur canlinin uygun yasam ortamlarinda tesadufen olusma imkani ise sifirdan bile kucuktur diyebiliriz.

    Ayrica varolusu sirf bilimle izaha calisanlar insanda var olan ruh, akil ve zeka gibi, ask sevgi nefret gibi bilimle aciklanamayan, asil insani insan yapan seyleri ihmal ediyorlar. Bunlar tek basina yeterli aslinda munakasa etmenin manasi bile yok.

    Kainatta o kadar sir var ki, insanoglu dunyanin kalan omru boyunca calissa gene kesfedemez. Allah 124 bin alemden bahsediyor, bizler ucsuz bucaksiz evrende bir hiciz, cok kiymetli dunyamiz bir bocek kadar bile degerli degil.. Allah hepimize faydali bir omur yasamayi, hayatin kiymetini bilerek yasamayi nasip etsin insallah. Burasi gelip gecici bir yer, bizler sadece misafiriz, Hurmetler hocam

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>