“Aklın alamayacağı şeyi söylemek, fitneye sebep olabilir.”
İbni Asakir
Adına hyperlexia denilen bir fenomen türü icadedilmiş bulunmaktadır. Bu 1967 yılından bu yana kullanılan bir terim olup, ilk kez adları N.E. Silberberg ile M.C. Silberberg olan iki yazarca gündeme getirilmiştir.
Bu fenomen dislexia‘ ya karşıt, onun tam tersi bir fenomen olarak ortaya kondu. Ama aradığınız zaman dislexia sözcüğünü İngilizce-Türkçe sözlükte bulabildiğiniz halde, aynı sözlükte hyperlexia sözcüğünün karşılığı yoktur. Demek ki bu sözcük 45 yıllık bir zaman dilimi içinde sözlükteki yerini alamamıştır.
Dislexia’ nın tanımı şöyle yapılıyor : “Bazı sözcükleri kolayca okuduktan sonra, duraklayıp devamını okumakta güçlük çeken, okunduğunu bir süre geçtikten sonra ancak anlayabilen. Geçici bir aleksi durumu olup, bir klodikasyon intermitent türüdür”
Başka bir deyişle kısaca, görme ya da işitme anomalileri dışında okuduğunu öğrenme zorluğudur.
Hyperlexia’ lı çocuklar için ise özetle şöyle deniyor : “Hyperlexia’ lı çocuklarda çok erken çağda olağanüstü okuma yetisi vardır. Bunlarda ileri derecede sembol, harfler ile rakamlara tutkunluk derecesinde bağlılık ta olduğu görülür. Bu çocuklar konuşmada, sosyal problemleri alt etmede başarısızdırlar. Buna infantil autisme deniyor.”
Çok erken çağda kedi kendine okuma öğrenmek bir deha belirtisidir. Bunun kendi kendine olması çocuğun özöğrenimli (autodidactos) olduğunu gösterir ki, bu da deha belirtilerinden biridir. Bu çocuklarda ileri derecede semboller, harfler ile rakamlara düşkünlük bulunması ise bunların çok erken dönemde, gene kendiliğinden, soyut düşünmeyi kavradıklarını gösterir. Bütün bunlar, normal çocuklarda bulunmayan, dehanın karakteristik belirtileridir (stigmata).
Üstelik normal zekalı çocuklara soyut düşünmeyi öğretmek için büyük çaba harcanır. Bunda büyük çoğunlukla başarı da sağlanamaz. Matematikten nefret eden çoğunluk bu başarısızlığın bir sonucudur.
Böyle çocukların konuşmada geç kaldıkları söyleniyor!… Bunu derken içlerinde Albert Einstein‘ nin de bulunduğu bir çok dahinin ancak 4 yaşında konuşabildiği, ya bilinmiyor ya da bilerek göz-ardı ediliyor.
Sosyal problemlerle başa çıkamamaktan amaç, bu çocukların asosyal olduklarını anlatmak olsa gerektir. Çok üstün zekalı bir çocuk, ister istemez çoğunluğu oluşturan orta + normal zekalı arkadaşları arasına girince, kendisinden çok aşağıda olan bu zekalarla anlaşma olanağını elde edemez. Her iki taraf ta birbirini dışlayacaktır. İleri yaşlarda bir dahi çevresindeki düşük düzeydeki zekalara hoşgörü ile yaklaşabilir. Ama erken dönemdeki bir dahi öocuk bu hoşgörülü yaklaşımı gerçekleştirmeyi bilemez.
Dışardan, hele de bilgisizce, baktığınızda bu davranışı asosyal bir davranış olarak nitelendirebilirsiniz.
Bütün bunları harmanlayan akıl daneleri hepsine birden infantil autisme deyip, işin içinden çıkmışlardır!…
İyi de, neden böyle yarardan uzak bir tanıya gerek duyuluyor?…
Bunun üç nedeni olabilir :
● Dünyada yaşayan insanların % 70 – 75 nin orta ile normal düzeyde zekası vardır. Bu büyük çoğunluğu oluşturan kitle, “sürüden ayrılanı kurt kapmasın” kaygısıyla, kendilerinden çok farklı olan ileri zekalıları kendi düzeylerine çekmek için çaba göstermektedir!… Ya da kendilerinden olmayan bu parlak zekaları birer “ucube” gibi görüp, onları yok etmeye, kendilerince normalleştirmeye çalışmaktadirlar. Buna örnek Galileo’ nun yaşamının son on yılını Engizisyon’un göz hapsinde geçirmesi ile Lavoisier’in elli bir yaşında iken “devrim” adına kafası giyotinle uçurulması olabilir.
● İnsanlar çalıştıkları alanda bir takım yeni fikirler öne sürerek sivrilmek isterler. Bunu Freud’ la çalışırken onun fikirlerinden ayrı düşünen Karen Horney şöyle anlatmıştır “Bazı insanların en büyük istekleri sevilmek ve kabul görmektir; bunların bu isteklerinin ‘tatmin’i için yapmayakları şey yoktur.” Buradan yola çıkarak bu hyperlexia tanımının da hiç bir yönde yararı olmadığı halde, sırf değişik bir fikir üretip ünlü olma adına ortaya konduğu söylenebilir.
Bu, akılları adamakıllı karışan ana-babaların, ileri zekalı çocuklarını hekim hekim dolaştırıp kendilerini de çocuklarını da darma dağın (perişan) etmeleriyle sonuçlanır.
● Ya da bu hastalık adı (antité morbide), daha da kötücül bir düşünceyle, hekimlerin müşterilerini arttırmak için icadedilmiştir!…
Hiç akıldan çıkarmamak gerekir; hyperlexia tanımına uyan bir çocuk gördüğünüzde, zeka düzeyini ölçtürüp, ona normal çocukların dışında eğitim verebilecek kuruluşları arayıp bulmalısınız. Bu çocuklar, birer hastalıklı birey olmayıp, ulusun zenginliğini oluştururlar.
Çünkü yaşadığımız modern dünyayı oluşturan bütün kolaylıklar, bütün buluşlar, daha doğuştan birer dahi (genius) olan bu tür çocukların büyüdükten sonra ortaya koydukları çabaların sonucudur. Bu, onları birer sağıtıma gereksinimi olan hasta bireyler olarak gösterme çabasındaki gayretkeşlerin işi değildir.
Dahilerin dışında olup tüm toplumların % 75 ini oluşturan orta ile normal zekalılar ne mi yaparlar?!…
Önce bu buluşların getirdiği kolaylıklardan yararlanıp yaşamlarını bir güzel sürdürürler… Bu arada yapılmış buluşların ürünlerini alıp-satarak ceplerini doldurmaya çalışırlar. Sonra da ilk öğretimde, liselerde, Üniversitelerde dahilerin yaptıkları buluşları öğrenebilmek için çaba harcarlar. Bunda her zaman başarı sağlandığı da söylenemez!…
————————————————-
Hyperlexia konusuyla ile İlgili Makaleler :
Silberberg, N.E. and Silberberg, M.C., 1967. Hyperlexia: Specific word recognition skills in young children. Exceptional Children 34, pp. 41–42.
Great blog!! You should start many more. I love all the info provided. I will stay tuned