UYKU ile DÜŞLER Başlıklı Kitabımın GİRİŞ Bölümü…

#alttext#

BAŞLARKEN

“Her insan uyanıkken ortak bir dünyadadır; fakat uykuda herkes kendi dünyasındadır.”
Plutharkos (MS 46 – 125)

_____________________________________________________________

Yaşamımızın yaklaşık üçte biri uykuda geçiyor. Bu da gösterir ki uyku canlıların yaşamında tartışma götürmez biçimde önemli bir yer tutmaktadır. Çünkü aşağı yukarı bütün canlılar, belli aralıklala uyumak zorundadır. Tümüyle fizyolojik bir süreç olan uyku, her yönüyle incelemeye değer.

Uyku ilk olarak, günümüzden yaklaşık 3 milyon yıl once bazı organizmalarda görülmeye başlanmış. İnsan türündeki biyolojik saatleri düzenleyen düzeneklerin geçmişiyse 500 milyon yıl öncesine dayanıyor.

Nedeni henüz anlaşılamamış olsa da insanların uyuma süreleri ile ölüm yaşları arasında bir ilişki bulunuyor. Araştırmalar, uykuları anormal düzeylerde uzun ya da kısa olan kişilerin normal olanlara gore erken ölmeye daha yakın olduklarını gösteriyor.

Uyku oluşumunu sağlayan yapı, bütün öteki organ sistemlerinin yönetiminde olduğu gibi beynimizdir. Beynin işlevlerinin pek büyük bir bölümünü bilemediğimiz gibi uykuyu da nasıl başlatıp yönettiğini kesinlikle bilemiyoruz. Ama bu konuda bazı ipuçlarına varma olanağı bulunabilir.

Bunun dışında, uykunun neden gerekli olduğu da ayrı bir ilgi alanıdır. Çünkü uyku düzensizliği ile uykusuzluk bazı problemleri de beraberinde gündeme getirmektedir. Önemli olan uyku nedir?… Neden uykuya gereksinim vardır?… Uykunun bir yararı varmıdır?… Varsa bu ne olabilir?… Sorularına yanıt arayıp bulmaktır.

Uyku konusunda bazı araştırmalar yapılarak belirli sonuçlar alınmıştır. Bunlar özellikle uyku sırasında beyinde hangi sinirsel-aktarıcıların (neurotrasmitter) ortaya çıkıp baskın olarak iş gördüğü ile EEG araştırmalarıdır. Ancak bu konuda kan elektrolitleri dolaylarında yapılmış bir çalışmaya rastlayamadık. Oysa, kış uykusuna yatan hayvanlar göz önüne alındığında, kan elektrolitlerinin önemi hemen anlaşılacaktır. Uykuya geçmeden once kan elektrolitlerinin niceliğinde, beynin etkisiyle değişme olur.

Sinirsel-aktarıcılar ile EEG çalışmaları, uyku sırasındaki sonuçları inceleme anlamını taşır. Çünkü bunlar uyku sırasında değişmeler gösteren olaylardır.

Buna karşılık kan elektrolitlerindeki değişmeler, özetle Mg++, serotonin ile delta sleep-inducing peptide ya da DSIP’yle yapılacak çalışmalar bizi nedenler konusunda aydınlatabilir. Çünkü bunlar uykuyu başlatan kimyasallardır. Kan kimyasını değiştirecek maddeler vererek kişiyi yapay olarak uyutma olanağı vardır. Dahası bu yolla, Mg++ verilerek, önceleri narkoz bile uygulanmıştır.

Uyku sırasında görülen düşler de ayrı bir önem taşır. Gerçi düşlerden yüzeysel olarak ilk söz eden 1845 te Dr. Edward Binns olmuşsa da, bilimsel olarak bu konuya ilk el atıp kuramlar geliştiren Sigmund Freud’ dür. Onun yaptığı çalışmalar psikiatri alanında ilerlemeler sağlanmasına neden oldu. Freud yaptığı çalışmalar sonucu yayınladığı (1899) Traumdeutung (Düşlerin yorumu) yapıtıyla düşlerin sembollerden oluşup psikiatrik olarak ne anlama geldiklerini, kendi fikirleri olarak anlatmıştır.

Sonradan Alfred Adler, Carl Gustav Jung ile Subimal Datta gibi psikiatristler, düşler konusunda Freud’den farklı düşündüklerini söylediler

Uykuyu başlatan beynimiz olduğu gibi, düşlerin oluşmasını da gene bu organımız sağlar. Bu durumda uykunun tam bir bilinç kaybı olup olmadığı tartışması da gündeme, ister istemez gelecektir. Çünkü blincin kaybedilmesiyle birlikte olan başka durumlar da vardır. Bilinç açısından bakıldığında, acaba uykunun bu ötekilerden bir farkı varmıdır?… Varsa bu fark nedir?…

Fakat uyku ile düşler arasındaki ilginç, dahası gizemli diyebileceğimiz ilişki de ayrıca üzerinde durulup incelemeye değer. Bu konuda da bazı çalışmalar yapılıp çok ilginç sonuçlara varılmıştır.

Acaba neden bazı düşlerimizi, renklerine varıncaya kadar bütün ayrıntılarıyla anımsadığımız halde, bazılarını ya bir kaç dakika içinde unuturuz ya da o gece hiç düş görmediğimizi düşünürüz?… Bunun nedenine ulaşmak ilginç olmaz mı?

Bütün bu anlattıklarımız okumak üzere olduğunuz çalışmayı “kaleme almaya” beni, deyim yerindeyse, adeta zorladı.

Bu serüveni birlikte yaşamaya var mısınız?… Yanıt “evet” ise okumayı sürdürerek yolumuzu izleyelim.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>