“Fraud and falsehood only dread examination. Truth invites it.”
Samuel Johnson
Liseyi bitiren öğrencilere uygulanan Üniversitye giriş sınavlarının değişeceği duyuruldu. Bildirildiği gibi ÖSYM nin yaptığı sınavdan vazgeçilip, lise bitirenlere, basamaklı bir geçişle, bir zamanlar biz yaştakilerin girdiği Olgunluk Sınavı (Bacheloria) uygulanacakmış. Bu sınavların yapılması görevi de Milli Eğitim Bakanlığına verilecekmiş.
Türkiyemizde eğitim konusunda ayak direyerek anlaşılmayan ya da anlamak istenmeyen bir konu var.
Gerçi ÖSYM yaptığı sınavları. her yönüyle yüzüne gözüne bulaştırmıştır. Bu bir gerçektir. Ancak bu olmasa bile eğitim sistemimizdeki kusur, yapılan sınavların biçimi ile içeriğinden çok daha başka bir yerdedir.
Kusur eğitimin kendisinin içeriği ile yapılışında, uygulanışındadır.
Çocuklarımızı, gençlerimizi tümüyle ezbere dayanan bir sistemle eğitip, öğretmeye çalışıyoruz.
● Matematikte, birbirine benzer problemleri vererek, onları ezberciliğe itiyoruz.
● Buna benzeyerek fen bilimlerinde de (fizik-kimya-biyoloji) aynı yolu izlemekteyiz.
● Tarih bilgisini bir kronoloji cetveli sanıp, öyle öğretmeye çalışıyoruz. Oysa tarih kendisinden ders alınabilecek bir biçimde (formda) öğretilirse akılda kalabilir!…
● Coğrafya derslerinde fiziki coğrafyaya ağırlık verecek yerde, ülkelerin baş kentleri, konumları, nüfusları, üretimleri gibi konulara takılıp kalıyoruz.
● Türkçe Edebiyat derslerini, bir Edebiyat Tarihi olarak okutuyoruz. Oysa Edebiyat Dersi almış bir kişi eline aldığı herhangi bir edebi yapıtın her yönüyle değeri hakkında fikir yürütebilecek bilgiyle donanmış olmalıdır.
● İlk ile orta öğretimde müzik, resim derslerini önemsemiyor, dahası eğitimden çıkarılma noktasına geliyoruz. Bunun nedeni bu derslerin var oluş nedenini ya hiç bilmememiz ya da unutmuş olmamızdır. Müzik ile resim eğitimi çocuklara soyut düşünmeyi öğretebilmek için yapılır. Bu da onların matematik başta bir çok konuya uyumlarını sağlar [*].
Bunlar konuların içeriği bakımından düşülen yanlışlardı. Bir de konuların işlenmesi sırasında, yöntem yönünden yapılan yanılgı dolu eylemler söz konusudur.
Genelde yapılan nedir?…
Öğrencilere bir konuyu baştan sona anlatarak ya da onlara kitabın şu sayfasından, bu sayfasına kadar okumalarını söyleyip bir şeyler öğrettiğimizi zannediyoruz. Konu ne olursa olsun ders boyunca bir tek tartışma yapmamız bile söz konusu değildir. Çünkü tartışma olursa bazı cin akıllı öğrencilerin sorularına yanıt verme zorluğu doğacaktır!… Bu işimize gelmiyor!…
Oysa elbette öğretmenin öğrenciden çok daha fazla donanımlı olması gerekir. Ama kendimizi sıkıntıya sokmaya ne gerek var?… Konuyu eskilerin deyimiyle kıraat eder gibi anlatırız, olur biter!…
Bir çok kez eğitimdeki bu açık noktaya değindik. Ama bir kez daha anlatalım.
Öğrencilere, öğrenmeleri istenen konunun özü verilerek, yapılan ders sırasında tartışmaya açmak gerekir. Bunun dışında sık sık, işlenen konular için 400 sözcüğü geçmiyen metinler halinde yazılı ödevler (assay=deneme) verilerek, bunları da derslikte tartışmaya açmalıdır. Gençler ancak bu yolla unutmayacakları ya da daha az unutacakları bilgilerle donatılmış olur.
Eğitimde devrim, devrim diye yırtınıp, ikide bir yaptığımız değişiklikler bu yukarda anlatılanlara benziyor mu?… Hiç benzemiyor. Çünkü eğitimde devrim diye nitelendirilen değişiklikler hep yasak savma düzeyinde kalıyor. Sonunda beklenen yarar da doğal olarak elde edilemiyor.
Eğitimde örnekse, içerik ile yöntem yönünden, yukarda anlatılanlar gibi köklü bir devrim yapılmadıkça sonunda yapılan sınavları ne kadar değiştirirseniz değiştirin, sonuç değişmiyecektir. Şimdiye kadar, yaklaşık 70 yıldır olan budur. Bu yüzden diplomalı, ama cahil kuşaklar yetiştirip duruyoruz. Sormak gerekir, hangi lise çıkışlı gencimizin, olması gereken gerçek genel kültürü vardır?… Sonra da bunları Üniversitelere nasıl, ne yolla sokacağımızı tartışıyoruz!…
Kaldı ki, herkesin Üniversiteye girmesi diye bir kural yoktur. Olmaması da gerekir. Liselerin ilk sınıflarında eğilimlerine göre sınıflandırılıp bir bölüm öğrencinin meslek eğitimine yatay geçmesi ya da liseden sonra kısa dönemli yüksek okullara yönlendirilmeleri sağlanmalıdır. Bu yola yönelme ülke gereksinimlerini karşılamak için gereklidir.
Düşünülen bu Olgunluk Sınavı ya da Bacheloria yerinde bir düşüncedir. Ama bundan doğru sonucu almak için başkoşul bütün eğitim sisteminin kökten değiştirilmesidir. Üniversiteler gerekiyorsa alacakları öğrenciler için kendileri sınav yapmalıdırlar.
Üniversiter yaşam ile öğretime, baştanberi destek değil köstek olan YÖK ile ÖSYM tümüyle kaldırılmalıdır.
Eğitim sisteminde yürürlükte olup yaşanmakta olan koşullarda yapılması düşününülen bu son sınav biçimi değişikliği de bir işe yaramayacak, hayal kırıklığına neden olacaktır. Çünkü işin özünü anlamamada adeta birbirimizle yarışıp, eğitimde yaptığımız değişikliklerle havanda su dövmeyi bir marifetmiş gibi sürdürüp gidiyoruz!…
Allah selamet versin!…
———————————————
[*] Aslında müzik dersleri de, resim dersleri de çocuklara gerektiği gibi verilmiyor. Müzik derslerinde müzik yazısı notanın temelleri öğretildikten sonra hemen solfej ile şarkılara geçilip, bütün eğitim böylece sürdürülüyor. Bu soyut düşünmeyi yerleştirecek bir müzik eğitimi sistemi değildir.
Resim derslerinde de öğrencilerin önüne bir nesne konularak bunun resminin yapılması isteniyor. Bu da resim yoluyla soyuta ulaşmayı hiç bir biçimde sağlamaz.
Her iki dersin de soyut düşünceye ulaşmak için uygulama yöntemleri vardır. Bu ayrı bir makaleye, belki de daha fazlasına gerek duyulacak geniş bir konudur. Belki ilerde bu konuya değinme olanağı buluruz.