>Bir Nüklear Santralin Kuruluş Şeması
“Gerçekten yürekli olanlar, ne başkalarını korkutmaya çalışır, ne kendileri korkarlar.”
Aziz NESİN
Elektrik üreticisi olarak, nükleer santrallerle termik santraller arasında hiç bir fark yoktur. Her ikisi de ısı yoluyla buhar elde eder. Bu buhar türbinleri döndürmede kullanılır. Türbinlere bağlı elektrik dinamoları ya da alternatörler de elektrik üretirler.
Fakat ikisi arasında kullanılan yakıt açısından büyük fark vardır. Termik santrallern yakıt olarak fosil yakıtları (petrol ürünleri, doğal gaz, kömür) kullanmasına karşılık, nükleer santraller yakıt olarak doğada bulunan radyoaktif elementlerin (uranyum, toryum) zenginleştirilmiş biçimlerini kullanır.
Bu iki yakıt türü arasında belirgin bir fark vardır. Fosil yakıtların kitlece büyük oranda kullanılması gereğine karşılık, nükleer yakıt çok küçük hacımda aynı verimi vermekle birlikte, neredeyse tükenmez gibi görünen bir ısı kaynağı olma özelliği taşır. Elbette nükleer yakıt ta uzun bir süre iş gördükten sonra tükenerek bazı atıklar bırakır.
İşte nükleer yakıtın getirdiği zorluklardan biri, yanma sonucu elde kalan bu atıklardan nasıl kurtulunacağı sorunudur. Çünkü yakıt olarak uranyum elementi kullanılmışsa bıraktığı atık maddeler içinde büyük oranda plütonyum elementi vardır. Plütonyum da güçlü bir radyoaktif madde olup , yarılanma ömrü çok uzundur. Bu radyoaktif madde atom bombası yapımında kullanılmaktadır.
Batılılar, İranda kurulacaklara karşın, Türkiyede yapılacak nükleer santrallere ses çıkarmıyorlar. Çünkü biz nükleer maddelerin nasıl zenginleştirebileceğini bilemiyoruz. Bu teknoloji bizde yok. Demek ki Türkiyede kurulacak nükleer santralller yakıt konusunda dışa bağımlı olacaktır. Bu da batılının işine gelmektedir!…
Dünya yüzünde kurulu nükleer santrallerde yakıt olarak uranyum kullanılmaktadır. Toryum yakıtıyla çalışan ancak iki santral prototip olarak Hindistan ile ABD de kurulmuştur. Toryumun atıkları çok kısa yarılanma süreli radyoaktif maddeler olduğundan zararsızdır. Bu bakımdan toryum geleceğin nükleer santral yakıtı olma bakımından idealdir.
Ne var ki dünyadaki toryumun çoğu Türkiyede bulunmaktadır.
ÜLKE — YEDEK (Ton)
TÜRKİYE 380 000
Avustralya 300 000
Hindistan 290 000
Norveç 170 000
ABD 160 000
Kanada 100 000
Brezilya 16 000
Öteki Ülkeler 95 000
TOPLAM 1 200 000
Buna göre dünyadaki toryum yedeğinin (rezervinin) % 31.66 sı Türkiyededir. Eğer toryumla çalışan santraller genelleşirse, toryumu zenginleştirme teknolojisini bilmediğimiz için, bu durum bize yarar yerine zarar getirebilir!…
Bu yüzden zenginleştirme teknolojisini bir an önce bulup kullanmaya başlamamız gerekir. Ama bizi yönetenler, nükleer santral kurmaya pek hevesli görünmelerine karşın, bu konuyu, nedense yok sayıyorlar!…
Hangi yakıtı kullanırsa kullansın, nükleer santrallerde en önemli sistem, reaktörün soğutulmasını sağlayan sistemdir. Çünkü bu reaktörü aşırı ısınmadan korur. Soğutma suyla yapılmaktadır. Soğutma sisteminde bir arıza olduğunda reaktör ileri derecede ısınarak patlar. Bu çevreye geniş ölçüde radyoaktivite yayılmasıyla sonlanır.
Daha önce görülenler gibi son kez Japonyada, Fukushima nükleer santralinde olan budur. Şimdi oradan kaynaklanan radyasyonun dünya yüzünde nereleri etkileyeceği büyük bir endişeyle bekleniyor [*].
Bu akla hemen nükleer santrallerin, insan yaşamına getireceği tehlike yönünden ne kadar güvenilir olduğu?… sorusunu getirmektedir!…
En güvenli nükleer enerji üreteci, dünyamıza 152.6 milyon kilometre uzaklıktaki, doğal bir yapı olan güneşimizdir. Oysa güneş bile, bize kadar ulaşabilen zararlı ışın ile tanecikleri uzaya gönderir. Ancak Allah buna göre bir önlem düşünerek atmosferin dış katmanlarında iyonosfer ile ozon katmanlarını yerleştirmiştir. Bu katmanlar olmasa idi dünyamızda yaşamın hiç bir türü bulunamazdı. Yakın çevremizdeki gezegenlerde yaşamın olmaması büyük çapta buna bağlıdır.
Düşünelim ki güneşin çok küçük, gülünç (ridiculous) sayılabilecek bir kopyasını, bir karikatürünü nükleer santral adıyla dünyamızda kuruyoruz… Buna karşın elimizde yaşamlarımızı koruyabilecek ne ozon, ne de iyonosfer katmanlarımız var!…
Nükleer yeğinliğe karşı düşünebildiğimiz tek çare su kullanarak soğutmadır!…
Bu durumda nükleer santrallerin ya da atom gücünün karşısında ne kadar çaresiz olup, olmadığımıza okuyucunun karar vermesini beklerim!...
——————————————-
[*]
Fukushima nükleer santralinde meydana gelen patlama ardından atmosfere karışan nükleer partiküller, rüzgarın etkisiyle Amerika kıtasına doğru ilerliyor. Alaska ile Kanada da etki alanına girecek.