“Gerçek zengin, bilgisi çok olan insandır.”
Hz. Ali
Bu konuda bir yazı yazmaya beni yönlendiren neden, yelevizyonda yapılan bilgi yarışmasında bir soruya verilmiş olan yanıttır.
Sorulan soru “Hangi kemiğin adının iman tahtası olduğu?…” idi. Yarışmacı olan genç kızmız yanıtın “alın kemiği = os frontale” olduğunu ayak direyerek söylüyor, bunun nedenlerini de ayrıntılarıyla anlatıyordu. Elbette yarışmayı kaybetti. Çünkü doğru yanıt “sternum = göğüs kemiği” idi.
Yarışmacı “Alna ne yazıldıysa o olur” sözünden yola çıkarak yanıt vermişti. Ama düşünülürse, “iman tahtası” sanını en çok hak edenin kafatasını oluşturan kemiklerden biri olduğu onaylanabilir.
O zaman neden halk arasında, göğüs kafesinin önündeki kemiğe “iman tahası” adı verilmiştir?…
Zira bu kemiğin hekimlikteki adı Grekçe “sternon = göğüs, göğüs kemiği” sözcüğünden alınmış olup, “sternum” olarak bilinir. İmanla bir ilgisi, ilişkisi yoktur
Bütün dünyadaki isanların aklına, hisse dayalı işlemlerin kalbde geliştiği, zeka ile benzeri eylemlerin de beyinde oluştuğu düşüncesi, yanlış olarak yerleşmiş bulunmaktadır.
Oysa bütün heyecanla ilgili olaylar (aşk, sevgi, korku, sevinç, keder, umut, umutsuzluk vb) beyinde oluşur. Bunların kalble ilgisi, bir uç organ olarak hızının artıp, yavaşlamasından ibarettir (taşikardi ile bradikardi). Çünkü yaradılış olarak kalb sadece kastan yapılmış bir organ olup, tek görevi kan dolaşımında bir pompa gibi çalışmaktır.
Beyinde ortaya çıkan heyecan hallerinde, kalb (buna bağlı olarak tansiyon), mide, bağırsaklar, idrar yolu ile anal sfenkterler, derideki kılcal damarlar, solunum kasları gibi uç organlara beyinden sinirler aracılığıyla bazı komutlar gönderilir. Bunlar da gevşeme, kasılma, hızlanma, yavaşlama gibi yanıtlar verirler. Ama hiç bir heyecan bu sayılan uç organlarda oluşmaz. Beyinde oluşur.
İşte yarışmacı da, imanın beyinden gelebileceğini, dolaylı olarak düşünerek, o yanlış yanıtı vermiştir. Ama aslında, çıkış noktasında aldanmakla birlikte, doğru düşünmüştür.
İnsanoğlu hernedense beyninden çok, öteki organlarına düşkünlük gösterir. Adeta beynini yok sayar!… Belki de, beyin işlevleri konusunda bu kadar az bilginin bulunması da buna bağlıdır. Bütün organların neredeyse bütün gizleri çözüldüğü halde, iş beyne gelince bir duraklama olduğu açıkça gözlemleniyor.
Bunun beyin işlevlerinin daha karmaşık olmasından mı?… yoksa gereken ilgiyi göstermemekten mi?… Kaynaklandığını uzun uzun tartışmak gerekir. Ama ortada bir gerçek olarak duran, sanki beyne önem verilmezmiş gibi bir davranışın bulunduğudur. Bu genel halk için kesinlikle böyledir.
Tıp fakültesinde bile, anatomi dersi okunurken bütün organların yapıları en ince noktalarına kadar bellenirken, kitabın da en sonunda bulunan sinir sistemine gelince konu savsaklanmaya başlanır. Bu yüzden, söz gelimi her kemiğin girdi çıktısını bilen bir tıp öğrencisi sınavda kendisine beyinden ya da sinir sisteminden gelecek bir soru için korku içindedir.
Dahası tıp öğrencisi bir kasın yeri, yapıştığı kemik noktaları, komşulukları, damarları, işlevi konusunda ince ayrıntıları bildiği halde iş sinirlerine gelince, nedense bir baştan savma sürecine girer. Sonuçta buradan gelebilecek bir sorudan ürküntü içindedir.
Bundan ötürü anatomi dersi sınavında, sinir sistemine büyük merakı olan anatomi hocamız İbrahim Veli Odar’ ın sympathetic, parasympathetic [*] sinirler konusunda bir soru yöneltmesinden aşırı derecede korkardık. Korkardık ama bu konulara, gene de daha az çalışarak sınavlara girerdik!… Anlaşılmaz bir durumdur bu…
Özetle, beyin bir çok görevi yanında, zeka, düşünce, heyecana dayalı bütün olguların odak moktasıdır. Heyecanın kalble ilgisi, bu sırada beyinden gelen komutlarla hızlanması ya da yavaşlamasıdır.
Çünkü kalb oldukça kaba yapıda kastan yapılmış, pompa işlemini yürüten bir organdır. Bundan ötürü üzerinde her türlü cerrahi girişim, değişim (transplantasyon) da içinde olarak yapılabilir. Yerine işlevini yürütebilecek bir yapay organ takılabilir.
Gene bu yüzden heyecan hallerinin, göğüs kafesi ile içindeki organlarla, çıkış yeri bakımından, bir ilgisi bulunmamaktadır.
——————————————–
[*] Otonom sinir sisteminin iki ana bölümünden biri. Parasempatik sistemin sinirleri, santral sinir sisteminde mezensefalon ile bulbus’taki çekirdeklerden kraniyal eferent liflerle, omuriliğin 2., 3., 4. segmentlerinden çıkarak sakral spinal kökleri terkedip preganglioner (birinci sıra) liflerle parasempatik gangliyonlara ulaşır.
Daha sonra postgangliyoner (ikinci sıra) parasempatik liflerle inerve ettikleri (hedef) organlardaki (düz kas, miyokard, salgı bezleri, diğer istem dışı çalışan organ ile dokular) efektör hücreleri etkilerler. Başlıca mediyatörü asetilkolin’dir.