IGOR STRAVINSKY…

#alttext#Pablo Picasso’ nun Çizgileriyle Igor Stravinsky

“İyi bir kompozitör taklit etmez; çalar.”
Igor Stravinsky

Igor Fyodorovich Stravinsky (17 Haziran 1882 – 6 Nisan 1971).

Çaykovski ile hemen hemen aynı yaşta olan Nikolai Rimsky-Korsakov’un Petersburg’da tanıştığı genç Stravinsky’nin, yetmiş yaşını aşmış bir kimse olarak geldiği noktayı anlayabilmek için müzik tarihine başvurmak gerekir. Çünkü klasik bir olgunluğa yaklaştığı çağda bile müziğin büyük yüreklendiricilerinden biri olan bu besteci, enerjisi hala sönmeyen parlak bir öncüdür.

PETRUŞKA, ATEŞ KUŞU gibi yapıtları meydana getirdiği, RUS DÖNEMİ denilen ilk zamanlarından sonra Paris’e yerleşen besteci, orada Fransız empresyonizmi ile karşılaştı. Cocteau ile birlikte birçok sanatçıları çevresine topladı. Bu sırada BÜLBÜL operası gibi geleneği alt üst eden yapıtları karşısında ilk tepkiler, şaşılacak kadar değişik oldu.

Fakat alaycı bir davranışla bütün eski ilişkilerinden silkinen Stawinsky, daha sonra ciddileşti. Hiçbir kural tanımaz gibi görünen bu biçemden yeni bir düzen doğdu. Bu düzen Bach, şan gregoryen, barok dönemi ile klasizm, Mozart, Rossini, Çaykovski ile tinsel köprüler kurmak yoluyla kazanılmıştır. Fakat bestecinin kendisinin kurduğu bu tinsel ilişkilerin sonucu olarak örnek aldığı yapıtlar MODEL haline gelmemeiştir. Fikirsel olarak benimsediği herşeye aynı zamanda kendi özelliğini katarak yansıtmıştır.

Dışardan gelen ışınlar bir prizmadan geçtiğinde nasıl ayrışırsa, onun gösterdiği belirtiler de her zaman yeni bir nitelik taşımaktadır. Ancak garip olan başka bir özellik daha vardır: Stawinsky’nin izlediği yol görünüşte tek, devamlı bir gelişme görüntüsü sunmaktadır. Bir bütün yapan kısa dönemler halindeki yapıtları, bir dereceye kadar basamaklı gruplar oluşturarak birbirini izlemektedir.

Bu yolda Strawinsky önce Pergolesi’nin PULCİNELLA SÜİTİ, sonra Bach’ın etkisi altında (konçerto) kalmış, şan gregoryene PSALMLER SENFONİSİ, klasik formlara (senfoni) ya da Çaykovski’nin dolgun tınlayışlarına APOLLON MUSAGETE yaklaştığı olmuştur. bağlantısız biçimde oradan oraya atlar gibi görünen Stravinsky, gerçekte içten gelen bir zorunlukla kendi yoluna yönelmiştir.

Yurdunun folklörüne bağlı olan ilk yapıtlarından, yaratıcılığının doruğunu yapan, latince sözler üzerine bestelenmiş ÖDİPUS REX adlı büyük sahne yapıtına; ilk balelerinden, İSKAMBİL OYUNU balesine ya da THE RAKEVS PROGRESS operasına kadar bütün yapıtlarında, her zaman kendisine özgü bir anlatım biçemi belirmektedir.

Bu, kısa bölümlü kesin motifler ile müzik yapıtlarında müziğin olmayan hiçbir etkiyi tanımayan, her nota ile kesinlikle bir açık anlatımı hedef tutan bir orkestrasyon biçemidir. Birinci dünya savaşından sonra yazdığı, doğaçlama olarak oynanan bir piyes etkisindeki BİR ASKERİN HİKAYESİ’ nden başlayıp bütün olarak gösteren, özellikle bu anlatım biçimidir.

Stravinsky, müzik estetiği ile ilgili kitabında bu ilkelerini açıklamıştır. Bu açıklamalar, onun müzikçiliği ile kurallara uyması gibi kayıtsız şartsızdır; dini duyguları ile sanata karşı olan tutumu kadar ciddi olup, açıktır. 24 yaşında iken yazdığı senfonide bile saptama olanağı olan bu ana fikirleri yüzünden bağnaz bir devrimci sanılan sanatçı, yeni yasaların yaratıcısı olmuştur.

Stravinsky Amerika’da iyi bir çevre buldu. Fakat bir Rus opera sanatkarının oğlu olan, Rusya’da öğrenimini bitiren Stravinsky’nin gelişmesini saptayan etgen, Paris’in kendisini yüreklendirmesiydi. O zamanki Paris, empresyonizm ile Diaghilevce batı dünyasına tanıtılan Rus Bale sanatının yurdu olup, tartışmalarla, yeni yürekli hareketlerle doluydu.

Stravinsky Debussy’nin hatırasına nefesli sazlar için bir senfoni yazmıştır. Bu yapıt ile onun Paris’te geçirdiği ilk dönem sona ermiştir. Bu dönemin en önemli ürününü büyük bale yapıtları oluşturur. Cocteau, Picasso ile kurduğu dostluk yeni sanat fikrinin ölmez bir simgesi olmuştu.

Zamanın bilinci içinde yaşayan Stravinsky böyle bir çevrede bile gotik orta çağın etkilerini bulmuştur.

1967′de Stravinski son kez olarak kendi eserlerinin plak kaydında orkestrayı yönetti. 6 Nisan 1971′de New York’ta öldü. Venedik’teki San Michele adasına Diaghilev‘in mezarının yakınına gömüldü.

Sahne ile orkestra yapıtlarının yanında Stravinski birçok piyano, oda müziği, koro yapıtları, solo vokal yapıtları ile yabancı yapıtlar üzerine çalışmalar yaptı. Yapıtlarında birçok müzikal biçemi kullandı. Rus ulusal biçemi, caz, neoklasizm, bitonalite, atonalite, ile seri müzik.

Büyük bir besteci olmasını sağlayan en önemli özelliklerinden biri kendisini sürekli geliştirmesi ile her yeni tekniği kendi gelişimine başarılı bir biçimde bütünleştirebilmesiydi.

Sadece tek bir yoldan gitmek, kendi deyimiyle “geriye gitmek” idi. Stravinski’nin yapıtları 20. yüzyıl müziğinin en önemli eğilimlerini yansıtmış, aynı zamanda onu da etkilemiştir. Onun bugüne kadar gelen önemi, zaman zaman dini konularca da belirlenen özgünlük ile hayranlık uyandıran teknik virtuoziteye dayanmaktadır.

[Kaynak : LastFm ile Wickipedia]

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>