“Müzik ruhu günlük yaşamın tozlarından arındırır.”
Berthold Auerbach
Türk toplumunun, müzik gereksinimini gidermek için kullandığı, çeşitli yapıda bir çok çalgısı olması doğaldır. Anadolu’da bugün ile yakın zamana kadar kullanılmakta olan çalgıları göstermek için, yapılacak listenin her zaman eksik olacağını unutmamak gerekir. Bu liste, söz gelimi şöyle düzenlenebilir :
a) Telli Çalgılar:
I. Telli-tezeneli (tezene veya parmakla çalınan) çalgılar.
1. Meydan, divan sazları
2. Bağlama, bozuk, tambura, çöğür.
3. Cura, bulgarı,
4. Tar, v.b.
II. Telli – yaylı çalgılar:
1. Kopuz ıklığ,
2. Kabak, Rebab (rubbaba), eğit,
3. Karadeniz kemençesi, İstanbul kemençesi v.b.
b) Nefesli Çalgılar:
1. Zurna
2. Kaval (dilli, dilsiz),
3. Düdük (dilli, dilsiz),
4. Çığırtma (çırıtma)
5. Sipsi,
6. Çifte, tulum-çifte.
7. Mey, balaban.
c) Vurmalı Çalgılar:
1. Davul (nağara), koltuk davulu,
2. Tef, kudüm (daire),
3. Darbuka (deplike, dümbelek, dümbek, küp)
4. Zilli maşa, çarpara, parmak zilleri, kaşık v.b.
Bağlama ile Ailesi sazlarını tanıyabilmek için önce bu sazların atası olarak bilinen KOPUZ`un tanınması gerekiyor. İnsanlar, su kabağının üst kısmına ince deriler gerdirip sap ilave etmişler, kiriş tellerini deri üzerinden geçirerek sesin daha net çıkmasını sağlamıslar. Yay ile çalınanlara “IKLIĞ” parmak ya da mızrap türünden maddelerle çalınan türlerinede “KOPUZ” adnını vermisler. IKLIĞ yaylı sazların, KOPUZ ise mızraplı sazların atası olarak bilinmektedir.
Meydanlarda çalınmasından ötürü Meydan Sazı denilen bu saza. 12 teli bulunması nedeniyle bazı yörelerde 12 telli sazda denilmektedir. Meydan sazı bağlama ailesinin en büyük sazıdır. La sesine akort edilir. Form boyu 52,5cm, sap boyu 70cm, tel boyu 112cm, form eni ve derinliği 31,5cm dir. En ince teli 0,35 – 0,40 numaradır. Çoğunlukla kalın bam telleri kullanılır.
Divan Sazı Meydan sazından biraz daha küçüktür. Dokuz telli ya da yedi telli olarak kullanılabilir. Meydan sazından dört ses daha tiz akort edilir. Form boyu 49cm, sap boyu 65cm, tel boyu 104cm, form eni ile derinliği 29,5cm dir.
Böylece Bağlama, Asya kökenli Kopuz’un Anadolu’daki devamı olarak günümüze kadar gelmiştir. Bağlama adı, bir düşünceye göre 17. yy sonlarında kullanılmaya başlanmıştır. “Bağlama adı, sazın kendisinden önce perdelerine mi yoksa gerili deriye tercih edilen tahta göğüs kapağına mı verilmişti, nedeni çözülememiştir.” Yoksa tellerin takılmasından dolayı mı bağlama denildiği tartışma konusu olsa da bu konudaki yaygın düşünce, sap üzerinde bulunan perde bağlarından kaynaklandığı yönündedir.
Kabak Kemane yaylı bir Türk Halk çalgısıdır. Yöreler ile biçimlerine göre farklılık göstermektedir. Kabak, Kemane, Iklığ, Kabak, Rabab, Hatay ilinde Hegit, Güneydoğu’da Rubaba, Azerbaycan’da Kemençe, Orta Asya Türklerinde Gıcak, Gıccek ya da Gıjek adıyla bilinen bu çalgıların aynı kökten oldukları bilinmektedir.
Tekne kısmı genellikle su kabağından yapılmaktadır. Ayrıca ağaçtan yapılanı da yaygındır. Sap kısmı sert ağaçlardan yapılmaktadır. Tekne kısmının altında ağaçtan ya da metalden yapılmış mil vardır. Bu mil diz üzerine konarak çalgının sağa sola hareketi sağlanır. Yay ise bir çubuğun bir ucundan öteki ucuna at kuyruğunun kıllarının bağlanması ile yapılmaktadır. Kabak kemaneye önceleri bağırsaktan yapılan Kiriş adı verilen teller takılırken günümüzde madeni teller kullanılmaktadır.
Kabak kemane perdesiz bir çalgı olup her türlü kromatik ses rahatlıkla elde edilebilmektedir. Sesi uzun çalma özelliği vardır. Legato, Staccato ile Pizzicato çalışlar yapılabilmektedir.
Kemençe , biri Osmanlı Müziğinde , öteki Karadeniz yöresi Halk Müziğinde kullanılan iki ayrı yaylı çalgının ortak adıdır. Bunlardan ilki için 20. y.yılın ortalarına kadar kullanılan “armudi kemençe” , “fasıl kemençesi” gibi adlar artık yerini Klasik Kemençe’ye bırakmış gibi görünmektedir. Bir halk çalgısı olan ikincisi ise “Karadeniz kemençesi” olarak anılır.
“Klasik kemençe” 40-41 cm boyunda 14-15 cm. genişliğinde küçük bir çalgıdır. Armudu andıran gövdesi elips biçimindeki burguluğu (kafa) ile sapı (boyun) tek bir ağaç parçasından yontulup, oyularak yapılır. Göğsünde yuvarlak kenarları dışarda kalmak üzere D biçiminde iki iri delik bulunur. Eşik bir ucu can direğine , öteki ucu göğse basacak biçimde, bu iki deliğin arasına yerleştirilir. Tellerin titreşen uzunluklarını eşitleyen bir baş eşik yoktur. Üç tel , sırasıyla Yegâh ( Pest Re) , Rast ( sol) ile Neva (tiz re) akortlanır. Çalgının arka tarafında bir “sırt oluğu” vardır. Gövdenin alt ucundaki özel çıkıntıya ” kuyruk takozu” takılan kiriş ya da metal kuyruğa bağlanan tellerden her biri , eşiğin üzerinden geçip kendi burgusuna sarılır.
Eskiden kemençenin kafası boynu ile sırt genellikle fildişi , sedef ya da bağa kakmalı yapılırdı.Çalınırken kuyruk takozu sol dize, burguları göğse yaslanarak tutulan ya da iki diz arasına konan kemençenin telleri , tuştan 7-10 mm. yüksektedir. Çünkü sesler telli çalgıların çoğunda olduğu gibi tellerin üstüne parmak uçlarıyla basılarak değil , teller tırnakla yandan hafifçe itilerek elde edilmektedir. Yaklaşık 60 cm. uzunluğunda olan, avuç içi yukarı bakacak biçimde tutulan yayın kılları , seslendirme sırasında sağ elin orta parmağıyla gerilip gevşetilebilir.
Zurnanın Etimolojisi : Codex Cumanicus’ta suruna olarak kayıtlı olan enstruman (CCM fol. 45a) adının Farsça surna kelimesinden ödünç alındığı yaygın kanıdır: Farsça’da sur “festival” + nay “kamışlı”
Bununla birlikte Arapça sûr “boynuzdan yapılma büyük boru” ” + Farsça “kamış” olanağı da gözden çıkarılmamalıdır. Eski İran dilinde “sur” kelimesi bir boynuz çeşidi olarak kayıtlı olup ikinci olanağı güçlendirmektedir.
Anadolu’da düğünlerde, askere uğurlama törenlerinde, halk oyunlarında, seyirlik köy oyunlarında davulla birlikte kullanılmaktadır. Anadolu’da şimşir, dişbudak, ıhlamur, kızılcık, ceviz ve ardıç ağacından imal edilen zurna büyüklük ile ses rengine göre kaba zurna, orta kaba zurna ile cura zurna (Zil Zurna) olmak üzere üç çeşittir.
Sipsi halk çalgılarımızın üfleme ile (nefesli) çalınan en küçük boylu çalgılarından birisi olup, adı ( İnce küçük ) anlamına gelir. Göl kenarlarında, sazlıklarda ya da sulak arazilerde yetişen, kamış ya da kargı dediğimiz malzemeden yapılır. Bu malzemeler çeşitlilik gösterir. Bunların iç çapı 4-5 mm olanları kullanılır.Ege bölgesinde, Teke yöresinde kullanılan çalgılardandır.Batı Akdeniz Bölgesinde özellikle teke yöresi denilen Burdur, Isparta, Denizli, Muğla, Afyon ile Antalya’nın özellikle Korkuteli Elmalı dolaylarında en fazla da Burdur’da, yaygın olarak kullanıldığı bilinmektedir.
Sipsi ile çalınan halk ezgilerinin oyunlu alanlarına “sipsi oyunları” da denilmektedir. Genellikle teke yöresinde sipsi ile çalınan ezgilerin ölçüleri dokuz zamanlıdır. Sipsi’nin boyu biçimi ile perde sayısı her çalanla, yapan ustaya göre değişmektedir.Gövde bölümü 20cm kadardır. 1 ya da 1,5 oktav dolayında ses genişliği vardır.Genellikle 6 ya da 7 adet ses perdesi olanlar kullanılmaktadır. Kamıştan yapılan bu saz, iki parçalıdır. Birinci bölüm ağızlık olup, aynı zamanda sipsinin ses veren (öten) bölümüdürr. İkinci bölüm üzeri deliklerin açıldığı gövde bölümüdür. Ağızlık denen birinci bölüm, sipsinin (gövdenin) içine girebilen çapı daha dar, daha ince kamıştan yapılır. Uzunluğu da 3 ya da 4 cm dir. Borusu kemik ile ağaçtan yapılanları da vardır. Kuvvetli bir nefesle çalınır. Gür bir sesi vardır
.Çığırtma Anadolu’da düğünlerde, askere uğurlama törenlerinde, halk oyunlarında, seyirlik köy oyunlarında davulla birlikte kullanılmak-tadır. Anadolu’da şimşir, dişbudak, ıhlamur, kızılcık, ceviz ve ardıç ağacından imal edilen zurna büyüklük ve ses rengine göre kaba zurna, orta kaba zurna ve cura zurna (Zil Zurna) olmak üzere üç çeşittir.
Mey, müzikte nefesli bir çalgıya verilen isimdir. Ancak sözlüklerimize girmesi çok eski değildir, Kamus-ı Türki’de bile çalgı anlamına rastlanmamıştır. Zaten Gazimihal de “T.D.K. sözlüklerine bu kelimeyi 1929 yılında kendisinin verdiğini ve lügatlarımız gibi, ferhenk ve kamuslarda izine rastlanmadığını” söylemiştir. Halen T.D.K. sözlüğünde mey; eksik, yanlış olarak şöyle tanımlanmaktadır : ”Doğu Anadolu’da kullanılan bir tür küçük zurna”. Son yıllarda basılan müzik ansiklopedi ile sözlüklerinde de, “Halk müziğimizde kullanılan bir çalgı” gibi eksik açıklamalar vardır.
Mey, bir oktav ses sahası olan çalgıdır. Yapısında, yedeni de bulunan rast makamı dizisi vardır.
Diatonik bir çalgıdır. Kromatik ses elde edebilmek için deliklerin yarım açılması ile dudakların yardımı gerekir. Yorumcu parmakları yarım açıp kapama dışında dudaklarını sıkarak ya da gevşeterek kromatik sesin alınmasına yardımcı olur.
Ses sınırının dar olması nedeniyle mey’de transpoze olanağı sınırlıdır. Belirlenen her bir tam ton için ayrı bir mey kullanmak gerekmektedir. Yarım tonluk farklılıklar kamış değişimi ya da kamışa eklenen, boğaz ismi verilen parça yardımıyla olur. Fakat aynı gövde üzerine kamış yardımıyla bir tonluk farklılık yapılmaya kalkıldığında seslerde bozulma olmaktadır.
Meyler, Ana, Orta ile Cura olmak üzere üç ayrı yapısal özellikte sınıflandırılmıştır.
Tulum, Genellikle oğlak (çebiç) derisinden, hayvanın gövde kısmı kesilerek, derisinin temizlenip, delik yerleri bağlanıp, ön ayaklardan birine lülük (boru) (2), arka ayak-larından birine de nav (3) takılarak yapılan, lülükten şişirildikten sonra, sıkışan havanın nav içinde bulunan çimonlar (Trabzon’da çimbon/ zimbon) sayesinde ses elde edilen komalı pentatonik (beşsesli) bir nefesli çalgı adı dır (daha çok si ile la tonlarında akort edilir).
Tulum, Çayelinden doğuya doğru Pazar, Ardeşen, Hemşin, Çamlıhemşin, Fındıklı, Arhavi, Hopa, Borçka, Şavşat, Yusufeli, İspir ile Şebinkarahisar ilçelerinin köylerinde, ayrıca güneyde Gümüşhane ile Erzurum illerinde daha çok düğünlerde ya da yayla şenliklerinde çalınmaktadır
Tulumun içi hava ile doldurulan gövde bölümüne “guda” (1), “dankiyo”, “post”, “göv-e” adları verilmektedir.
Gayda adı Türkçe olmayıp, kuzeydoğu Trakya’da yaşayan Bulgarlardan ödünç alınmış olmalıdır. Arapça ghaidā, ghaita, ghā’ita formları kayıtlı olup Morocco’da kamışlı enstrumanlara bu ad verilmektedir
Davul, bilinen en eski vurmalı çalgılardan biridir. Ahşap, maden ya da pişmiş topraktan silindirik bir gövdeye gerilen deriden oluşur. El ya da sopayla çalınır. Biçimi değişse de dünyanın heryerinde ve her toplumda kullanılan bir çalgıdır.
Bölümleri kasnak, ip ile deri olmak üzere üç parçadan oluşmaktadır. Tokmak ana ritmi, çubuk ise ayrıntıları çalmak için kullanılır.
Davulun öteki adları; köbürge, küvgür, tuğ, tavul, tabıl (babl)dır. Davul çalanlara davulcu, tabilzen, tabbal gibi adlar verilirdi. VIII. yüzyılda ‘köbürge’, daha sonraları ‘tuğ’ ile XI. yüzyılda ‘küvrüğ’ adını almıştır.
Davul, en yaygın vurmalı çalgılardan biridir. Dünyadaki hemen bütün halkların kültürlerinde yeri vardır. Yazılı tarihten çok önce Eski Mısırlıların, Asurlular ile Uzakdoğuluların davulu kullandıkları bilinmektedir. Bilinen en eski davulun neolitik çağda yapılmış olmasına karşın, insanın ritim duygusunun çok daha önce gelişmiş olduğu sanılmaktadır. Amerika Yerlileri dinsel törenlerinde dans ederken, tempo tutmak için davul çalarlardı. Afrika’nın Siyah halkı, hem dans ederken hem de şifreli vuruşlarla kabileden kabileye haber yollarken davulu kullanırdı. Afrika’da bu amaçla hâlâ davul kullanılmaktadır.
Darbuka, Anadolu’da daha çok kadinlarca düğünlerde, özellikle kendi aralarinda düzenledikleri eglencelerde kullandiklari, halk arasinda ‘’dümbelek, dümbek, cümlek, küp’’ gibi adlarla anılan sazlardan fazla farkli değildir. Sadece gövde bölümü ağaç ya da metalden yapılıp derisi ise vidalar yardımıyla gerdirilen bir vurgulu sazdir. Çoğunlukla oyun havalarinda çalınır. Türk sanat ile Türk halk müziginde çalınmaktadır.
Önceleri pişmiş toprak kullanılarak üretilen bu vurmalı çalgı, giderek sırsız toprağın yanı sıra bakır, aliminyum, çeşitli metal alaşımlar, alçı, porselen, ağaç ile cam elyaf v.b. gibi malzemeler kullanılarak da yapılmıştır.
Genellikle bir tarafı geniş, öteki tarafı dar bir boru görünümündeki çalgıda, hayvan derisi, son zamanlarda ise çoğunlukla sentetik deri kullanılmaktadır. Deri bir kasnağa gerilir, vidalar yardımıyla gerdirilerek ton sağlanır. Bu çalgının gövdesi üzerine, çeşitli yöre ile kültürel yapıya uygun süslemeler de yapılmış olup, bu işlem günümüzde de sürmektedir.
DÜMBELEK : Anadolu’nun bir çok yöresinde çalınmaktadır. Bu günkü darbukanın çömlekten (topraktan) yapılmış biçimidir. Yörelere göre deblek, dümbek ile dümbelek gibi adlar almaktadır. Dümbelek parmak uçlariyla diz üzerinde vurularak çalinir.
—————————————————
Yararlanılan Yapıt :
Mehmet Özbek : Folklor ve Türkülerimiz. Ötüken Yayınları, Ankara-1975.
gerçekten çok güzel ödevimi yapabildim.
bence hepsinin açıklaması ayrı ve isimleri olsaydı
bence isimleri verilmeliydi ve her bir aletin açıklaması olsaydı
yha hani adları bunlarınnnn ‘!!!!!!!!!!11
bence adlarını vermeliydi ve calgılrı acıklamalıydı
bence harika açıklamalarıyla beraber verilmiş
bence çok güzel
bencede çok güzel ödevemimi yaptım
bence bende kadriyeyle aynı fikirdeyim
çok teşekür ödevlerimi yapmamda yardımcı oldu
bence çok iyi bir şekilde açıklan mış çok güzeldi
ben müzik öğretmeniyim ve bu tanıtım sayfasının pek güzel olmadığını düşünüyorum.Çünkü burada tanıtımı çok farklı ve isimleri de değişik bir şekilde yazılmış
çok iyi
iyiiyidogru yoldasınız
dümberleğin resmi yok.ama genede güzel anlatmışalr
bence harika 100 aldımmmm:) aslında almadım alıcam yani mcz anlmda kllndm
çok güzel
bence herşey çok güzel açıklama ve resimlerle siz körmüsünüz
bence bu site çok iyi başka şelerde olsun
BEĞENMEDİYSEN SEN YAP DA GÖREK …
kör olmayanlar isimlerin nerede yazıldığını görmüş
çok güzel hoşuma gitti ödevimi yapıyorum
gerçekten bayağı bir güzel olmuş yani ben bakmak için değil ödev için açtım ilk açtığım siteler genelde salak saçma olur ama bu site gerçekten baya bir güzel olmuş hazırlayanın ellerine sağlık