DANS?!…

#alttext#
“Dancing is the poetry of the foot.”
(Dansetme ayakların şiiridir)
John Dryden

Türkçemizdeki dans sözcüğünün Latincesi saltatio, Fransızcası la danse, İngilizcesi the dance, Almancası, das tanz’ İtalyancası ballare dır. Müziğe ya da bir ritme uyarak belli vücut harekatlerini gerçekleştirip sergilemek anlamını taşır. Dans, insan yaşamına çok erken çağda giren, insanoğlunun vücut diliyle derdini anlatmaya çalıştığı bir eylem biçimidir.

İlkel insan bu dünyaya ilk kez ayak bastığında, bu günkü dillerin en basitine bile benzemeyen bazı sesler çıkarıp, bununla çevresiyle ilişki kurabiliyordu. Ama kendisini, lstemlerini, duygularını anlatmak için, baskın olarak vücut dili ile mimiklerini kullanıyor olmalıydı. Çünkü duygularını dışa vurmak için elinde başka bir etkili araç yoktu. Çıkardığı sesler kendisini tam anlamıyla anlatmak yönünden kısır kalmaktaydı.

Zamanla bu vücut dili kullanımı düzenli dans haline geldi. Bu kez ilkel insan dansı Tanrıları için birer tapınma aracı, bir “ritual” olarak kullanmaya başladı. Tanrıya yakınmalarını dans içinde kullandığı vücut dili hareketleriyle anlatıyordu.

Sonraları, dans sadece tapınmada değil, her türlü toplumsal davranış içinde de kullanılmaya başladı. Dans yaygınlaşıyordu. Bu gün bile ilkel kalmış toplumlarda çeşitli dans türlerini gözlemlemek olanağı vardır. Bu dansın bir özelliği de müzik eşliğinde değil de, vurmalı çalgılarla üretilen bir ritim eşliğinde yapılmasıdır.

İnsan toplumlarının yaşam düzeyi gelişince, insanlar ritimden türeyen müziği buldular. Başlarda bu müzik çok ilkeldi. Tek sesli, tek düze idi. Giderek müzik gelişti. Bir çok aşamadan geçerek bu günkü halini aldı. Bu kez yapılan danslar müzik eşliğinde olmaya başladı. Artık dans “ritual” olmaktan öteye bir toplumsal anlatım aracı olmuştu.

Bizim ile öteki ulusların, folklorik danslarına dikkat ederseniz, her birinin bir toplumsal olayı anlatmakta olduğunu görürsünüz. Bu, dansın toplum içinde ne denli yer aldığı ile kendini anlatmada vücut dilinin önemini gözler önüne sermektedir

Yaşadığımız yakın geçmişe gelindiğinde, 20. yüzyıl sınıfsal farklılıkların giderek ortadan kalktığı bir çağ olmuş, 1920’lerden sonra ortaya çıkan müzik ile dans akımları, gramafon, radyo ile sinema gibi iletişim araçlarının icadıyla yaygınlaşmıştır. Böylelikle vals, tango, fokstrot, swing vb. pek çok müzik ile dans türü, uluslararası kimlik kazanmıştır.

1905-1914 yılları arasında en popüler salon dansları mazurka, kadril ile polkadır. 1908 yılından başlıyarak tango hızlı bir gelişme göstermiş, 1917 yılında fokstrot ile birlikte Avrupa üzerinden dünyaya yayılmıştır. 1924 yılında Josephine Baker’in öncülüğünü yaptığı çarliston, savaşın acılarını unutmak isteyen dünya halkının gözdesi olmuştur. Dans tutkusu, 1920’li yılların başlarında tüm dünyada yaygınlaşan dans yarışmaları ile ivme kazanmıştır.

1940’larda, swing, ardından bogie-bogie moda danslar olarak gündeme gelmiştir. Latin Amerika rüzgarı, 1950’lerin başında cha cha, samba, mambo gibi hareketli danslarla egemen olmuş, ancak kısa sürede tahtını rock’n roll’e devretmiştir. Kuşkusuz 1950 ile 60’lı yılların tartışmasız dansı, İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyanın yeni hakimi olan Amerika’nın, yaşam ile eğlence kavramının bir özeti olan rock’n roll olmuştur.

1970’li yıllar ile sonrasında, çiftlerin birbirine sımsıkı sarıldığı dans türlerinin yerini, giderek akrobatik figürlerin öne çıktığı, çiftlerin karşı karşıya geçip, hızlı bir ritmde dansettikleri danslar almıştır.

Bunların dışında, bunlardan da önce bale (ballet) dediğimiz, dansa dayalı bir gösteri biçimi de gelişti.

Bale dans, mimik, müzik ile dekor sanatlarının ileri standartta birleştirilerek kullanan bir tiyatro gösterisi olarak tanımlanabilir. Asıl öğe olarak kullanılan dans, aslında İtalyanca dans anlamına gelen “ballare” sözcüğünden türetilmiştir.

Bale ilk olarak İtalya’da rönesans döneminden görülmektedir. Mim sanatçılarının ortaçağ ile rönesans tiyatro gösterilerinde, geleneksel halk gösterilerindeki dans adımları bugünkü balenin temellerini oluşturur. O zamanlarda koreografik bir düzeni olmayan bale Dominic de Piacenza ile Antonio Cornazzo‘nun ilk koreografik kompozisyon denemeleri ile adımlara isim vermeleriyle gelişmiştir. Bu noktada Fransızlar çok etkilenmiş, bunun sonucunda bugünkü ilk bale tohumları 1581′de Catherine de Medici’nin (tam adı Caterina Maria Romula di Lorenzo de’ Medici), Le Ballet Comique de la Reine’ce sahnelenen, “Beaujoyeux” adlı gösteriyle atılmıştır.

Bale, kuralları belli akademik dans (danse d’école) tekniğinin başka sanatsal öğelerle de birleştirilerek bir sahne gösterisi oluşturacak biçimde sunulmasıdır. Bale terimi bu akademik dans tekniği için de kullanılır. Bir gösteri sanatı olarak genellikle müzik eşliğinde dekor ile sahne giysileriyle sunulan son derece titiz bir danstır. Bir bale dans müzik ile tasarımla dramatik bir öykü anlatabilir ya da hiç bir öykü olmadan yalnızca müziğin dans aracılığıyla bir yorumu biçiminde sunulabilir.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>