“aptalca bir sözü milyonlarca insan söylese bile o söz yine aptalcadır”
Bertrand Russell
YÖK’ ün ne amaçla, nasıl kurulduğunu Vikipedi şöyle anlatmaktadır :
“Yükseköğretim Kurulu, 1982 Anayasası’nın 131. maddesi esasında; “Yükseköğretim kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek, yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini yönlendirmek bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler doğrultusunda kurulmasını, geliştirmesini ve üniversitelere tahsis edilen kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile] kurulmuş olan kurum.
Anayasa’ya göre ; Kurulun teşkilatı, görev, yetki, sorumluluğu ve çalışma esasları kanunla düzenlenir.
Sözkonusu kanun 1981’de çıkarılan 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’dur.
Bu kanuna göre Yükseköğretim, akademik, kurumsal ve idari yönden yeniden yapılanmamıştır. Kanunla Türkiye’deki tüm yükseköğretim kurumları Yükseköğretim Kurulu (YÖK) çatısı altında toplanmış, akademiler üniversitelere, eğitim enstitüleri eğitim fakültelerine dönüştürülmüş ve konservatuvarlar ile meslek yüksekokulları üniversitelere bağlanmıştır. Böylece, söz konusu kanun hükümleri ve Anayasa’nın 130. ve 131. maddeleriyle kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip bir kuruluş olan Yükseköğretim Kurulu, tüm yükseköğretimden sorumlu tek kuruluş haline gelmiştir.”
Bundan anlaşılan YÖK’ ün 12 Eylül 1980 askeri darbesiyle yönetime el koyan iktidarca yaratıldığıdır. Bundaki amaç Üniversitelerin özerkliğine son vermek, seslerinin kısılmasını sağlamak, bir bakıma Üniversiteler yönünde “dikensiz gül bahçesi” meydana getirmekti. Böyle de olmuştur. Bunun en belirgin örneği, şu içinde bulunduğumuz Anayasa Referandumu döneminde Üniversitelerden bu konuda hiç bir öneri çıkmaması, Üniversitelerce bu konunun adeta yok sayılmasıdır.
Bir askeri darbe yönetimi bunu yeğleyebilir. Ama ondan sonra gelen sivil yönetimlerin, YÖK’ ü kaldırmadıklarına göre, aynı doğrultuda düşünmelerini anlamaya da, anlatmaya da olanak yoktur!…
Oysa Üniversiteler, bilim üretmeleri yanında, toplumu ilgilendiren her konuda söz söyleyerek, toplumu yönlendirmeyle de görevlidirler. Bu onların temel görevlerinden biridir.
Ama YÖK kuruluş amacına gerçekten ulaşarak, toplumsal olaylarda Üniversiteleri etkisiz kılmayı başarması yanında, orta öğretimi yozlaştıran ÖSS, ÖSYM vb gibi sınavları da gündeme getirmiştir. Böylece orta öğretim sonucu bir çok eğitimsiz, genel ekinden yoksun bireylerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bununla da kalmamış tıpta uzmanlık eğitimine de el atarak TUS’ u ortaya koymuştur. Bununla tıp ta yozlaşmaya yüz tutmuş görünüyor. Sonuç, toplum sağlığının tehlikeye düşmesidir!!…
Hekimler TUS’ dan yakınıyorlar. Ama yakınmaları bu sınavda sorulan soruların dolayında kalıyor. Demek ki hekimler bu konuda hastalığın belirtilerinin iyileştirilmesini isteyip, asıl hastalığı ortadan kaldırma konusunda tek söz etmiyorlar. Bu hekimlik açısından bir mantık yanılgısıdır. Hiç bir Allahın kulu şu YÖK’ ü kaldırmaktan söz açmıyor. Sanki YÖK’ ü başımıza musallat eden Anayasa maddesi, bu yasanın değiştirilemez maddelerinde biriymiş gibi davranıyorlar.
Bilinmesi gereken YÖK’ün bir darbe yönetimi ürünü olup, Üniversiteler ile toplum için yarardan çok daha fazla zarara yol açtığıdır. 1980 askeri darbesinin getirdiklerini Anayasadan birer birer çıkarmak istemiyor muyuz?…
Bu doğru değil mi?…
DOĞRUYSA, YÖK’ ün BİR AN ÖNCE YOK EDİLMESİ GEREKİR!!…