Ben 3 – 4 yaşlarındayken, Ankarada Cebeci tren istasyonunun yanında, bahçe içindeki bir lojmanda oturuyorduk. Her hafta sonu anne-babamın kadınlı erkekli arkadaşları bizim evde toplanır, yenilir, içilir, tartışılır, çeşitli kağıt oyunları oynanır, sohbet edilirdi. Bu sohbetlerin bir bölümünde, benim de kulak misafiri olduğum şiirler okunurdu.
Ötekiler değil ama benim aklımda kalan Nazım Hikmetin iki şiiri vardır. O zamanlar Nazım’ın, değil şiirlerini dile getirmek, adını bile söylemek yasakmış. Bu yüzden bizimkiler yüksek sesle okudukları Nazım şiirlerini birden keser, sanki bir dinleyen olabilirmiş gibi “suçluların telaşı içinde”, salonun dört bir yanına bakar, sonra çok kısık sesle şiiri okumayı sürdürürlerdi.
Nazım’ ın bu iki şiirinin yalnızca nakarat bölümlerinin, küçük beynime kazınırcasına, aklımda kalmasına neden olan, belki de bu bölümlerdeki ses özelliği olsa gerektir. Üstelik bizimkiler, çok iyi anımsıyorum, ikinci şiirdeki (Makinalaşmak İstiyorum) sözleri özgününden farklı olarak, “tukutum turrum, turrum…” diye söylerlerdi,
İşte Nazım’ ın o iki şiiri…
BAHRİ HAZER
Ufuklardan ufuklara
ordu ordu köpüklü mor dalgalar koşuyordu;
Hazer rüzgârların dilini konuşıyor balam,
konuşup coşuyordu!
Kim demiş “çört vazmi!”
Hazer ölü bir göle benzer!
Uçsuz bucaksız başı boş tuzlu bir sudur Hazer!
Hazerde dost gezer, e…..y!..
düşman gezer!
Dalga bir dağdır
kayık bir geyik!
Dalga bir kuyu
kayık bir kova!
Çıkıyor kayık
iniyor kayık,
devrilen
bir atın
sırtından inip,
şahlanan
bir ata
biniyor kayık!
Ve Türkmen kayıkçı
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.
Başında kocaman kara bir papak;
bu papak değil:
tüylü bir koyunu karnından yarıp
geçirmiş başına!
Koyunun tüyleri düşmüş kaşına!
Çıkıyor kayık
iniyor kayık
Ve kayıkçı
“Türkmenistanlı bir Buda heykeli” gibi
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş,
fakat, sanma ki Hazerin karşısında elpençe divan durmuş!
O da bir Buda heykelinin
taştan sükûnu gibi kendinden emin
dümenin yanına bağdaş kurup oturmuş.
Bakmıyor
kayığa
sarılan
sulara!
Bakmıyor
çatlayıp
yarılan
sulara!
Çıkıyor kayık
iniyor kayık,
devrilen
bir atın
sırtından inip
şahlanan
bir ata
biniyor kayık!
- Yaman esiyor be karayel yaman!
Sakın özünü Hazerin hilesinden aman!
Aman oyun oynamasın sana rüzgâr!
- Aldırma anam ne çıkar?
Ne çıkar
kudurtsun
karayel
suları,
Hazerde doğanın
Hazerdir mezarı!
Çıkıyor kayık
iniyor kayık
çıkıyor ka…
iniyor ka…
Çık…
in…
çık…
NAZIM HİKMET (1928)
(“Salkımsöğüt” ile “Bahri Hazer” Nâzım Hikmet’in ününün sanat çevrelerini aşmasını ilk sağlayan şiirleridir.
Odeon firmasının şairin kendi sesinden plağa aldığı bu şiirler kahvelerde çalınıp dinlenmeye başlamıştı.
Nâzım Hikmet yazarken düşündüğü bir ahenge uyarak şiirlerini çok güzel okurdu.
Okunup dinlenmelerine herhangi bir yasal engel bulunmayan bu şiirlerin şairin adını çok yaygınlaştırdığı düşünülerek Odeon firması plağa yeni basımlar yapmaması için uyarılmıştı.)
MAKİNALAŞMAK İSTİYORUM
trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak!
makinalaşmak istiyorum!
beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu!
her dinamoyu
altıma almak için çıldırıyorum!
tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor,
damarlarımda kovalıyor
oto-direzinler lokomotifleri!
trrrrum,
trrrrum,
trak tiki tak
makinalaşmak istiyorum!
mutlak buna bir çare bulacağım
ve ben ancak bahtiyar olacağım
karnıma bir türbin oturtup
kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!
trrrrum
trrrrum
trak tiki tak!
makinalaşmak istiyorum!
NAZIM HİKMET, (1923)