“Tarihte her ne olmuşsa, başka türlü olamadığından öyle olmuştur”
Carl MARX
Hazırlığı çok daha öncesine dayanan, bir gerçek olarak da 1984 yılında ortaya çıkan PKK terörü, 1999 yılına kadar olan dönemde önce artan, izleyen birkaç yılda da azalan bir gidiş izlemiş, 1999 yılında en az düzeye düzeye inmiştir. 1999 yılından sonra, bu güne kadar giderek artan bir ivme kazandı. Günümüzde olanları hepimiz biliyoruz. Komşumuz Irak’ın kuzeyinde yerleşen PKK, oradan zaman zaman yurdumuza girerek artan bir yeğinlikte eylemlerini sürdürüyor.
Son günlerde bu saldırılar daha da artan bir ivme kazanmıştır.
Bunun nedeni ne olabilir dersiniz?…
Bunu inceleyebilmek için çok yakın geçmişte yaşananan olgulara odaklanmak gerekir.
☻ Bunlardan birincisi, Gazzeye insancıl yardım götürme atılımıdır. Bunun için yardım gereçleri götüren bir kaç tekneye kalabalık bir insan grubu da bindirilip yola çıkıldı. Bunu her ne kadar bir yardım derneği organize etmişse de, yolcu listesinin Türkiye yönetimine verilmesi ile sonradan yönetimce konununun üzerinde durulma biçiminden, TC Hükümetinin bu konuda sade olur vermeyip, desteklendiğini de söyleyebiliriz.
Bunu yapmakta iki amaç vardı. Birincisi gemiler hiç bir engelleme ile karşılaşmadan Gazzeye varabilirlerdi. Bu durumda İsrailin Gazzeye uyguladığı abluka delinmiş olacaktı. İkincisi şu ya da bu biçimde İsrailin gemilere bir girişimde bulunması hali… Bu durumda da İsrailin bu zorbaca davranışı kamu oyunun gözleri önüne sergilenip mazlum duruma düşüldüğünün dünyaya ilanı gerçekleşecekti. Özetle her iki durum da işe yarayacaktı.
Her iki halde de amaç, İsrail’in üzerine bir baskı geliştirilip, dünya kamu oyu önünde onları kötü duruma düşürmek, bir söyleme göre Gazze ablukasına son vermekti. Böylece İsrail devletine meydan okunmuş olacaktı. Buradan yola çıkıp ne denli yaman kahraman bir liider olduğumuz halkımıza anlatılarak, iç politikada bu davranışları oy’ a çevirebilecektik.
Gelişmiş olan olayları hepimiz biliyoruz. Burada yinelemeğe gerek yoktur. Lakin acaba başka coğrafyalarda Türk ile müslüman kanı dökülürken hiç ses çıkarılmazken, Gazzeyi ablukadan kurtarmak Türkiyenin kaçınılmaz bir görevi midir?… Ya da Filistinliler ile Hamas’ın savunulması için, bir “halaskar” kahraman gibi İsrailin karşısına dikilip, bütün diplomatik ilşkilerin çıkmaza girmesini sağlamak çok mu gerekliydi?… Sonuçta bir çok kişinin ölümü ile yaralanması, dış ilişkilerin çıkmaza girmesi, tutturulmuş çok başarılı bir hedef midir?… Bütün bu gelişmeler bu olanlara değer miydi?…
Gerçekten de yapılan bu atılım, dış politikada İsraille aramızın açılmasına, bu zıtlığın, Amerikadaki Yahudi diasporası aracılığıyla ABD yönetimine de yansımasına neden olmuştur. Unutmamalıdır ki dış politika ülke çıkarları üzerine kurulup, geliştirilir. Burada duygusallığa hiç yer yoktur. Hele dış politikada yapılacak eylemlerin sonuçlarının iç politika malzemesi yapılması hiç bir zaman onaylanamaz. Bu büyük bir yanlış olur.
☻ İkincisi Brezilya, İran ile Türkiye arasında yapılan uranyum takas anlaşmasından sonra Birleşmiş Milletler’in İran için almak istediği önlemler paketine “Hayır!…” dememizdir.
Burada “Evet1…” deme olanağı yoktu. Çünkü daha önce yapılmış bir takas anlaşması vardı. Kendimize ters düşerdik. Lakin bunun yerine çekimser kalınabilinirdi. Bu kadarı bile ABD ile aranın açılmasını, belki önleyebilirdi. Böyle yapılmayıp “Hayır1…” denerek doğrudan karşıt duruma geçme gerçekleştirilmiştir.
Güçlü müttefiklerle ilişkilerde hep yurt çıkarları gözetilerek davranışları ayarlamak gerekir. Ne kadar yaman bir kahraman olduğumuzu sergilemeye kalkmak, hele bu iç politika, demek ki oy kaygısısla yapılıyorsa aklın alabileceği bir davranış değildir. Çünkü en önde gelen yurdun çıkarlarıdır.
Diplomasi Uzak Doğu Dövüş/Savunma Tekniklerine benzer. Rakibin zayıf olduğu noktaları bilmek, rakibin karşı koyamayacağı kaldıraç güçlerini kullanmak diplomasi için de geçerlidir. Böylece bir ileri atılıp, bir geri çekilerek rakip etkisiz hale getirilir. Burada ileri çıkış yapmak bir kahramanlık olmadığı gibi, geri çekilmek te bu günlerde moda olan deyimle bir “Mon Cher” taktiği, bir zayıflık belirtisi değildir. Diplomasiyi iyi yönetebilmek için yol, ülke çıkarları uyarınca ne zaman ileri çıkış yapmak, ne zaman geri adım atmak gerektiğini bilmekten geçer.
Yukarda sözü edilen olguların sonunda ne oldu?…
Bilindiği gibi PKK başlangıcından bu yana dış güçlerin bazı amaçlarını gerçekleştirmek için kurulup, iş görmüştür. Bu amaç, ABD nin BOP nde dile getirilen, Doğu ile Güney Doğu Anadoluda bir Kürt devleti kurulmasıdır. Demek ki PKK dış güçlerin amaçlarını gerçekleştirmek için meydana getirilmiş bir terör taşaronudur.
PKK 1984 yılından beri üzerine düşen görevi, bölgede silahlı terör yaratarak gerçekleştirdi. Ancak bu kez yukarda anlatılan olgular sonunda, dış güçler bunlara yeni bir görev verdi… Denmiş olmalı ki “Terörü tırmandırın. İş doğu ile sınırlı kalmasın. Batıdaki büyük kentlerde de terör estirilmelidir.”
Gerçekten de bir büyüğümüz, “PKK YENİ BİR İHALE ALMIŞTIR!…” diyerek durumun böyle olduğunu doğrulamıştır.
Bu bağlamda sözü edilen dış güçler PKK ya daha fazla yardım sağlıyor olabilirler. Haberalma işlemlerinde ortaklığın kaldırıldığına ilişkin belirtiler vardır. Bu arada insansız Heron keşif uçaklarının kullanımı konusunda eğitim veren İsrail askeri personeli İsraile geri dönmüştür. Böylece bu uçakların da kullanımı gerçekleşmiyor olmalıdır.
Türk Silahlı Kuvvetleri kendi olanaklarıyla bu adı konulmamış savaşı yürütme durumunda kalmış gibi görünüyor. Ama Türk Ulusunun ordusuna güveni tamdır. Bu savaşımdan başarıyla çıkacağından emindir.
Bilmem hiç dikkati çekmiş midir?… Tarih boyunca başa gelen büyük küçük yıkımlarda (felakatlerde), ulusça tam dibe oturduğumuzu, artık işimizin bittiğini düşündüğümüz her an bir tansık (mucize) ortaya çıkarak ulusun bu dertlerden sıyrılmasına neden olmuştur.
Bu Allah’ın bir hikmeti olmalıdır. Ama düşünürlerimiz ne demiş “Önce tedbir, sonra tevekkül!…” Bu bakımdan ulusça gerekli tedbiri alıp, sonra da Allah’a sığınmamız gerekir.