“Günümüzde iyi eğitimli olmak büyük bir handikaptır. Bu size birçok kapıyı kapatır.”
Oscar Wilde
YGS adını verdikleri Üniversiteye gir(eme)me sınavı yapıldı. Sonuçlara göre, iki birinci çıktı. 14 bin öğrencinin puvanları bile hesaplanamadı. Demek ki bunlar 0.5 puvan bile alamadılar. Sıradan deyime göre “sıfır çektiler”. 70 bin öğrenci barajı aşamadı. ÖSYM başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan‘ ın dediğine göre, eğer bir soru silinmeseydi, bu 0.5 puvanın altında başarı gösterenlerin sayısı daha da artacaktı!…
180 ya da daha üstü YGS puvanı alan 1 milyon 233 bin 580 aday ikinci aşama sınavı olan Lisans Yerleştirme Sınavına (LYS) girmeye hak kazandı. Bunların içinden 900 bin kişi bir öğrenim programına girebilecek. YGS sınavına 1 milyon 512 bin 519 kişi girmişti.
Bu YGS sınavı, yalnız öğrenciler değil, ama bizim Eğitim Sistemimiz için de bir sınav olmuştur. Ancak sonuçta Eğitim Sisteminin sınıfta kaldığı anlaşılıyor!…
Bakınız neden?…
Sınavda soruların % 10 unu bile yapamayan 70 bin kişi olduğu görülüyor. Ayrıca soruların % 20 sini yapamayan 200 bin kişilik bir kitle var. Liseyi bitirmiş bir Üniversite adayının kesinlikle soruların % 10 una yanıt verebilmesi gerekir. Aynı biçimde soruların % 20 sini bilemeyen, sayıları 200 bine ulaşan lise mezunlarının da durumları onaylanamaz.
Bu doğrudan Eğitim Sisteminin başarısızlığını gösterir!…
Çünkü uygulanan Öğretim Programları tümüyle ezberciliğe dayanmaktadır. Çocuklara yaratıcı olabilecekleri bütün kapılar kapatılmıştır. Bunda öyle ileri gidilmiştir ki matematikte, fizikte bile ezbercilik yer almıştır.
Edebiyat yerine edebiyat tarihi, tarih yerine kronoloji cetveli ezberi, coğrafya dersinde fiziksel coğrafya yerine yer yüzündeki oluşumlar ile yer adlarının ezberlenmesi okutulmaktadır.
Bazı lise öğrencilerinin heceleyerek ancak okudukları, matematikte dört işlemi yapmakta zorlandıkları biliniyor.
Bunlar Eğitim Sistemimizin niteliğinin ne düzeyde olduğunu göstermiyor mu?…
Sonunda Üniversiteye girmek için yapılan sınav da ezbere dayanmaktadır. Bir soruruyu yanıtlamak için gerekli süre o kadar kısadır ki, bu süre içinde düşünmeye olanak yoktur. Ancak konuyu ezbere biliyorsanız doğru yanıtı işaretleyebilirsiniz. Bu yüzden çoktan seçmeli sınavların tümü ezbere dayalıdır.
Dahası da var. YGS sınavından önce bir yetkili sınava hazırlananlara öğütler verirken şöyle demişti : “Eğer seçenekleri ikiye indirgediyseniz, aklınıza uygun gelen birini doğrudur diye işaretleyiniz”. Demek ki bu sınavda sade ezber değil “Lotarya” yöntemi de geçerlidir!…
Böyle sınav olur mu?… Bunun ne anlama geldiğini okuyucunun kararına bırakıyorum.
Böyle sonuna kadar ezbere (bu arada “Lotarya” ya da) dayalı bir öğrenimden geçmiş bir grup öğrenciden nasıl Üniversitede başarılı olmaları beklenebilir?… Bunlar Üniversitede de ezbercilik alışkanlıklarını sürdürmeye çalışacaklardır. Sonunda bu çocuklarımızdan nasıl yaratıcı olmaları istenebilir?…
İşte bu nedenle Ansiklopedilerde bir-iki Türk ismine ancak rastlıyoruz. Bilim ile bilimsel diye kendimizi yırtıyoruz. Ama aramızda kaç kişi pozitif bilim ile poztif olmayan bilimin tanımlarını biliyor?… Bunu test etmek çok kolaydır. Sokaktaki rastgele birine değil, bilim sözcüğünü ağzından düşürmeyen birine bu tanımları sorun. Ya yanıt alamazsınız ya da verilen yanıt yanlış olur. Bunu denediğim için söylüyorum!…
Bilimin ne olduğu bilinmiyorsa, nasıl bilim yolunda yürüme olanağı olabilir?…
Öyleyse ne yapılabilir?…
Her şeyden önce öğretim programlarındaki ezberciliğe yönlendiren özellikleri yok etmek gerekir. Çünkü ezber bilgi kısa sürede unutulmaya mahkumdur. Daha ilk öğrenimden başlanarak öğrencilere bilgiyi araştırarak bulma eğilimi aşılanmalıdır. Bunun anlamı öğretmenin bilgiyi öğrenciye doğrudan aktarması değil, o bilginin nasıl elde edilebileceğini öğretmesi demektir.
Bir bilgiyi kendiniz araştırarak öğrenirseniz, onu hiç unutmazsınız. Arada bazılarını unutsanız bile o bilginin nerde olduğunu bildiğinizden, o da sizin öz bilginiz demektir. Gider o kaynaktan bilginizi yenileyebilirsiniz.
Öğretimin sonunda yapılan sınavlar da özünde ezbercilikten uzak olmalıdır. Bunun için yazılı sınavlar deneme-çözümleme (assay) türünde yapılmalıdır. Çok önceleri lise bitirme sınavından sonra yapılan Olgunluk Sınavı bu türdendi ki, batıda yapılan Bakalorya sınavı (baccalaureat) ile eş düzeydeydi. Birçok eğitimsel değerlerimizi yok ettiğimiz gibi (örnekse, Köy Enstitüleri) Olgunkuk Sınavını da, nedendir bilinmez, yok ettik.
Olgunluk Sınavını “eğitimde devrim yapıyoruz” diye kaldırdık. Ama yerine evlere şenlik ÖSS, ÖYS, YGS, LYS adlarını taşıyan “nevzuhur” sınavlarını koyarak “devrim” değil ama “devrilim” yapmış olduk. Şimdi meydana getirdiğimiz bu canavarla (monster) boğuşup duruyoruz.
Allah akıllar versin!…
Bir yolunu bulup bu YGS, LYS tipi sınavlardan çocuklarımızı kurtarmamız gerekir. Bunlardan, bir de bunların uydusu olan Dersanelerden [*] çocuklarımızı kurtarabildiğimiz gün düzlüğe ulaşmış oluruz.
————————————————-
[*] Sınav sistemi okulları eğitim-öğretim amaçlalarından çok uzaklaştırıp okul eğitimini tümden ikinci plana iterken, dersane sayısı çığ hızızıyla büyümüştür. Bu gün Türkiyede 3 bin 357 genel liseye karşılık dersane sayısı 4 bin 193 e çıkmıştır. Dersane sayısı 2001 yılında 1864 idi.
Ailelerin lise ile Üniversitelere giriş sınavlarına hazırlık için ödediği para 16.7 milyar TL na ulaşmıştır. Bu 8.7 milyar TL lik yükseköğretim bütçesini ikiye katlayan bir rakamdır.
Türkiyede çocuğunu dersaneye göndermek için borçlandığı parayı ödeyemediğinden hapse giren annenin oğlunun kendi yaşamına son verdiğine de tanık olduk.
Bu yüzden dersanelerden ivedilikle kurtulmak gerekir!…