GUSTAV MAHLER…

Screen shot 2010-05-25 at 8.58.04 PM.png

Gustav Mahler (7 Temmuz 1860, Bohemya – 18 Mayıs 1911, Viyana), Yahudi asıllı Avusturyalı besteci, orkestra şefi.

On senfonisi ile romantizmin farklı birçok türünü bir araya getiren orkestra eşlikli şarkılarıyla ünlüdür. Ölümünden sonra müziği 50 yıl görmezlikten gelinmiş, ama daha sonra 20. yüzyıl bestecilik tekniklerinin öncülerinden biri olduğu Arnold Schoenberg, Dmitri Şostakoviç ile Benjamin Britten gibi bestecileri etkilediği kabul edilmiştir

Mahler’in müzik dehası çok erken yaşlarda dikkati çekti. Dört yaşındayken yöredeki kışladaki askeri müzikten, köylülerin çalışırken söyledikleri Çek halk şarkılarından etkilendi. Hem akordeon hem piyanoyla bu şarkıları çalıyor, bir yandan da kendi bestelerini yapıyordu. Doğadaki seslerin yanı sıra , askeri müzik ile halk müziği onun olgunluk çağının başlıca esin kaynakları oldu. Piyanist olarak ilk kez Jihlava’da izleyicilerin karşısına çıktı. On yaşında müzikte ulaştığıdüzey, onun Viyana Devlet Konservatuvarı’na kabul edilmesini sağadı.Çeşitli piyano ile kompozisyon ödülleri kazanıp, okulunu bitirdikten sonra , bir yandan kendini besteci olarak kabul ettirmeye, bir yandan da müzik dersleri vererek geçimini sağlamaya çalıştı. İlk önemli yapıtı olan Das Klagende Lied (Yakınma Şarkısı) adlı kantatı ile konservatuvarın koyduğu Beethoven Kompozisyon Ödülü’nü kazanamadı. Beste yapmayı uzun yaz tatillerine bıraktı. Kendisine daha güvenli bir geçim sağlama amavıyla orkestra şefliğine yöneldi.

471px-Mahler_conducting_caricature.jpgBundan sonraki 17 yıl boyunca şeflikte adım adım yükseldi. Avusturya’da yönettiği müzikal Farsların ardından Budapeşte ile Hamburg gibi önemli operalarda çalıştı. Sonunda 37 yaşındayken, Viyana Sanat Operası’nın sanat yönetmenliğine getirildi. Şef olarak yaygın ününe karşılık, besteciliğinin ilk yıllarında müzik izleyicilerinin anlayışsızlığıyla karşı karşıya kaldı. Bu,onun moralini bozsa da yıldırmadı. (Yandaki resim Mahlerin orkestra yönetim biçemini gösteren bir karikatür).

Mahler, şef olarak daha çok geleneksel operalar ile ilgilenmeyi yeğledi. Bu nedenle olgunluk dönemindeki tüm yapıtlarının senfonik olması insana şaşırtıcı gelebilir. Bununla birlikte Mahler’in müzikteki tek amacı kendi yaşam öyküsünü yazmaktı.Biraz da Wagner ile Liszt’den etkilenerek, kişisel dünya görüşünü müzikle anlatmaya çalıştı.

Mahler, bestecilik yaşamını oluşturan üç dönemin her birinde birer senfoni üçlemesi üretti. İlk döneminin üç senfonisi de planlı müzik örnekleriydi. Mahler,o dönemdeki geleneksel dört bölümlü senfonilerden daha fazla bölüm içeren senfoniler bestelemek için Beethoven’in Pastoral Senfonisi ile Berlioz’un Symphonie Fantastique’ini örnek aldı.Yapıtın süresini uzatmakta, müziğindeki orkestral kaynakları geliştirmekte, engellenmemiş duyguları anlatmakta Wagner’ müzikli dramlarını ,solocular ile koronun seslendirdiği sözlü metinleri aktarmakta ise Beethoven’in Koral senfonisinden esinlendi. Daha önceki yapıtlarını (örn. Des Knaben Wunderhorn’dan yaptığı şarkı besteleri) kullanarak yeni parçalar üretirken ,Schubert’in bazı oda müziği yapıtlarından da esinlendi Mahler ,bütün bunları , gerilimli, işlenmişbiçemiyle, olağanüstü canlı orkestra düzenlemesiyle, popüler müziği alaycı bir biçimde kullanmasıyla birleştirerek, kendi yaratıcı kişiliği ile senfonik egemenliğini de yansıtan, daha önce eşi görülmemiş ölçüde zıtlıklar içeren üç senfoni yarattı. Bunlardan salt orkestral Re Majör Senfonisi (Titan) kendi yaşamöyküsünden izler taşır.

Sergilediği yaşama sevinci, özünde bir halk müziği parodisi olan Callot tarzında cenaze marşı başlıklı bölümde ölüm saplantısıyla bulutlanır, bu da yerini parlak bir final içinde, huzura bırakır. Beş bölümlü ikinci senfoni(Ölümden Sonra Diriliş) gene ölüm saplantısıyla başlar. Hıristyanların ölümsüzlük inancını hissettirerek doruğa ulaşır. Bu Son Yargıyı canlandıran görkemli finaldir. Alman yazar Friedrich Klopstock ‘ un ‘Ölümden Sonra Diriliş’ od’undan solo ile koro için düzenlenmiş bir müzikle biter. Daha uzun bir yapıt olan Re Majör Üçüncü Senfoni’de (Bir Yaz sabahı Rüyası) altı bölüm içinde , cansız doğadan insan bilinci ile kurtarıcı tanrı sevgisine kadar uzanan büyük bir varlık zincirini Dionysiosçu bakışla dinleyiciye sunar.

Mahler’in bu yapıtlarında din öğesi çok anlamlıdır.Çalkantı içinde geçen çocuklukyaşamına, koyu bir Yahudi inancı taşıması da (çünkü babası hür iradeli bir insandır) eklenince Mahler kendini metafizik bir fırtına içinde bulmuştu. Bu fırtınayı, Hıristyanlığa sarılarak atlatmayı denedi. Viyana Devlet Operasına atanmasını kolaylaştıracağı için 1897 de kendisini vaftiz ettirmesinde bir çıkar hesabı bulunsa da kuşkusuz gerçek bir eğiliminin sonucuydu. Bu operada geçirdiği 10 yıl, onun sanatının daha dengeli orta dönemini oluşturur. Benimsediği yeni inanç ile yeni görev kendine güven duymasını, olgunlaşmasını sağladı. 1902’de evlendiği Alma Maria Schindler’den 1902 ile 1904 yıllarında iki kızı oldu.

Viyana Devlet Operasının (bir süre de Viyana Filarmoni Orkestrasının) konserlerinin yöneticisi olarak Mahler, o güne dek eşi görülmemiş bir yorum ile çalış düzeyine ulaştı. Orta döneminin yapıtlarının çoğu ,Mahler’in daha sonraki olgunluk döneminin ateşli dinamizmini yansıtır. Bu çerçevenin dışında kalan tek yapıtı, daha çok ilk döneminin ürünü sayılabilecek Dördüncü Senfonisidir. Altı bölümlü olarak tasarlanmış bu senfoninin finali soprano ses için bir Wunderhorn şarkısından oluşur. Basit hıristyan köylülerinin kafasındaki cennet kavramını hatırlatan bu bölüm önce üçüncü senfoninin bir bölümü olarak tasarlanmıştır.

Beşinci senfoni belirlenmiş bir program ile koroya yer vermemesi , normal orkestral bir senfoniye daha yakın olması bakımından Mahler’in orta dönemdeki üçlemesi Beşinci, Altıncı ile Yedinci senfonileri haber vermektedir. Bunlar salt orkestral senfoniler,programa hiç yer vermeyen yapıtlardır. Böyle olmasına karşın her biri sonunda çözüme ulaşan tinsel bir çalışmayı dile getirir. İkisi de beş bölümlü olan Beşinci ile Yedinci senfoniler karanlıktan aydınlığa doğru ilerler. Ama bu öbür dünyadan yansıyan bir aydınlık değil, olanaca canlılığıyla yaşamın yeryüzündeki kendi ışığıdır. Bu iki senfoninin arasında, Mahler’in «Trajik Senfoni» olarak andığı, La Minör altıncı senfoni bulunur. Altıncı Senfoni karanlıktan zorlukla sıyrılsa da gecenin karanlığına tekrar geri döner. Bu üçlemeden sonra Mahler şarkılarını senfonilerinde kullanmaktan vazgeçti. Bununla birlikte senfonilerinde, Kindetotenlieder denen çocuklar için ölüm şarkısı anlamına gelen şarkıları kullandı.

Sekiz solo ses, çift koro ile orkestra için anıtsal Mi Bemol Majör Sekizinci Senfonisini besteledi. Bu yapıt çalınması için çok alet gerektirmesi nedeniyle «Binler Senfonisi» olarak da bilinir. Çalınması için çok alet gerektirmesinin yanı sıra çok sayıda insan sesine gerek duyulduğu için ‘Binler Senfonisi’ adını almıştır.

Mahlerin ilk dönemindeki yaygın metafizik eğilimlerine bir dönüş sayıldığı için ayrı bir yeri olan bu senfonide bu eğilimlerin daha da arttığı gözlenir. Binler Senfonisi ayrıca baştan sona korolu ile orkestral olan ilk senfonidir. Yapıta insan özlemlerinin görkemli bir bildirisi gözüyle bakılabileceği gibi, hem dinsel, hem hümanist görüş açılarından aydınlığa erişme uğrunda bir haykırış olarak yorumlanabilir. İlk bölümünde kullanılan ezgi, Pentekostes ayinlerinde okunan «Veni Creator Spiritus» ilahisinin bestesidir. Geleneksel senfoninin üç bölümlü türüne karşılık gelen ikinci bölümün sözleri Goethe’nin Faust’unun bitiş sahnesinden alınmıştır. Bu yapıt Mahler’in olgunluk döneminin doruğunu oluşturur.

Mahler’in son dönemi 47 yaşında başladı. 1907’de Viyana Operası’ndan ayrılmak zorunda bırakıldıktan sonra ABD’ye gitti; Metropolitan Operasının konserlerini yönetti. New York Filarmoni Derneği’nin orkestrasını yöneterek kendine tekrar bir ün sağladı. Ama yine her yaz Avusturya kırlarına gidip, orada besteler yapmayı sürdürüyordu. 1911 yılında Viyana’ya dönüp, orada öldü.

Avusturyalı besteci Gustav Mahler’in son dönem yapıtlarından Das Lied von der Erde (Yeryüzü Şarkısı) gerçekte bir senfoni formundadır. Bestecinin senfonileri arasında dokuzuncu sırada yer alır. Ama Mahler batıl inançları nedeniyle, Beethoven ile Bruckner örneklerine bakarak dokuzuncu sıradaki senfoninin ölümünden önceki son senfonisi olacağına inanmış, Yeyüzü Şarkısı’na Dokuzuncu Senfoni adını vermemiştir. Daha sonra Dokuzuncu Senfoni’ye başladığında şaka yollu artık tehlikenin geçtiğini, çünkü bu senfoninin gerçekte onuncu senfoni olduğunu söylemiştir. Oysa Dokuzuncu Senfoni Mahler’in de son senfonisi oldu, Onuncu Senfoni bitmeden taslak olarak kaldı.

Çağdaş müzik eleştirmenleri, Mahler’in müzikteki değişim dönemini güçlü bir biçimde etkilediğine dikkat çeker. Onu yapıtları, 20.yüzyılda kullanılan köklü yöntemlerin habercisi niteliğindedir. Bu yöntemler arasında, ilerleyici tonalite (bir eserin başladığı ton ile bitmemesi), tonalitenin çözülümü(yabancı akorları sürekli kullanarak tonaliteyi bulanıklaştırma), büyük orkestra gruplarında solo çalgı grupları için iç içe melodiler üzerine kurulmuş kontrapuntal bir yapıyı yeğleyerek orkestranın tümünün ürettiği armoniden kopuş, temaları tekrarlamak yerine temayı sürekli değiştirme, popüler üsluplardan, günlük yaşamdaki seslerden alaycı alıntılar yapma, Liszt ‘in çevrimsel biçiminden ustalıkla yararlanan teknikleri senfonide biçim yönünden yeni bir birlik sağlama sayılabilir.

Sanatını kişisel içeriğini ise en çok çağının hak ve özgürlüklerden yoksun insanını tinsel çalkantısını başka herhangi bir besteciden çok daha fazla yaşamış olması etkilemiş, bu da onun kişiliği ile müziğini özdeşleştirmiştir.

[Kaynak : LastFm ile Wickipedia]

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>