Bilim Alanında Ne Zaman ADAM Oluruz?…

karikatur.gif

“Çizik bir elmas, çizik olmayan bir çakıl taşından daha değerlidir”
KONFÜÇYUS

Jules Henri Poincaré’ nin söylediği “Bir yapı, taş ile tuğlalardan oluşur. Lakin bir taş ile tuğla yığını nasıl yapı demek değilse, herhangi bir olgular yığını da bilim demek değildir!”. sözlerine karşın, genelde gündelik çalışmalarımızı bir araya getirip, alınan sonuçları “bilimsel makale” olarak yayınlamaktayız.

Söz gelimi siz bir cerrahsınız, diyelim bin ya da on bin ameliyat yaptınız. Bunları anlatan bir makaleyi “bilimsel” olarak yayınlıyorsunuz. Bir süre sonra bunu yineleyerek bilimsel yayınlarınızı arttırmış oluyorsunuz!…

Bunda bir yenilik, bir buluş var mıdır?…

Yaptığınız, başka birinin ya da birilerinin çok önce bulduğu cerrahi yöntemleri uygulayarak gündelik profesyonel becerinizi ortaya koymaktan ibarettir!…

Eğer yeni bir yöntem bulup onu yayınlasaydınız, o zaman yayınınıza bilimsel denebilirdi.

Çünkü “bilimsel makale” olarak yayınlanacak bir makalede bir özgünlük (orijinalite), bir yeni buluşun bildirilmesi aranır. Bizde bunun aranmaması gidişin doğru olduğunu göstermez.

Bunun nedeni açık olarak bellidir. Profesörlük vb gibi bazı unvanları (titre),, alabilmek için kişinin bilimsel yayınlarının sayısı önemli olarak öngörülmüştür.

Bunun üzerine yayınların sayısının arttırılması gayretiyle, bunların özgün, bilimsel olmasına bakılmaksızın bir çok makale yayınlanması yoluna gidilmiştir. Bunların büyük çoğunluğu Henri Poincarré’ nin sözünü ettiği “olgular yığını” biçimindedir. Durumu inceleme durumunda olan makamlar da zamanla makalenin özgünlüğü, bilimsel olup olmadığı üzerinde durmaz olup, sadece sayılarıyla ilgilenir olmuşlardır. Bunun da nedeni açıkça bellidir : Yeni buluşların yapılamadığı bir ülkede yaşıyoruz. Bu koşullarda bunca Üniversiteteye nasıl yeterli sayıda öğretim üyesi bulunabilir?…

Oysa gerçek bir buluşu içeren tek bir makalenin bile istenen unvanı almaya yetmesi gerekir. Ölçü bu olmalıdır.

Böylece birçok, bilimden uzak, hele özgünlükle hiç ilgisi olmayan yayınlar ortaya çıkıp gerekli unvanları almaya yetmiştir. Bizce buna bir yerde “dur” demek gerekir. Çünkü, örnekse doçentlik tezi olarak “Akciğer Kist Hidatiği” konusunun işlendiği, bunun da sınav jürisince kabul edildiğine tanık olunmuştur.

Bu durumdan ne zaman kurtulabilirsek, demek ki yayınların sayısından çok içeriğine değer verdiğimiz zaman, Osmanlı deyişiyle “Kemmiyetten çok keyfiyete itibar ettiğimizde” bilim alanında ADAM GİBİ ADAM olabiliriz!…

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>