Bundan önceki bir makalemizde “Kürt açılımı” için şöyle demiştik :
“(…) Çünkü PKK Türkiyeye pişman olmuş teröristleri değil, tam tersine bazı özel görevler verdiği kişileri sokmuştur. Sonrasında benzerlerini de sokmak istemektedir.
Verilen görevlerin neler olduğunu bilemeyiz. Ama bazı çıkarımsamalar yapma olanağı vardır. Örnekse bunlar büyük kentlerde yapılacak bombalı eylemlerin elebaşıları olabilirler. Örgütün siyasal işlerini, Türkiyenin çıkarlarına ters bir biçimde yürütecek kişiler olabilirler. Yurt içinde gargaşa çıkarmakla görevli olabilirler. Üstelik bu kişiler Türkiyede serbestçe dolaşabilir, her yere girip çıkabilir vatandaşlar olup hiç bir zaman yaptıkları terörden ötürü “pişman” değillerdir!!…
Bu noktada yukardaki Marcus Tallius CICERO‘ nun sözlerini bir kez daha, ama daha dikkatle okumanızı öneririz. Bunların verceği zarar çok büyük olabilir. Aslında bu hesaplanarak geçtiğimiz günlerde yaşadığımız olaylar gündeme getirilmiştir. Bölücübaşı-PKK-DTP üçgenince planlanmış bir atılımdır. Hükümetimiz bu durum karşısında çaresizce gidişe dur demiştir.
Ne var ki, ABD nin isteği bu işin 2009 yılı sonuna kadar bitirilip tamamlanmasıdır. Buna uyulursa, PKK zararlılarını yurt içine sokmayı sürdürmemiz gerekecektir.
Bu yurdumuz için çok zararlı olur. Bunun yerine PKK ile bir tür silahlı savaş içinde olmak, bunu her ne bahasına olursa olsun sonuna kadar götürmek çok daha iyidir. Ta ki PKK diz çöküp teslim olana kadar da sürdürmeliyiz. Doğru yol budur. Ötekisi PKK nın teslim olması değil, TC Devletnin PKK ca ele geçirilmesi demek olur.
Bu “yol haritası”, “Kürt açılımı”, “demokratik açılım” paketleriyle söylemlerinden çok büyük zarar görebileceğimiz belli olmuştur. Bunu görebilmek için çok derin bir uzgörü ya da vizyon sahibi olmak gerekmez. İşin sürdürülmesiyle olacaklar apaçık gözler önündedir.
Doğru yol, çıkarlarımızı göz önünde tutarak, ABD ye yeri geldiğinde, kişiliğimizi öne çıkararak “Hayır!!…” Demesini bilmekten geçer. Çünkü ABD nin doğruları, her zaman bizimkilerle koşut olamaz. Bu da çok doğaldır.
Bizim de manda altında değil, bağımsız bir devlet olduğumuzu zaman zaman anımsayarak onlara da anlatmak görevimizdir. Bu bir gerekliliktir!…”
Bu gün, 21 Nisan 2010 tarihli bir gazetede, aşağıda gördüğünüz haber yayınlandı. Sonucun böyle olacağını kestirmek için bir falcı olma gereği olmadığı açık bir gerçektir. Ne var ki daha başta sonucun böyle olacağı yetkililerce öngörülememiştir!…