TELEVİZYON İZLEMEK ÇOCUKLAR İÇİN NEDEN ZARARLI OLABİLİR?!…

1514.jpg

“Avcının kuşlara saçtığı dane, Zulme bahanedir, zulme bahane!…”
Mevlâna

Küçük çocuklar için televizyon izlemenin, ilk bakışta sakıncası olmaması gerekir. Çünkü bir kitap okuma ne ise, televizyonun da aynı etkide olması beklenir. Burada sakıncayı getiren her iki durumda da içeriğin ne olduğudur. İster yazılı metinde, isterse izlenen televizyon programında küçük zihinler için zararlı öğelerin bulunmaması gerekir.

Ama durumun tümüyle böyle olmadığı gözlemleniyor.

1900’lü yıllarda Knight Dunlap adında Amerikalı bir psikoloji profesörü illüzyon gösterisi yaparken bilinç gücüyle algıalanmayan “hissedilemez gölgeler” kullanarak aynı uzunluktaki 2 çizgiyi seyircilerin farklı ölçülerde algılamasını sağlamıştı.



İşte buradan hareketle şuur-altını hedef alarak mesaj göndermeyi hedefleyip adına “Subliminal Mesajlar” denen bu tür reklamlar ilk kez 1950′li yıllarda Amerika’da ortaya çıktı.



James McDonald Vicary adlı reklamcılık uzmanı, sinema salonlarında yaptığı bir deney sonucu patlamış mısır ile kola satışlarının arttığı savını ortaya attı. Bu deneyde film perdede oynarken, sâliselik görüntüler hâlinde gözle görülemeyen gizli kareler ile gizli mesajlarda : “patlamış mısır ye” ile “Kola iç” sloganları çıkıyordu. Seyirci bu sloganları bilinçle algılayamadığı hâlde, bilinçaltına seslenen bu sloganlar sonucunda Kola satışlarının yüzde 18.1, patlamış mısır satışlarının ise yüzde 57.7 arttığı görüldü.



Bu biçimde, bilinçaltına yönelmenin reklamın etkinliğini artırmada daha işlevsel olduğu görülmüştür. İşte o gün bugündür uygulanan 25inci kareler sâdece bir insanı ya da bir topluluğu değil ; bütün insanlığı tehdit edegelmektedir.



Bir grup psikolog ile yazar bu konunun gündeme geldiği ilk yıllarda bu yöntemin uydurma, efsâne olduğunu, insanları etkilemeyeceğini söylediler. Ancak, beyin dalgalarını ölçen teknolojilerin gelişmesi ile gizli-mesaj içeren reklama beynin daha farklı, fazla tepki verdiği gözlemlendikten sonra, bu yöntemin etkisi kanıtlanmış oldu.



İşin en ilginç yanı ise bu konuyu gündeme taşıyan, kitap, tez ile âile eğitim seminerlerinin yok denecek kadar az olmasıdır. Yıllardır uygulanan böyle ciddî, yaşamsa bir konunun nasıl olup da bütün bir insanlıkça henüz bu biçimde yeni, yeni öğreniliyor olması düşündürücü olsa gerektir.

Bu yöntem; bir ürünün reklâmını yapmaktan, bir inancın ya da görüşün propagandasını yapmaya, psikolojik savaşa, uluslararası ilişkilere, yanıltıcı bilgilendirmeye kadar varan geniş bir yelpazede kullanılmaktadır. Görsel ile işitsel olarak (blinçli) algılananlar değil; bilinçaltı düzeyinde algılanan söz, resim, görüntü ile biçimlerden oluşur.
 


Bunlardan en çok kullanılanı dijital ses dosyalarına gizlenen ses mesajlarıdır. Üzerinde oynanabilirliği, işlenilmesi ile yayılması daha kolay olduğundan MP3 dosyaları gizli mesaj için biçilmiş kaftandır diyebiliriz. .


Sinema ya da televizyon filminde gördüğümüz bir anlık görüntü: 655 satır ve frame/çerçeve denilen 24 küçücük kareden oluşur.


 
Sinema şeridinde, saat, dakika, saniye olarak bir diziliş vardır. Her saniyeden sonra bir yabancı kare gelir, bir saniye 24 karedir. Her 24 kare ise bir ekran büyüklüğündeki kareyi oluşturur. Her 327.5 satırda bir de “control-track” denilen aralık vardır. İşte bu aralıktaki görüntüler kesilip, aralarına başka görüntüler atılarak 25inci kare oluşturulur. Bu son kare olan 25inci kare anlıktır. Demek ki görüntü saniyede 1/24 olacakken, bu 1/25′e çıkar. Kareler 25 olunca bir anda bir görüntü gelerek anında kaybolur. Genellikle göz ile beyne görünmez, daha doğrusu görülür ama şuuraltında kalır.
 


25. karenin temel mantığı da mesajı bilinçaltına göndermek olduğu için, artık dünya sinema sanayisinde bu tekniği kullanmayan yok gibidir. Demek ki sizler evlerinizde rahat koltuklarınıza oturup herhangi bir televizyon kanalındaki herhangi bir dizi/ film ya da bir belgeseli izlerken aynı zamanda 25 karelerle bilinçaltınıza gönderilen mesajlara/ telkinlere/ saldırılarla karşı karşıya kalıyorsunuz.
 


Göz bunları görmüyor ama saniyenin 3 binde biri gibi bir zaman aralığında bu görüntü bilinçaltına ulaşıyor, orada depolanıyor. Bu gizli mesajlar yardımıyla, o reklâmı, diziyi, filmi ya da herhangi bir resmi hazırlayan kişi/ yapımcı/ yönetmen kendi hedefine, niyetine, ideolojisine göre vermek istediği mesajı “25inci Kare”l erle biliçaltına göndermiş oluyor.

Bazı televizyon programlarında, bir bant içinde yayınlanan “BU FİLMDE / DİZİDE SANAL REKLÂM UYGULANMAKTADIR” bildirisi de bu oylum içine girer.

İyi de, bu mesajlar neden illaki bilinçaltına gönderilmek isteniyor?… Doğrudan bilince verilse olmaz mı?…

Olmaz!… Çünkü doğrudan bilincimize ulaşan bir fikri onaylamadan önce zeka süzgecinden geçirerek doğru ya da yanlış olduğunu irdeleriz. Onay bundan sonra gelir. Ya da o fikir onay alamaz.

Doğrudan bilinçaltına gönderilip yerleştirilen fikirler böyle bir denetimden geçemeyeceği için, kayıtsız koşulsuz onaylanır. Dahası hiç farkında olunmadan bu fikirler doğrultusunda işlem yapılır.

İşte küçük çocuklar, dahası erginler için bile bu doğrultuda hazırlanmış sinema ile televizyon yapıtları büyük tehlike içermektedir.

[Birkaç alıntı yapılarak telif edilmiştir]
 






Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>