Michael DeBakey’in 1931 yılında Keşfettiği Günümüzde de Extra-Corporeal Circulation Sistemlerinde, Yapay Sol Ventrikül ile Öteki Pompalama Amaçları İçin Yaygın Olarak Kullanılan Roller Pump (ya da Fransızca Pompe à Gallet). Resimde Pompa borusunun Takılmamış Olduğu Görülmekte…
“Biz okumadan âlim, yazmadan kâtip olmanın büyük ustalarıyızdır. Anamızdan doğar, her şeyi biliriz.. O hâlde öğrenmeye ne hacet…”
İlhan BARDAKÇI
Aldığımız duyumlara göre, Perfüzyonistler Derneğinin öncülüğünde, perfüzyonist yetiştirmek üzere eğitim kurumlarının gerçekleştirilmesi doğrultusunda bazı ilerlemeler elde edilmiş bulunuyor.
Bu konuda başvuru Sağlık Bakanlığına yapılmış olduğundan, biz hala bir sonuç almanın güç olacağı kanısını koruyoruz. Dileriz ki, işin gelişmesi için istenen program taslakları birer oyalama taktiği olmasın, harcanan bunca emek boşa gitmesin!….
Bu konuda en önde düşünülmesi gerekli olan, orada burada okul açmak değil, ama işin yürütülmesini kurulacak Turkish Board of Cardiovascular Perfusion (ya da Türk Kalb-Damar Cerrahisi Perfüzyon Kurulu) na vermek büyük önem taşır. Batıdakiler böyle yapıyor… Her zaman olduğu gibi daha başta “Bizim bünyemize uygun olarak” deyip Amerikayı yeniden keşfe uğraşmaya hiç gerek yoktur!…
Daha sonra, eğitim programlarından da (müfredat) daha önemli olarak, kurulacak eğitim sistemine hangi eğitim düzeyinde olan kişilerin alınacağıdır. Bu konu düşünülüp, masaya yatırılmış mıdır?… Elbette bilemiyorum. Ama herşeyden önce bu konuda bir karar vermek gerekir.
İki yol var gibi görünüyor.
Bunlardan biri perfüzyonist eğitimine yüksek okul mezunlarının alınmasıdır. Gerçi halen perfüzyonist olanların büyük bölümü yüksek okul eğitimi görmüştür. Bunların bir bölümü tıbba en yakın olan Biyoloji mezunlarıdır. Bir bölümü ise, ne olursa olsun bir yüksek okuldan mezun olmuş olmak için bu yüksek eğitim programına devam etmiştir.
Neresinden bakılırsa bakılsın, bir yüksek eğitim, en kısa 8 semestr kadar sürer. Bunun üzerine perfüzyonist eğitimi de en az üç yıl olarak eklenecektir. Bu tıp tahsilinden daha uzun bir zaman demektir. Sırf perfüzyonist olmak için göze alınabilecek bir süre değildir. Akıllıca da değildir. Bunda ayak diremek perfüzyonist adaylarına zulmetmekle eş anlamlı olur. Bundan ötürü bu yolun yeğlenmemesi gerekir.
İkinci yol lise mezunlarının perfüzyonist eğitimi için başvurabilmeleridir. Burada sözünü ettiğimiz liseler Sağlık Meslek Liseleri’dir. Bu liseler yurdun hemen her yöresinde olup, dokuz dalda eğitim vemektedirler. Sağlık Meslek Liselerinin Sayıları bini geçmektedir. Bunların eğitim dallarından uygun görülen bir, ikisi seçilerek, mezunları perfüzyon eğitimine alınabilir.
Doğru olan, daha doğru bir deyişle akıllıcası da herhalde bu olacaktır. Temel olarak bu yol öngörülmeli, ama yüksek okul mezunlarının da (ama yalnız biyoloji eğitimi almış olanların) önleri kapatılmamalı, istiyorlarsa perfüzyonist eğitimi için başvurabilmelidirler.
Konunun bunun dışında daha değişik, hem de önemli bir problemi var gibi görülmekte…
Bu gün çalışmakta olan bütün açık-kalb ameliyatı yapan birim ya da merkezlerin kardio-vasküler perfüzyonist kadrolarının dolu olması, bunların bu nitelikte personel istemi olmaması gerekir. Tersi durumda yaptıkları cerrahi girişimleri sağlıklı olarak yürütemezler.
Durum böyleyse, yeni yetişecek kardio-vasküler perfüzynistlere olan gereksinim, bundan sonra yeniden açılacak açık-kalb girişimleri yapacak birimler yüzünden olacaktır. Bu da çok kısıtlı, dar bir kadro olanağı demektir.
O zaman kurulacak perfüzyonist eğitim merkezlerinin verdiği mezunlar ne yapacak, nereye gidecek, nerede çalışacaklardır?…
İşsizler ordusuna katılacaklar gibi görünüyor.
Zannederim işin hiç düşünülmemiş bir yönüdür bu…
Çalıştığımız dal için bir eğitim sistemi isteyelim. Ama onun vereceği mezunların çalışma alanlarının da açık olmasını güvence altına alalım.
O dalda personele gereksinim yoksa, okul da açılmaz, adam da yetiştirilmez. Yetiştirilirse işsizler ordusuna katkıda bulunulmuş olur.
Bizden söylemesi!…
Ama bu işin üzerinde duranların konunun bu yönünü de irdelemeleri gerektiği açık bir gerçektir!…