NAZİ’lerin Ari Alman Irkı Saplantısı ile Klonlama (İnsan Kopyalama) teknikleri!…

49dossier97.jpg

“Dal rüzgârı affetmiştir ama kırılmıştır bir kere.”
KONFÜÇYUS

Bilindiği gibi Hitlerin, ondan ötürü de bütün Nazilerin “Ari Alman Irkı” fikri gibi psikopatolojik sayılabilecek bir saplantıları vardı.

Hitlere göre dünya yüzündeki en yüce insan ırkı ari Alman ırkıydı. Bütün dünyayı yönetmek te bu ırkın göreviydi. BU GÖREV ARİ ALMAN IRKININ OLMALIYDI

Naziler’in evrimci görüşlerinin temelinde, “Eugenic” kavramı yatıyordu. Bu, sakat ile hasta insanların ayıklanması, sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla bir insan ırkının “ıslah edilmesi” anlamına geliyordu. Bu kuramı ortaya atan kişiler de çıkarımsanacağı gibi Darwinistler’di : Charles Darwin‘in oğlu Leornard Darwin ile kuzeni Francis Galton….

Eugenic’i Almanya’da ilk benimseyip, yayan kişi ise ünlü evrimci biyolog Ernst Haeckel oldu. Haeckel, oğul Darwin’in yakın bir dostuydu. Ona sürekli fikirler veriyordu. Bunlardan biri de sakat bebeklerin zaman geçirilmeden öldürülmesi, böylece evriminin hızlandırılmasıydı. Haeckel’in bir başka fikri cüzzamlıların, kanserliler ile akıl hastalarının acısız bir biçimde öldürülmeleri gerektiğiydi. Eğer bu insanlar öldürülmezlerse topluma yük olmaları kaçınılmazdı.

Ari ırk elde edilmesi adına Almanyada “İnsan Haraları” kurulmasına kadar ileri gidilmiştir. Bu haralarda erkek-kadın ari ırktan Almanlar toplanıp, serbest çiftleşmeye izin veriliyordu. Bu birleşmelerden doğan bebekler devlet gözetimine alınmaktaydı.

Bu akıl almaz işler yürütülürken öte yanda Auschwitz toplama kampında, “ölüm meleği = Azrail” ön-adlı Dr Joseph Mengele ikizler üzerine odaklanarak kendine göre araştırmalar yapmaktaydı. Yaptığı araştırmalar rastgele olup, bilimsel değer taşımıyordu. Oysa üzerinde çalıştığı materyel klonlama bakımından önem taşımaktaydı. Çünkü tek yumurta ikizleri doğal klonlardır.

O tarihlerde Nazilerin Ari Irk için gereksinme duyabilecekleri araştırma ile uygulama klonlama olmalıydı. Ne var ki klonlama, hem o sırada daha emekleme durumundaydı [*]; hem de Dr. Mengele bilim adamı kafası taşımıyordu. Bu yüzden de çevresinde olan biten bilimsel atılımlardan habersiz görünmekteydi.

Oysa bu konuda yapılan öncü araştırmalar Dr. Mengele’ nin kendi yurdu olan Almanyada yürütülüyordu. Kendisine üstlerince böyle bir görev de verilmemişti. Bu yüzden Dr. Mengele de içindeki canavarca duygulardan yola çıkarak Auschwitz’ te aklına estiği gibi hiç bir bilimsel değer taşımıyan sözüm ona tıbbi deneyler yapmıştr. Bu deneylerden bir sonuç ta alınamamıştır.

Buna karşılık Dr. Sigmund Rascher bir doktor olduğu gibi, havacı bir yüzbaşıydı. Hipotermi ile yüksek rakım deneylerinin de içinde olduğu bir çok “askeri tıbbi deneyler”i Dachau’ da gerçekleştirmeyle görevliydi (bu deneylerde 300 kişi ölmüştür). Dr. Racher’ e bu görev üstü Heinrich Himmler’ ce verilmişti. Amaç Luftwaffe (III. Reich Hava Ordusu) pilotlarının kuzey kutpuna yakın bölgelerdeki görevleri sırasında karşılaşacakları koşulları araştırmaktı. Araştırmada uygulanan yöntem insanlık ile tıbbi etik dışı canavarca bir yöntem olmasına karşılık, alınan sonuçlar bir tıbbi toplantıda sunulabilecek düzeydeydi [**]

Ne var ki o sıralar Naziler klonlama tekniklerini bilemiyorlar, bunları uygulayamıyorlardı. Eğer bunu başarabilseydiler, savaşın sonunda dünyanın başına bir çok klonlanmış insandan oluşan bir gaileyi yüklemiş olacaklardı. Yaratılan klonlanmış insan sayısının ne olacağını şimdi çıkarımsama olanağı yoktur. Ama eline böyle bir fırsat geçen, etik kaygılardan uzak Nazilerin neler yapabileceğini de herhalde bilebilme olanağı vardır. Böyle bir sonuca varılmadığı için insanlık ne kadar şükretse azdır.

—————————————————–

[*] İlk kez, Leipzig Üniversitesinden Hans Adolph Eduard Dreisch deniz kirpikleriyle yaptığı deneylerde erken dönemdeki bir deniz kirpisi embriyosunun blastomerlerini bir birinden ayırarak “Blastomere Separation” yöntemini buldu. Blastomere Seperation yönteminde döllenmiş yumurtanın besi ortamında 4-8 hücreli blastomer aşamasına kadar bölünmesine izin verilmektedir. Daha sonraları, blastomer aşamasına gelen bu 8 hücreli yapıdaki her bir hücre alınarak bir blastosit oluşturulmakta, sanki yeni döllenmiş zigot gibi taşıyıcı anneye aktarılarak genetik olarak birbirinin aynısı klonlar meydana getirilmektedir.

1902 de Hans Speamann aynı yöntemi kullanarak semender blastomerlerini ayırdı. Her blastomerden yeni bir semender oluştu. Bu yöntemin keşfiyle klonlamanın temeli atılmış oldu.

1938 de Hans Speamann, fantastik bir deney olarak tanımladığı, oysa klonlama diyebileceğimiz bir deneyde geç evredeki bir embriyonun çekirdeği çıkarılarak çekirdeği olmayan bir yumurtaya aktarıyordu. Speamann 1938 yılında yayınladığı “Embrionic Development and Induction” adlı kitabında bu deneyi fantastik olarak nitelendiriyordu. Bu deney 1952 yılında gerçekleştirilmiştir.

[**] Gerçekten de Dr. Racscher donma deneylerinin sonuçlarını 1942 de bir tıbbi konferansta “Deniz ve Kış Yüzünden karşılaşılan Tıbbi Problemler” başlığı altında açıklamıştır. Bu deneylere Prof. Dr. Finke ile Prof. Dr. Holzloehner de katıldılar. Her ikisi de Keil Üniversitesi öğretim üyeleriydi.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>