HUKUK DEVLETİ…

demokrasi_guclerayriligi.jpg

“Hukukçular hala hukukun tanımını aramaktadırlar
Immanuel Kant
(1724 – 1804)

Hukuk sözcüğü Osmanlıcada hakkın çoğulu, haklar anlamını taşır. Osmanlıcada diyoruz, çünkü Arapçada hakkın çoğulu “ah’kak” sözcüğüdür. Haklardan söz edildiğinden, bu tek sözcük bile kendi içinde hukuk için bir tür tanım içermiş oluyor.

Hukuk için değişik tanımlar yapılmıştır. Bunlardan birkaçı şöyle :

“Toplum yaşamını düzenlemek icin, uygulanması devlet tarafindan yaptırıma bağlanmış kurallar biçimidir.”

“Hukuk, insan davranışlarını değerlendiren, çıkar çatışmalarına çözüm getiren kurallardan, normlardan meydana gelen bir sistem, bir bütündür.”

“Belirli bir zamanda belirli bir toplumdaki ilişkileri düzenleyen ve uyulması devlet zoruna (müeyyide) bağlanmış kurallar bütünüdür.”

Nasıl bir kişinin hakları, başka birinin haklarının başladığı yerde biterse, devletin de hakları bireylerin haklarının başladığı yerde sona ermelidir. Bu ilkeden yola çıkılarak hukuk devleti için şu tanım yapılmıştır :

“Tüm etkinliklerinde hukukun üstünlüğü ilkesi ile yargı denetimine bağlı kalan devlet, hukuk devletidir.”

Hukuktan, devletin bir niteliği olarak söz edilmesi çok eski yıllara kadar gider. Hukuk devleti kavramı Platon ile Aristoteles’ten bu yana hukuk felsefesinde önemli bir yer tutmuştur. Bu kavram ortaçağda devlet örgütünün işlemesine ilişkin önlemlerden çok, toplumsal sözleşme ilkesine dayanıyordu. Buna göre hükümdar söz verdiği yükümlülükleri yerine getirmezse, yönetilenlerde ona itaat borcundan kurtulmuş sayılırdı. İngiltere’deki (dahası dünyadaki) ilk anayasal belge olan Magna Carta’da (1215) yer alan direnme hakkı da kaynağını bu anlayıştan alıyordu.

Daha sonra Locke ile Montesquieu’nün ortaya attığı kuvvetler ayrılığı ilkesiyle genişleyerek daha büyük bir önem kazandı. 1787 ABD Anayasası’na da yansıyan ‘’doğal haklar’’ kuramı ile ‘’insan hakları’’ anlayışı, hukuk devleti düşüncesine yeni boyutlar getirdi.

Bu gelişimin yarattığı birikim 19. yüzyıldan başlayarak, özellikle Alman hukuk öğretisinin sağlam temellere dayandırılmasını sağladı. Devletin amacının yurttaşlarının özgürlüğünü, eşitliğini ile hukukun egemenliğini güvence altına almak olduğunu savunan Kantçı devlet felsefesine dayanan Alman öğretisi, ‘’hukuk devleti’’ (Rechtsstaat) deyimini ‘’polis devleti’’ (Polizeistaat) kavramının karşıtı olarak kullandı.

Yapıtlarında ‘’hukuk devleti’’ deyimine ilk kez yer veren Rudolf von Mohl’ dür. Hukuk devleti kavramına çeşitli anlamlar veren Stahl ile Bahr gibi Alman hukukçulardan sonra günümüzde geçerli olan hukuk devleti görüşüne en yakın tanımı Rudolf von Gneist ortaya koydu. Buna göre hukuk devletinin güvence altına alınması için anayasada kamu hak ile özgürlüklerinin düzenlenmiş olması yeterli değildir. Bunların uygulamada değer kazanabilmesi için her şeyden önce devletin en etkin organı olan idarenin, özel bir yargı sistemince (idari yargı) sıkı bir biçimde denetlenmesi gerekir.

Günümüzde gelişmiş hukuk sistemlerinde, özellikle kara Avrupa’sı hukukunda ortak bir hukuk kavramı ve kurumu olan hukuk devletinin şu öğelerden oluştuğu kabul edilmektedir :

● Yasallık ilkesi

● Kuvvetler ayrılığı ilkesi

● Temel hak ve özgürlüklerin korunması ilkesi

● Hukuk güvenliği ilkesi

● İdarenin yargısal denetime bağlı olması ilkesi

Türkiye’de hukuk devleti kavramı ilk kez idari hukuku bilgini Sıddık Sami Onar’ın İdare Hukuku (1938) adlı yapıtında yer aldı.

1961 Anayasası hukuk devleti deyimini devletin nitelikleri arasına sokan ilk Türk Anayasası oldu. 1982 Anayasası da 2. maddesinde hukuk devleti deyimine yer verir.

Ancak 1982 Anayasası hukuk devleti ilkesini kabul etmiş olmakla birlikte, özellikle temel hak ile özgürlüklere aşırı sınırlamalar getirmiştir. Ayrıca idarenin bazı işlemlerini yargı denetimi dışında tuttuğundan çağdaş hukuk devleti anlayışından farklı bir anlayışı yansıtır.

Bir ülkede hukuk yönünden her şey kitabına uygun, hukuk devleti görünümünde olabilir. Ama gene aynı ülkede ayak direyerek, hukukun omurgası olan Usûl Hukuku Kuralları sürekli yanlış uygulanıyorsa, orada hukuk devletinin varlığından söz etme olanağı yoktur.

Sanırım ki, bizim kendimizi bu konuda irdelememiz gerekir. Çünkü gündemde olan gerçek dert budur.

Durum media ile internette çeşitli tanımlarla anlatılıyor. Ama hiç kimse, bunların USUL HUKUKU KURALLARInda yapılan yanlışlar olduğundan söz etmiyor. Oysa sürekli olarak yapılmakta olan budur.

[Bazı alıntılarla telif edilmiştir]

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>