ÖZÖĞRENİMLİ ya da AUTODİDACTE Olmak!?…

Kuzeyden_gunes.jpg

“Yaşamımda edindiğim en büyük bilgi şudur :
Kendi kendine yardım etmeyi bilmeyene hiç kimse yardım etmez.”

Johann Heinrich Pestalozzi (İsviçreli eğitim reformcusu)

Autodidacte sözcüğü Fransızca olup, kendi kendini eğiten (ya da yetiştiren) kimse anlamını taşır. Etimolojik olarak, Eski Grekçeden αὐτός au̍tós (« kendisi ») ile διδάσχειν didaschein (« öğretmek, okutmak ») geldiğini görüyoruz. Bu bakımdan sözcüğün Türkçe karşılığı olarak bulunmuş olan özöğrenimli sözcüğü tam yerini bulmuştur.

İnsanoğlu dünyaya geldikten kısa bir süre sonra, çevresiyle kurduğu ilişkiyle kendi kendine öğrenmeye başlar. Oyuncaklarla oynamak, dahası onları kırıp parçalara ayırarak incelemek te bunun içindedir. Bu yüzden oyuncaklarını kıran küçüğün kınanması çok yanlış bir davranıştır.

Ana diliyle konuşmaya başlayınca da “ne”, “neden”, “niçin”, “nasıl” gibi sorularla öğrenimini ilerletmeye çalışır. Ana-babalar büyük çoğunlukla, özellikle de bizim ülkemizde bu sorulardan sıkılarak ya da bunlara önem vermeyerek, soruyu soran küçüğe yanıt vermez ya da onu sustururlar. Bu aile büyüklerinin kendi eğitimsizliklerine bağlı bir özelliktir. Prochnow şöyle demiştir : “Bir çocuğa önce konuşmayı öğretirsiniz, sonra da susmayı.”

Oysa küçük çocuğun sorduğu sorular çok önemlidir. Kesinlikle aksatmadan, ciddiyetle küçüğü doyuma ulaştırıncaya kadar yanıtlanması gerekir. Eğer sorunun yanıtı bilinemiyorsa, küçüğe “bilmiyorum, öğrenip yarın sana yanıt vereceğim” denmelidir. Gerçekten de araştırıp yanıt bulunup, çocuğa aktarılmalıdır.

Çünkü eğitimin başlangıcı bu soruların içinde yatar. Bunlar kendi kendini eğitmenin başlangıcıdır. Buna aile içi ya da çevresi eğitimi diyoruz. Elbette aile içi eğitim bu kadarla sınırlı değildir. Bu eğitim özellikle 0 – 6 yaş arasında önem kazanır. Çünkü bu yaşlar arasında çocuğun karakteri ile matematik kavramı gelişmektedir. Victor Hugo “Bir kimseyi eğitmek mi istiyorsunuz?… O zaman işe onun anne annesinden başlamalısınız.” sözünü bu yüzden söylemiştir.

O halde özöğrenimli ya da autodidacte olmak insanın doğuştan mayasında vardır denebilir. Gerçi özöğrenimli olmak, dahi olarak dünyaya gelmiş çocukların bir özelliği olarak bilinir. Normal zekalı çocuklar sorularına yanıt alamadıklarında yılgınlık gösterek kendi içlerine çekilirler. Ama dahi olarak doğanlar soruları sorup öğrenmede ayak direyerek, bu huylarını ergin çağa kadar taşırlar. Aradaki ayrım budur.

Özöğrenimli olmanın kaynağında, öğrenme konusunda kendi yöntemini geliştirmiş olmak vardır. Öğrenmek için başkalarının uyguladığı yöntemlere gereksinim yoktur. Dahası başkalalarının uygulayacağı yöntemler bir tür bunalıma yol açabilir. Bu yüzden dahi olarak doğan çocukların eğitimi normal zekalılarla birlikte yapılmamalıdır. Onlara ileri ülkelerde özel eğitim sınıflarında gelişme olanağı tanınmıştır.

Okullar, binlerce yıl boyunca birikmiş bilgiyi bir kaç yıl içinde öğretmek için kurulmuştur. Bilgiler yazılı olarak kitaplarda birikmiş halde bulunur. Ancak bu bilgilerin aktarımı sırasında kullanılan yöntem ya da yöntemler, bütün dünyada yanlışlıklarla doludur. Konu bizim ülkemiz olursa, durum iyice kötü olarak gözükmektedir.

Çünkü bizim eğitim sistemimiz, matematik bile içinde olarak her konuyu ezber öğretmek üzerine kurulmuştur. Bu, bireyin düşünme yetisini yok etmek bir yana, ezber bilginin sık sık yinelenmedikçe unutulup gitmesiyle sonlanır. Demek ki bütün öğrencileri sonunda cahilliğe itmiş oluyoruz. Gerçekte olan da budur. Liselerimizden mezun olmuş kaç kişiye “kültürlü” deme olanağı vardır?… Osmanlı şu sözleri erbere öğrenme için söylemiştir : “Et tekrarü ahsen velev kâne yüz seksen.” Bunun anlamı “yüz seksen kez de olsa yinelemek güzeldir”.

Oysa, bir eğitmen herhangi bir konuyu öğretirken, bazı kilit noktalarının dışındaki bilgiyi öğrencinin kendisinin araştırıp bulmasını sağlamalıdır. Böylece insanın doğuştan malı olan özöğrenim düzeneği kullanılarak bilginin sağlam bir biçimde belleğe yerleşmesi sağlanır. Çünkü bir bilgiyi kendi çabanızla, demek ki araştırıp bularak öğrenmişseniz hiç unutmazsınız. Başkalarından aktarılan bilgi uçup gitmeye mahkumdur.

Eğitimde ezberciliği yeğlemekten vazgeçip, araştırmacı öğrenciler yetiştirdiğimiz gün hem kendimiz, hem de eğittiğimiz yeni kuşaklar ADAM GİBİ ADAM olacaktır. Gerçek budur.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>