Bir IBM Blue Gene/P supercomputer
“Bilgisayar Bilimi bilgisayarlardan öte bir şey değilse, o zaman astronomi de yalnızca teleskoplardan oluşmaktadır.”
Edsger Wybe Dijkstra (Hollandalı bilgisar bilgini)
Son günlerde üzerinde en fazla konuşulan deney insan beyninin işleyişi ile ilgili bir bilgisayar modeli üzerindeki çalışmalar. İsviçre, Lozan’daki Ecole Polytechnique Federale’deki Beyin Akıl Enstitüsü’nden sinirbilimci Henry Markham , son 15 yılını canlı fare beynindeki hücrelerin haritasını çıkartmaya ayırdı. Sonuçta nöron bazında beyin simülasyonunu yarattı. IBM’den aldığı destekle, 100 milyar nöronu olan sanal bir insan beyni yaratmayı umut eden Markham, 2015 yılına kadar bu beyni çalıştırmayı planlıyor. Bu Projeye Mavi Beyin (Blue Brain) adı verilmesinin nedeni IBM’in gelişmiş karmaşık bilgisayarlarının takma adının Büyük Mavi (Big Blue) olması. Çünkü bir farenin beyninin bir bölümü, bunlardan biri olan BlueGene/ L süperbilgisayarında modellenmiş bulunuyor.
IBM de dört Blue Gene projesi geliştirilmiştir : Blue Gene/L, Blue Gene/C, Blue Gene/P, Blue Gene/Q. Birer bilgisayar mühendisliği harikası olan bu bilgisayarlar çok hızlı olup, 500 TFLOPS (teraFLOPS) hızında çalışmaktadırlar. Demek ki, Saniyede 22 trilyon operasyonu işleyebilecek kapasitededirler.
bu bilgisayarların birinden (BlueGene/L) yararlanan Markham, “neokortikal kolon” modeli yaratmayı başardı. “Beynin mikrodevresini üretmeyi başardık” diye konuşan Markham, “Bundan sonra yapacağımız tek şey bu modelin ölçeğini büyütmek” diyor.
Blue Brain ekibi başarılı olursa, bilim adamları ilk kez insan beyninin anlamlı fiziksel bir modeline sahip olacaklar. Bu aşamada şu soruya yanıt aranacak: “Beynin tüm işlevlerine sahip sanal bir beyin kendi düşüncelerini yaratacak yeteneğe sahip olabilecek mi?”. Markham bu konuda henüz kesin bir şey söyleyemiyor. Ancak Blue Brain’in kendi kararlarını vermesini bekliyor. Bunun da “bilinç”in yaratılması anlamına geldiğine işaret eden Markham, “Tüm beyni inşa ettiğimiz zaman, eğer bilinç ortaya çıkarsa, bilinci sistematik olarak inceleme şansını elde edeceğiz” diyor.
Daha önce bu konuda ne kadar ileri gidileceğini Carnegie Mellon Üniversitesi Robotik Enstitüsünden Prof. Hans Moravec belirtmektedir. Bu bilim adamına göre 2050 yılına kadar insanın zihin gücüne sahip akıllı robotların varolabileceği, bunların yönetime bile el koyabilecekleri kaçınılmaz bir sonuçtur.
Daha da ilginç bir yorum British Telecom’un gelecek öngörülerinde bulunan “futurology” biriminin başkanı Ian Pearson’ dan gelmiş bulunuyor. O’na göre 21 inci yüzyılın ortalarına doğru insan zihninin super bilgisayarlara indirilebileceği (download) bir gerçektir. Pearson’un The Observer gazetesine yaptığı açıklamaya göre yakın gelecekte bilgisayarlar da bilinç ile duyulara sahip olacak. Bu teknolojinin ucuzlayıp yaygınlaşması 2075 – 2080 yıllarında olacaktır.
Ama öyle görünüyor ki yapay zeka’ nın ortaya çıkmasına bu çıkarımsamaların söylediği tarihten çok önce tanık olabileceğiz. Çünkü Markham 2015 yılına kadar bu beyni çalıştırmayı planladığını söylüyor.
Böylesi bir gelişim insanlık için büyük tehlike oluşturacaktır. Çıkarımsamalara göre on üzerinden sekiz oranında bir değerdir bu tehlike olasılığı. Neden insanlık için bir tehditten söz ediyoruz? Çünkü yaratılan akıllı robotlarda belki üstün bir zeka bulunacaktır, ama insanda var olan duygu ile buna bağlı sağ duyu, hoşgörü, affedebilme özelliği ile harmanlanmamış kupkuru bir zeka olacaktır bu. Sadece zekası olan bir varlık; karakter yönü hiç yok, tümüyle boş… Robotlar bu durumlarıyla yönetimi de ele geçireceklerse insanlık için yıkıma neden olalacaklardır.
Pearson’un dediği gibi zekanın yanı sıra bilinç ile duyulara da sahip olacaklarsa daha tehlikeli olacaklar demektir. Burada sözü edilen duygular değil duyular, demek ki görme işitme gibi duyulardır. Tanrıya yakaralım ki insanoğlu, Frankeshtein canavarına benzeyen ama ondan binlerce kat daha tehlikeli olabilecek robot “ucubeler = monsters” yaratmasın. Sanal zekalar hep insan denetimi ile yönetiminde olsun. İnsanoğlu her zaman efendi konumunda bulunsun.
Bunu neden söylüyoruz? Çünkü görme, işitme, dokunma, koklama, tat alma duyularından hiç birine sahip olmayan bir kişide zekadan söz etme olanağı yoktur. Demek ki beş duyu olmayınca zeka da olamaz. Bizler zekamızı oluşturmak için kesinlikle beş duyumuza bağımlıyız. Bize beş duyu bu yüzden verilmiştir. Bir bilgisara insan zekası verilecekse herşeyden önce ona beş duyu özelliğini kazandırmak gerekir. Bunlar olmayınca, ne yapılırsa yapılsın bilgisayar insan zekası düzeyine ulaştırılamaz. Oysa Pearson (dahası Markham) bilgisayarların duyu ile bilince sahip olacağını söylemektedir. Biz şimdiye kadar bu açık gerçeğin akıllara gelmediği düşüncesiyle avunmaktaydık. İşte bizi endişeye düşüren özellik bu olmuştur. Demek ki konu üzerinde akıl yoranlar en önemli gerçeği artık görür olmuşlardır. Bizce çok tehlikeli bir gidiştir bu. Dahası, yol yakınken hemen önlenmelidir.
Daha once de, nükleer bombalar, biyolojik + kimyasal silahlar gibi kitle yoketme araçları bulunup geliştirilmişti. Sonradan bunların yaygınlaşmasının insanlığı, dahası gezegenimizdeki bütün canlı yaratıkları, yok olma tehlikesiyle karşılaştırdığı için önlemeye, hiç değilse kısıtlamaya çabalayıp duruyoruz. Bu sonucu onları keşfetmeden kestirip, daha o zamandan önlem almamız gerekmezmiydi?… Öyle görülüyor ki icadetme heyecanı aklın önüne geçmiştir
Yaratıcı olmaya, buluşlar yapmaya bir diyeceğimiz olamaz. Ama yapılan buluşlar “Bindiği dalı kesme” niteliğinde tehlikeli olursa, gene zekamızı kullanarak bunlardan anında vazgeçmeyi bilmemiz gerekir. Büyüklerimizin dediği gibi “sonradan gelen pişmanlık hiç bir işe yaramaz”. Olumlu yönde çalışan insan zekası önceden önlem almayı bilmelidir. İşin doğrusu da budur.
Bu konudaki olumsuz düşüncelerimizde yalnız değiliz. S.U.N. microsystems ortaklığının baş kurucusu olup bu kuruluşta bilgisayar alanında bir çok yeni buluş yanında ünlü JAVA bilgisayar proglama dilini geliştirip kullanıma sunan TCP/IP sisteminin fikir babası bilgisayar bilgini William N. Joy (kısaca Bill Joy) da bu konuda bizim gibi düşünmektedir Düşüncelerini Wired adlı dergide yayınladığı “Why the future doesn’t need us = Gelecek bize neden gereksinim duymaz” başlıklı, 11 sayfalık makalesinde etrafıyla anlatmıştır.
Mavi Beyin projesinin sonuçlarından yararlanarak beyin odaklı hastalıkların incelenmesi ise çok ayrı bir konu olup, başka bir makalede incelenmesi gerekir!…
mecazen soruyorum; omuzumuzdaki iki melekten biri yapay zeka olabilirmi yoksa.
Yalanlar, suçlar, vs, vs, yani her günahımız önümüzdeki 20 yıl sonra kayıtlı olacak.
Bugün son sürat giden görsel, işitsel, yani duyusal teknolojilerin hepsi Yapay Zekanın altyapısı olacak. Bu süreci durdurmak yavaşlatmak imkansız.
Hazırmıyız hatasız yönetimlere, hata üreten kullar olarak. Galiba hazır değiliz ama geliyor yapay zeka. Biz kurtarsakta çocuklarımız Yapay Zeka için geleceğin suçluları ve Yapay Zeka için belkide gereksiz fazlalık.
ideal yurttaş, ideal insan nasıl olunur çalışşak iyi olur. çünkü, Tanrının dünyadaki kırbacı artık Y.Zeka olacak.aö.