
“La vie est une longue maladie mortelle = Yaşam uzun bir öldürücü hastalıktır”
Ölümünün üzerinden otuz üç yıl geçmesine karşın dünyada opera denilince ilk akla gelen isimdir Maria Callas. Öyle ki opera sanatıyla pek ilgili olmayan insanların bile onun adını en azından bir kez duymuşlukları vardır. Maria Callas’ı bu derece popüler hale getiren, ölümünün ardından bile popülaritesini korumasını sağlayan birçok etken var : Bunların başında sahip olduğu geniş ses aralığı, sesinin dramatik tınısı ile teatral yeteneği geliyor. Çarpıcı (Sansasyonel) olarak adlandırılabilecek yaşamının da bu tanınmışlığa kesinlikle katkısı var.
Gerçek adı Maria Kalogeropuolos olan Maria Callas; Yunan asıllı Amerikalı bir ailenin kızı olarak 1923 yılında Amerika’da dünyaya geliyor. 13 yaşındayken ailesiyle birlikte ana vatanı Yunanistan’a göç ediyor. Atina konservatuvarında o dönemin ünlü eğitmenlerinden soprano Elvira de Hidalgo’nun öğrencisi olarak opera eğitimi almaya başlıyor. İlk kez 15 yaşındayken solist olarak opera sahnesine çıkan Callas’ın seslendirdiği ilk rol; Pietro Mascagni’nin Cavalleria Rusticana operasındaki Santuzza rolü oluyor. Fotoğraflarında son derece zarif, hoş bir hanım olarak gördüğümüz Callas, ilk gençlik yıllarında son derece kilolu bir soprano. Sonradan fazla kilolarından kurtulmak için sıkı bir diyete girerek yaklaşık 60 kilo veriyor. Herkesin hayranlıkla baktığı incecik bir hanım oluveriyor.
İlk evliliğini Giovanni Battista Menegini isimli zengin bir İtalyan işadamıyla yapan Callas, eşinin de desteğiyle opera sahnelerinde gerçek bir yıldız olarak parlamaya başlıyor. Herkeste olmayacak geniş ses aralığıyla hem soprano hem de mezzo-soprano sesleri için yazılan rolleri büyük bir başarıyla seslendiriyor. Bunun böyle bir tümceyle yazıldığına bakıp ta kolay birşey sanmayalım; zira bilindiği kadarıyla Callas dışında hiçbir solistin başarabildiği birşey değil bu: En tiz kadın sesi olan kolaratur soprano için yazılan Lucia Di Lammermoor rolü ile mezzo-soprano için yazılmış olan Carmen rolünü aynı başarıyla yorumlanmış olmasına, bu yapıtların onun ağzından her dinlenişinde şaşkınlıkla ile hayranlıkla bakmaktan kendinizi alamazsınız.
Eşinden ayrılıp Yunanlı armatör Aristotle Onasis ile yaşamaya başladıktan sonra kariyerini savsaklayan Callas, Onasis’in kendisini terketmesinden sonra iyice bunalıma giriyor. Bir daha kesinlikle eski parlak günlerine geri dönemiyor. Son dönemleri mutsuzluklar ile bunalımlarla geçen yaşamı 1977 yılında Paris’de son buluyor.
[Kaynak : LastFm]