
“Kötüler kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar.”
Tolstoy
George Orwell 1984 başlıklı romanını, 1947 – 1948 yıllarında veremle boğuştuğu sırada yazdı. Yapıt 1949 da yayınlandı. Kitabın özgün başlığı “Avrupadaki Son Adam” olmasına karşın yayımcısınca, satış kaygısıyla “1984″ olarak değiştirilmiştir.
Başlık ne olursa olsun, romanın konusu despotizmin (zorbalık) egemen olduğu bir dünyayı betimler. Bu ütopyaya göre, dünya eşit güce sahip üç bloka ayrılmıştır. Yönetenler tek egemen güçtür. İnsanlar yöneticilerin korkusu ile sinmiş, özgürlükler kaldırılmış, ahlâki, insani duygular yok edilmiş, düşünme ile düşündüğünü söyleme yasaklanmış, yaşam tüm güzelliklerini yitirmiştir. Hiç kimse birbirine güvenememektedir. Çoğu kişiler casustur. En yakınlarını yönetime gammazlama bir ödev haline getirilmiştir. Bireylerin kişilikleri tamamen silinmiştir.
Orwel bu yapıtında, gelecek üzerine korkularını dile getirmiştir. İnsanları, modern dünyayı etkileyebilecek sorunlar üzerinde düşünmeye yöneltmek istemiştir.
Romanın kahramanı Winston Smith dünyanın ayrıldığı üç devletten Okyanusyada yaşar. Doğruluk Bakanlığında görevli olup, işi kendisine verilen yeni bilgilere göre tarihi değiştirmektir (tahrif). Doğruluk Bakanlığının ilke ile kuralları şu sözlerle anlatılmaktadır : “SAVAŞ BARIŞTIR. ÖZGÜRLÜK KÖLELİKTİR. BİLGİSİZLİK KUVVETTİR.” . Bu doğrultuda sürekli olarak ülkenin uzak bir sınırında savaş olduğu bilgisi verilmekte, savaş hiç sonlanmamaktadır.
Ülkede her evin bütün bölümlerinde “tele-screen” denen, çift yönlü çalışan televizyon bulundurulması zorunludur. Bu yolla herkes, en mahrem konularda bile, devletçe 24 saat boyunca izlenmektedir. Televizyon yayını dışında ekranda şu yazı görülmektedir : “BÜYÜK AĞABEY SENİ İZLİYOR!…”.
Ülkede “Düşünce Polisi” bulunmakta, bütün vatandaşların, devletçe zararlı görülen düşüncelerini izleyip, yakakalamaktadır. Devlet cinselliği de yasaklamıştır.
Bu yapıtıyla George Orwell, Bir vakitler Jules Verne’ nin teknoloji konusunda yaptığı gibi, siyasal açıdan kehanet yapmışa benziyor!…
Neden mi?…
Bu günlerde internette “Dailymotion” adlı sayfada verilen bir video gösterisi dolanıp duruyor. Bu videoda dünyanın gelecekteki siyasal durumu irdeleniyor. “Yasaklanmadan önce herkesin izlemesi” öneriliyor
Videoda izlediğimize göre, ABD Başkanı Mr. Bush, Kanada ile Meksikayla yaptığı gizli anlaşmalarla hudutları kaldırmış bulunuyor. Durumdan ne ABD halkının, ne de ABD Kongresinin haberi var!… Bu çok gizli bir anlaşma. Buna göre ilerde bu üç devlet birleşerek Kuzey Amerika Birliğini kuracak. Para birimleri de ABD doları, Meksika pezosu, Kanada doları yerine AMERO olacak.
Buna benzeyerek Afrika ile Asya birlikleri kurulacak. Avrupa Birliği zaten kurulmuş durumda… Bundan bir adım ötesi bu birliklerin hepsinin birleşip tek bir “Dünya Devleti” kurulması. Demek ki sonunda dünyada tek devlet, tek yönetim merkezi, tek yönetici ya da yöneticiler grubu, tek banka, tek bayrak olacak.
Bu konu için 60 yıldır uğraş verilmektedir.
Dünyaya asıl eğemen olup, kararları alanların çok büyük sermaye sahibi ortaklıklar olduğu vurgulandıktan sonra, bunların katılımcılarından biri olan Nicholas Rockefeller‘ in ağzından şunlar anlatılıyor :
“Bu günkü günde insanlar terörle savaş konusunda aldatılıyorlar. Hiç var olmayan bir düşmanı mağara mağara arama zorunda bırakılıyorlar. Bu savaş kazanılamaz. Çünkü düşman yok. Bu bahaneyle insanların aklı karıştırılarak bir takım atılımlar yapılıyor. Afganistan ile Irak’ a girilmiştir. Sıra Schavez’ de. Asıl amacın gizlenip, insanların zihnini başka şeylerle oyalama işini de medya yapıyor. Bu işte insanların hiç değeri yoktur. Biz kendimiz ile ailemizi düşünelim. gerisi boştur. 11 Eylül, Iraka saldırı birer yalandı. Şimdi de İran için bir yalan uyduruluyor.
Asıl amaç bütün insanlara RFID mikro çipinin takılmasıdır. Böylelikle herkesin varlığı ile neler yaptığı anında izlenecek. Belli çizgiden ayrılan olursa onun çipi kapatılacaktır. Böylece toplum dışında kalıp, perişan olacaktır.”
Bu RFID çipleri halen bütün ABD pasaportlarına uygulanmıştır. Yakında bütün vatandaşlara bu çipleri taşıyan akıllı kimlik kartları da verilecektir.
Sözünü ettiğimiz videodan öğrendiklerimiz bunlar.
Lakin tek bir dünya devleti sonucunu sağlamak için bir kuruluşa gerek vardır. Deniliyorsa?… Bu kuruluş ta hazırdır. Adı “aydınlatılmışlar” anlamına gelen ILLUMINATI.
ILLUMLNATI, 1776 yılında Almanya’nın Münih kentinde, Adam Weishaupt isimli Kabbalacı bir Hukuk Profesörü ile Baron von Knigge ile diğerlerinin yardımıyla kurulan gizli topluluktur.
Topluluğun kuruluş amacı cehaletle, baskıcılıkla, kilisenin dogmalarıyla mücadele etmekti. Her ne kadar asıl amaç, aydınlanarak dinsel dogmalardan uzak, hür düşünce ile Newtoncu pozitif bilimin önünü açmak idiyse de, gizli siyasi amaçları olduğu öne sürülerek dünya siyaset tarihinin belki de zaman içerisinde üzerine en fazla komplo teorisi üretilmiş topluluğu halini almıştır.
22 Haziran 1784′te tüm Bavyera’da Masonluk ile birlikte Illuminati de, gizli siyasi amaçları olduğu öne sürülerek yasaklanmıştı. Masonluğun, tarih boyunca kendisine yönelen tüm baskı ile yasaklamaların altından hiçbir zarar almadan çıkması gibi yine zararsız çıktığı bu süre Illuminati’ye pek yaramamış, büyük ölçüde güc ile varlığını yitirmişti.
19. yüzyılın başlarında ünlü Alman filozof Hegel’in katılımıyla canlanan, eski parlak günlerine dönen Illuminati, bu yıllarda, bir yandan üyesi olan Hegel’in tez-antitez kuramlarıyla Yeni Dünya Düzeni düşüncesinin geliştiği bir topluluk haline gelmişti. Dünya üzerindeki çeşitli toplulukları etkileyen bu düşüncenin mirasçıları bugün halen çalışmalarını sürdürüyor olsalar da, Illuminati varlığını tamamlamıştır.
Bu gerçek ILLUMINATI’nin bir tanımıydı. Bir de fictive Illuminati var.
Yazar Texe Marrs, Süper zenginlerin yönettiği bir Dünya Komplosu’ndan söz ettiği kitabında, dünyaya hakim olan bu güce “Illuminati” adını uygun görmüş. Kitabın satırları arasına gömüldükçe, sayfalar arasında ilerledikçe inanması güç savlarla karşılaşıyorsunuz.
Dünyayı 10 kişi yönetiyor. Bu 10 kişinin 300 kadar alt kadrosu verilen emirleri uyguluyorlar. ILLUMINATI adı verilen bu tarikatin ya da örgütün hedef başkenti Kudüs olan tek bir dünya devleti kurmak.
Bugüne kadar çeşitli komplo kuramları içeren bir çok kitap yayınlandı. İlluminati, bu alanda yayınlanan hiçbir yapıta benzemiyor. Kitaptaki savlar o kadar ilginç ki, neye inanıp, neye inanamayacağınızı şaşırıyorsunuz. İlluminati, 1575′te ispanya’da bulunan, özellikle ruhani kudret sahibi olduklarını söyleyen bir dini parti ya da bu partinin üyelerine verilen isim.
Yazara göre, dünyayı kendilerine “bilge adamlar” adını veren, 10 kişi yönetiyor. İlluminati’nin güç şebekesi, dünyanın en güçlü kişilerinden, yatırımcılarından, şirket başkanlarından ve siyasilerden oluşuyor. ‘İç çember’ denilen en tepedeki 10 kişiye bağlı 300 kişi ise onların alt kadrosunda yer alıyor ve talimatlarını yerine getiriyorlar.
10 kişilik ‘bilge adamlar’ grubunda Fransa’dan üç, ABD’den iki, Kanada, Avusturya, İngiltere, İspanya ve Güney Afrika’dan birer üye bulunuyor. Yazar, burada Fransa’nın üç üyelikle ilk sırada yer almasının yanıltıcı olduğunu, Kanada’nın bir üyesinin de ABD’nin üçüncü adamını tamamladığını belirtiyor.
Hedef tek dünya devleti kurmak.
Bütün bunlarda bir paranoyya kokusu sezmemeye olanak yok. Tek bir dünya devletinin varlığını düşünüp, gerçekleştirmeye çalışmanın tutarsız olduğu açık bir gerçektir.
Çünkü;
● Bu güne kadar gelen tarihten de bilindiği gibi, büyük imparatorlukların yıkılıp parçalara bölünmesinin başlıca nedenlerinden biri, belki de en önemlisi, bunların aşırı büyüyüp, genişlemeleridir. Tarih bunu bize bir çok kez göstermiştir. İmparatorluklarının büyüme sürecinde sanki dengeyi bozan bir büyüklük sınırı vardır. Bu sınıra ulaşan imparatorluk yıkılır. Yerinde bir çok yeni devlet doğar.
Bu yüzden tek dünya devleti, daha bu niteliği alamadan dağılıp gidecektir. Eğer varsa, bu fikir üzerinde çalışanlar da şaşırıp, bakakalacaklardır. Bunların tarihten haberi olmaması gerekiyor. Zira haberleri olsaydı böyle bir fikri akıllarına getirmez, yapacakları “habaset” i başka kanallara aktarırlardı
● Ayrıca, totaliter devletler halk üzerine uyguladıkları her türlü baskıyı, savaşa dayandırırlar. Bu ekonominin de canlı kalmasını sağlar. George Orwell, bu bakımdan ayrıntıyı çok güzel yakalayabilmiştir. Çünkü o yapıtında dünya yüzünde üç büyük totaliter devlet kaldığını, bunların da sürekli savaş içinde oldukları ya da buna etrafı inandırdıklarını anlatmakta…
Tek devlet, tek ordu olunca savaş ta olamayacağından, böyle bir toplumda halkın korkusunu uyanık tutma olanağı olmayacaktır. Sürekli barış olması thanatos içgüdüsüne aykırı düşeceğinden, devleti yönetenleri zor duruma düşürecektir. Çünkü halk, bu içgüdü doğrultusunda yönetime baş kaldırıp, onunla savaşacaklardır. Bu biçimde bir çok yerde birden patlayan isyanlar bastırılamaz hale gelir. Ülke bölünür.
O zaman geriye para-babalarının ardında bulunduğu güçlerin elinde, tıpkı vahşi hayvanları izlemede olduğu gibi, insanlara da inplantable microchip uygulaması kalıyor. Bu başarılabilir bir proje olabilir. Böylece bütün insanlar, uydu üzerinden denetim altına alınacaktır. Aslında ülkemiz de içinde olarak bir çok ülkede ilk aşaması, kimlikler ile pasaportların chiplenmesiyle yürürlüğe konmuş ya da konmak üzeredir.
Bu yüzden “insanlığı kâbus dolu, kara günler beklemektedir” diyebiliriz.
İnsan egosu insan kanıyla beslendiği sürece bu komplo teorileri de gerçeğe yakın görünüyor.
“Tek devlet, tek ordu olunca savaş ta olamayacağından, böyle bir toplumda halkın korkusunu uyanık tutma olanağı olmayacaktır. Sürekli barış olması thanatos içgüdüsüne aykırı düşeceğinden, devleti yönetenleri zor duruma düşürecektir. Çünkü halk, bu içgüdü doğrultusunda yönetime baş kaldırıp, onunla savaşacaklardır. Bu biçimde bir çok yerde birden patlayan isyanlar bastırılamaz hale gelir. Ülke bölünür.” demişsiniz doğrudur.
Lakin “tek” devlet distopyasının mimarları da “sahte uzaylı saldırısı” planlıyorlar.