“İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye ulaşamaz.”
Albert EINSTEIN
Yaşamımız boyunca yaşadığımız bazı olaylara şaşıp ya da kızarak “bu ancak bizde olabilir, batıda böyle bir şeye rastlayabilir misiniz?… Çünkü onlarda yerleşmiş bir sistem (=düzen) var” dediğimiz olmuştur.
İşlerin düzgün yürümesinde dayanak olan bu sistem ya da düzen nedir?…
Türk Dil Kurumu Söziüğüne göre sistem : “Bir sonuç elde etmeye yarayan yöntemler kümesidir”
Vikipedi’ye baktığımızda, sistem için şu tanımı görüyoruz : “Sistem ya da düzenek, birbiriyle etkileşen ya da ilişkili olan, bir bütün oluşturan cisim ya da varlıkların, ki bunlar soyut veya somut olabilirler, bileşkesidir.”
Gene aynı kaynağa göre : “Sistem, davranış ya da örgütlenmeyi belirleyen kurallara da değinebilir. Yasalar insan sosyal davranışlarını belirleyen bir sistemdir. Gramer, dil kullanımını belirleyen bir sistemdir. Kladistik canlılar arasındaki evrimsel ilişkileri birbirlerine olan benzerliklerine bağlı olarak sınıflandıran bir sistemdir. Sistem kurallar bütünüdür.Bir organizasyonun olumlu sonuçlandırılması için zaman içinde elde edilen deneyimlerin birikimiyle oluşmuş bilgi kümelerinin gereksinim duyulan alanda kullanılmasıdır.”
Evrende var olup, en kusursuz olarak işleyen sistem, canlı cansız bütün doğayı ilgilendiren “doğa yasaları” dediğimiz düzendir. Çünkü Tanrı tarafından konulmuş kuralları içerir. Biz bunların küçük bir bölümünün ne olduğunu ancak bilebiliyoruz.
Yukardaki sözleri en kusursuz işleyen bir sisteme örnek olması için verdik. Ama bizim konumuz insanlarca konulmuş olup, toplumların genel davranış biçimlerini belirleyen sistemlerdir. İyi işleyenleri olduğu gibi, toplumu karmaşaya doğru götürebilecek olanları da vardır. Çünkü insanların akıllarınca ortaya konulmuşlardır. Bu yüzden de bazı sakatlıkları barındırmaları doğaldır.
Çoğu kez iyi işlemeyen bir sistemi değiştirmek içimizden gelir. Bunu yeğinlikle yürekten isteriz. Ne var ki bunu gerçekleştirebilmek, düşünmek ya da söylemek kadar kolay değildir.
Bakınız neden?…
Bir deli deli akan ırmağın kenarında olduğunuzu düşünün. Bu ırmağın taşkınlıklarını önlemek için, yatağını düzenlemeyi, üstüne bir baraj yapmayı, köprülerle geçit sağlamayı düşünebilirsiniz. Ama bulunduğunuz yerde bunları yapmaya olanağınız yoktur.
O zaman ırmağın içine girip işi başarmayı düşünüp ırmağa atlarsınız. Ama bu kez azgın ırmağın sularına kapılıp, ya yaşamınızı yitirirsiniz ya da ırmağın sularına kapılıp, hiç bir şey yapamadan sürüklenir gidersiniz.
İnsan yaşamında buna en iyi örnek, Mustafa Kemal ATATÜRK ile şehzadeliği sırasında Vahidettin arasındaki ilşki gösterilebilir.
Vahidettin (VI Mehmet)‘in şehzadeliği sırasında Atatürk onun yaverliğine atanmıştı. Birlikte Avrupaya yolculukları bile vardır. Bu yaverlik günlerinde Atatürk ile Vahidettin‘nin fikirleri birbirlerine çok yakın idi. Durumun böyle olduğunu Atatürkün kendisi söylemiştir. Bu yüzden de eğer Vahidettin tahta geçerse bir çok şeyin değişeceğinden umutlu olduğunu anlatmıştır.
Ama Vahidettin tahta geçince ne oldu?… Atatürke koşut olan bütün fikirlerinden 180 derece dönüş yaparak, öncekinin tam tersi bir manzara sergiledi. Çünkü tahta geçmekle Vahidettin “ırmağa atlamış” oldu. Artık yürürlükteki kurallar ona eğemendi. Bunları değiştirmesine olanak yoktu. Ancak onlara uyabilirdi. O kadar!…
İşte bu yüzden iktidarda olanlardan, var olan düzeni değiştirmeleri beklenemez.
Bunun dışında olan örnekler yok mudur?… Elbette vardır!… En iyi örnek Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün yaptıklarıdır.
Atatürk içinde yaşadığı toplumdaki çarpıklıkları, daha gençliğinden bu yana nasıl düzeltebileceğini uzun uzun düşünmüştür. Demek ki “ırmağın kıyısındayken” kendisinde var olan düşünceleri, büyük savaşımlardan geçerek Türkiye Cumhuriyetini kurarak gerçekleştirmiştir. “Irmağın içindeyken” ırmağın akış düzenini değiştirmeyi başarmıştır.
Hedefi “ulusunu, var olan sistemi değiştirerek, çağdaş uygarlıklar düzeyine çıkarmak” idi.
Atatürk, toplumda süregiden çarpık sistemi (=düzeni) değiştirebilmiş, bunu başarmış çok büyük bir adam, bir dehadır. Bazılarının minicik, incir çekirdeğini bile dolduramayan akılları, doğal olarak bunu hala almasa bile, Avrupalının ona olan hayranlığının özünde bu gerçek yatar.
Ne yazık ki O‘nu çok erken kaybettik. Meydana getirdiği yapıtı tamamlayamamıştı. Daha uzun yaşayabilseydi, kuşkusuz bu gün yerindiğimiz pek çok olayı yaşıyor olmayacaktık.
Ruhu şad olsun!…
kladistik demek zaten ortak ata ve soyoluş demektir. günümüzde yaşayan tüm türlerin geçmişte yaşayan daha ilkel tiplerde ortak ataları vardı. kladogram bunun şekil olarak ifadesinden başka bir şey değil.
güzel.