“Alık dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun”
Türk Atasözü
Daha önce bu konuyu enine boyuna epey tartıştık. Ama çevreme baktıkça, gelişen olayları gördükçe, bu olayların zeka ile akıldan ne kadar uzak olduğunu gözlemledikçe, konuyu tekrar ele almanın doğru olduğu kararını aldım.
Hele bu konuda yazılanları şöyle bir gözden geçirince, konuyu bir kez değil bir çok kez tekrar gündeme getirmenin doğru olacağı kanısına vardım. Çünkü bu konuda söylenenler bir karmaşa görünümündeydi. Özellikle zeka ile aklın birbirinden farklı şeyler oldukları, üzerine basa basa söylenmekteydi…
Eğer zeka, akıl, kurnazlık konusunda bu biçimde düşünülüyorsa, bu doğrultuda fazla yol alabilme olanağı da yoktur.
Zeka için bizim yaptığımız tanım şöyleydi :
“Zeka, bir olaylar kümesi karşısında hangi olayın neden, hangi olayın sonuç olduğunu, hızla doğru olarak bulabilme yeteneğidir.”
Zeka iyiyi kötüdan, yanlışı doğrudan, eğriyi doğrudan, inişi çıkıştan ilh… ayırdedebilme yetisidir.
Zeka bu yukarda sözü edilen işlemi yaparken, birer beyin işlevi olan şu zihin yetilerini kullanır :
a. Bellek (hafıza)
b. Usavurma (muhakeme)
c. Dikkat
d. Yoğunlaşma (konsantrasyon)
Acaba AKIL üzerine düşen görevi yürütürken, zekanın kullandığından çok daha başka tür beyin işlevlerini mi kullanmaktadır?… Çünkü bu konuda yazılan düşünceleri okuyup, incelerseniz aklın zekadan çok farklı bir şey olarak tanımlanıp, anlatıldlğlnı görürsünüz.
Ama hayır!… Akıl da zekanın kullandığı, yukarda sayılan, aynı beyin işlevlerini kullanır. Tersini savunanların bu konuda bildiklerini bildirmelerini beklerim!…
Bu durumda hem zeka, hem de akıl aynı zihin yetilerini kullanarak iş görüyorlarsa, İKİSİ DE AYNI ŞEYDİR diyebiliriz.
Bunu matematik yöntemle açıklarsak :
X = Zeka
Y = Akıl
olarak isimlendirelim.
X = a+b+c+d
Y = a+b+c+d
olduğundan
X = Y sonucuna ulaşılır.
Demek oluyor ki, dilbilgisi deyimiyle akıl zekanın sinonimi (eşanlamlısı) dır. Bunu başka türlü düşünmeye olanak yoktur.
Zira bir kimseye “zekası yok ama aklı var” diyemezsiniz. Çünkü zekası yok demek, o kişinin budala (debil-embesil-idiot dan birisi) olduğu anlamına gelir. Böylelikle siz bir budalanın akıllı olduğundan sözediyor olursunuz ki, buna da “abesle iştigal” denir.
Akıl ile zeka yelpazesinin alt ucunda budalalık (debil – embesil – idiot) vardır. Üst ucundaysa deha (genius) bulunur. Aradaki bölümü değişik düzeydeki normal zekalı ya da akıllı kişiler oluşturur.
Kurnazlığa gelince!...
Kurnazlık, ilkel insan ile hayvanlarda bulunan zeka ya da akıl düzeyidir. Gerçekten de zeki tilki denmez, kurnaz tilki denir. Ne var ki, ilkel insanın zekası her zaman ilerlemeye açıktır, ama hayvanlarınki böyle değildir. Allah onlara bu kadar zeka ya da aklı uygun görmüştür.
Bizce kurnazlık ile aklı birbirine karıştırmak yüzünden zeka ile akıl birbirinden ayrı tutuluyor. Elbette bunun başka bir nedeni de olabilir.
Fakat genelde bizim insanımız kurnazlığı yüksek bir zeka düzeyi olarak algılama eğilimindedir. İşte, zaka ya da akıl konusunda batılı ile farkımızı bu oluşturmaktadır. Aziz Nesinin de anlatmak istediği bu idi zannediyorum…
Başlarken sözünü ettiğimiz “çevremizde gelişen olayların akıl ya da zekadan uzak olması” durumu bundan kaynaklanıyor olmalıdır. Batılının bizim düşüncelerize yabancı kalması, bizim eylemlerimizi bir türlü anlayamayıp, şaşkınlık göstermesi bu yüzdendir. Ne var ki batılı bunun neden ortaya çıktığını, demek ki nedenini çok iyi bilmekte; bu yüzden de bizi çok iyi yönlendirebileceği kanısına varmaktadır.
Biz kurnazlıkla işleri yöneteceğiz derken, batılı yayılımcının ekmeğine yağ sürüyoruz. Çünkü karşı taraf olumlu insan zekasını kullanmakta… Bunu bilinçlendirdiğimiz an kendimize “çeki düzen” vermeye başlıyabiliriz. Ama şimdilik bundan uzakta bulunuyoruz.
Akıl mı yoksa zekamı?…
Bunların ayrımı nedir?…
Ya da kurnazlık akıl mıdır?…
Diye düşüneceğimize, akıl ile zekanın aynı yapıda kavramlar olduğunu bilip, kurnazlığın hiç bir değeri olmayan, pespaye bir kavram olduğu bilincine vararak , işleri buna göre yönlendirdiğimiz gün, biz üst oturakta olacağız. Bunu böyle bilelim!…
Bizim bütün kusurumuz, Nurullah ATAÇ’ın da söylediği gibi, sözcüklerin tam anlamlarını bilmeden, bu anlamları araştırma zahmetine de hiç katlanmadan sonuca varabileceğimizi sanmaktır. Böylece hiç gerçek olmayan çıkarımlara ulaşıp, kavramları birbirine karıştırarak, bunlarla boğuşmak zorunda kalıyoruz… Sonuç her zaman için yenilgi olacaktır…
.
Bir düşünür ne demiş?…
“İnsanlar genellikle neden hep yazgılarından yakınırlar da, akıllarından
yakınmazlar?
Birincisinin varlığına inandıkları kadar, ikincisinin varlığına inanmazlar da ondan..”
Yazar Bekir Coşkun da, Hürriyet Gazetesinin basmak istemediği son makalesinde ne diyor?…
“Akıl değmemiş kafalar”!…
Bu kafaların içinde akıl yok. Ama tümüyle de boş değiller… İçlerinde ne var dersiniz?…
Bu kafaların içi KURNAZLIK ile dolu. İşte, “hal-i pürmelalimiz”in nedeni de bu gerçeğin altında yatıyor!…
———————————————-
Not – Bu günlerde bana ulaşan bir e-posta’nın içeriğini aynen burada veriyorum.
Kurnazlik geri kalmis toplumlara ozgudur
Almanya’nin genis otobanlarinda yol aliyorduk.. Baktim ki otomobiller yavasliyor ve yolun iki yanina diziliyorlar orta serit bos kaliyor.
Ne oldugunu anlamadim ama biz de oyle yaptik. Beklemeye basladik. Yolun ortasi bombos ama hic kimse oraya direksiyon kirmiyor. Kuyrukta sakin sakin bekliyor.
Biraz sonra durumu ogrendik. Ileride bir kaza olmus yol tikanmis. Boyle durumlarda Alman suruculer fermuar ilkesini uygular ve iki yana cekilerek yolu polisler ambulanslar ve cekiciler icin serbest birakirmis.
Gercekten de biraz sonra o bombos yoldan polis arabalari ve ambulanslar neredeyse iki yuz kilometre suratle gecip gitti. Onlerinde hicbir engel yoktu.
Cok gecmeden yol acildi butun araclar hareket ederek gidecegi yere vaktinde ulasti.
Anlattigim; bir toplu zekв ornegidir.
Alman suruculer bu toplu zekвya sahip olduklari icin sorun daha cabuk cozuldu ve daha cabuk hareket ettiler.
Oysa hepsi tek tek kurnazlik etmeye calisip orta seridi kullansaydi otobanin tikanikligi saatlerce surerdi ve hepsi zarar gorurdu.
Bu ornekte goruldugu gibi durmadan kurnazlik eden bireylerin olusturdugu bir toplum iyi islemez.
Cunku kurnazlik toplu cikara toplu zekвya aykiridir.
Bireylerin donen toplum carklari icinde birer disli olmayi kabul etmeleri gerekir. Zekв bunu gerektirir ve carklar ancak boyle isler.
Bir ornek daha vereyim: Bin kisilik bir sinema salonunda yangin ciktigini dusunun.
Sinema muduru anons ediyor kimsenin panige kapilmamasini ilk siradan baslayarak salonun bosaltilacagini boylece herkesin kurtulacagini soyluyor.
Bu plana uyan herkes kurtulur.
Ama seyirciler bir an once kendi canlarini kurtarmak icin kapiya atilirlarsa buyuk bir tepisme yasanir ve uc bes kisi disinda herkes can verir.
Organize toplumlarla geri kalmis toplumlarin temel farki buradadir.
Geri kalmis toplumlar kurnaz bireylere ileri toplumlar ise kurnazligi aklina getirmeyen ve kurallara uyan yurttaslara sahiptir.
Demokrasi de ancak boyle toplumlarda yurur.
Obur turlusu; en kurnaz olanin basa gecip kendi menfaatlerini toplum menfaati olarak yutturmasindan ibarettir.
Yani bir cesit diktatorluktur.
Unutmayin ki her zaman sizden daha kurnaz biri cikar.