“Amacımız bölmek ve hükmetmek olmalıdır. Biz gercek ideali dinmiş gibi davranacak, çıkarcı bir grubu idareci olarak takdim etmeye çalışacağız.”
A. RYAN
Türkiyemizde Kürt Sorunu adıyla andığımız problemin başlangıcı çok gerilere, Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar gider.
Kendine Kürt diyen halk değil, ama onların liderliğine soyunan herkes, Osmanlı İmparatorluğundan bu yana, hep doğu illerimizde bir Kürdistan kurulması hayalini gündeme getirip bunun için uğraş vermişlerdir. Halk da, her halde bilisizlikleri yüzünden olsa gerek, bunların izinde yürüme zorunluluğunu duymuştur. Halkın bu izleme işleminin Doğu İllerinde halen bile süregelmekte olan feodal yapıdan kaynaklandığı bir gerçektir.
Bunlardan ilki, 19. yüzyılda zamanın Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit (Osmanlı Türkçesi: عبد الحميد ثانی `Abdü’l-Hamīd-i sânî)(d. 21 Eylül 1842 – ö. 10 Şubat 1918) (*) zamanında başlar. Bu zamanlar, Türk topraklarının birer birer elden çıktığı zamanlardır. Said-i Nursi namındaki kişi de bu durumdan yararlanmak için Psdişah Abdülhamit’e bir dilekçe ile başvurur. Dilekçede Kürdistanın geleceği (!) için Kürdistan olarak adlandırdığı bölgede 3 tane medrese açılması ile burada Kürt gençlerinin eğitim görmesini ister. II. Abdülhamit bunun altındaki sinsi planı hemen fark eder… Bu dilekçeden sonra Said-i Nursi’yi önce sürgüne göndermeyi düşünür. Fakat akli dengesinin yerinde olmadığını anladığından tımarhaneye kapatılması kararlaştırılır. Said, “Zalimler için yaşasın cehennem!” sözünü Abdülhamit için söylemiştir.
Şeyh Said İsyanı (dönemin adıyla: Genç Hâdisesi, Şubat – Nisan 1925), Doğu Anadolu’da merkezi yönetime karşı girişilen geniş çaplı ayaklanma da bu tür olaylardan biridir.
Böylece günümüze kadar ulaşan Kürt sorununa ABD nin Büyük Ortadoğu Projesi uyarınca, PKK 15 Ağustos 1984 tarihinde akşam saat 21.30da Eruh ile Şemdinlide ilk büyük ölçekli silahlı eylemini gerçekleştirerek teröre başlayıp, bu güne kadar sürdürdü. Bu bir çok şehidin verildiği, 24 yıldır süren adı konulmamış, ilan edilmemiş bir savaştır.
ABD nin de desteklediği amaç, Türkiyenin Doğu ile Güneydoğu illerinin kapladığı topraklarda bir Kürt Devleti kurulmasıdır. Kürt Sorunu dediğimiz gailenin açık anlamı budur. Bu gerçeği görmezden gelerek yapılacak hiç bir çözüm atılımı, hiç bir müzakere, şimdilerde moda olan deyimle hiç bir “demokratik açılım” sonuç vermeyecektir.
Bu gerçeği görmemek, başını devekuşu örneği kuma gömmekten başka bir anlama gelmez.
Gerçekten de Karayılan, Kandil Dağında verdiği bir röportajda (**), silahların susması için “Türkiyenin Kürdistan parlamentosunun kurulmasına izin vermesi silahların bırakılması için yeterlidir” diyerek başkoşulun ne olduğunu açık açık söylemiştir (yukardaki gazete kesiğine bakınız).
Sorunu silahla değil de müzakere yoluyla çözmek gerekir diyorlar. Neyin müzakeresi söz konusudur?… Türkiyenin parçalanma koşullarının mı?… Tarihi fırsat dedikleri bu mudur?…
“Kaçtı, kaçıyor” dedikleri fırsat bu ise, kaçan fırsat bizim için değil, karşı tarafta olanlar içindir. Çünkü çözüm gözüyle bakilan “Türk yurdunun parçalanması” bizim için bir fırsat olarak değerlendirilemez.
Bu durumda yurdumuzun parçalanıp, bölünmesine izin verilemeyeceğine göre, Sonuna kadar bu ilan edilmemiş savaşı sürdürmemiz gerekecektir. Ta ki Kürt Devleti fikrini savunanlar yılıp bu davalarından vaz geçinceye kadar…
Vazgeçmiyorlarsa sonuca katlanırlar. Çünkü savaş genişler, işe başka uluslar da katılırsa, bu III. Dünya savaşının başlangıcı olacaktır. Böyle bir savaşta nükleer silahlar da kullanılırsa dünyada yaşamın sonu gelecek demektir.
“Kürt Devleti fikrini savunanlar” deyimini kullandık. Çünkü yurdumuzda yaşayan, kendisine Kürt diyen alelade vatandaşların tümü, demek ki Kürt halkı, böyle bir savın peşinde değildir. Bunu benim yaptığım gibi çevrenizde tanıdığınız Kürtlerden öğrenebilirsiniz!…
Özet olarak, Kürdistan Devletinin kurulması hayalini, Kürt halkının yanındaymış gibi görünen, onların sırtından ikbale ulaşma peşinde koşan bir takım iktidar tutkunları sürdürmektedir. Dava, temelde Kürt halkının davası değildir.
Allah bunların topuna, iş işten geçmeden, tez zamanda akıllar ihsan eylesin!… Amin!..
.
—————————————————–
(*) Abdülhamid tahta çıktığında Osmanlı Devleti büyük bir bunalım içindeydi. 1871′de Âli Paşa’nın ölümünden sonra Saray ile Babıali arasındaki çekişme alevlenmiş, 1875′te Devlet borçlarını ödeyemez hale düşerek Muharrem Kararnamesi ile moratoryum ilan etmiş, Rusya’nın başını çektiği Pan-Slavizm akımının etkisiyle Balkanlar’da ulusal ayaklanmalar baş göstermişti. Yurt içinde meşrutiyet yanlısı görüşler güçleniyor, hatta padişahlığın tasfiyesiyle cumhuriyet ilanı fikri tartışmaya açılıyordu.
Abdülhamid, tahta geçmeden Mithat Paşa’ya verdiği taahhüt uyarınca 23 Aralık 1876′da, ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasi’yi ilan etti. Meclis-i Mebusan ve Âyan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis 19 Mart 1877′de açıldı. Böylece I. Meşrutiyet dönemi başladı. Padişah ile meclisin ülkeyi birlikte yönetmesi ilkesine dayanan anayasayla yargı bağımsızlığı ve temel haklar güvence altına alınmıştı. Ama egemenliğin kaynağı gene padişahtı.[2]Abdülhamid, Kanun-i Esasi’nin 113. maddesiyle kendisine tanınan “idari sürgün yetkisi”ni kullanarak, daha meclis toplanmadan Mithat Paşa’yı sürgüne yolladı.
(**) “Şu an bir donum noktasindayiz” diyen Murat Karayilan Ingiliz gazetesine baris sartlarini anlatti.
“Irlanda tarihini okudum ve Irlanda’daki baris surecine katilan isimlerle gorustum. Bu mucadelenin gelisim surecini iyi biliyorum. Turkiye’nin de bizim problemimizi Ingilizler gibi cozmesini istiyorum.”
Ingilizler Iskocyalilar’in taleplerini onlara bir parlamento vererek cozduler. Turkler’in de bize ayni seyi vermesi gerekiyor”
“Kurtler savasa devam etmek istemiyor. Turkiye’nin sinirlari icinde bariscil ve demokratik bir cozum istiyoruz.”
“Turkiye’nin kararini verebilmesi icin 1 Haziran’a kadar pasif savunma emri verdim. Her iki toplumun da birbirini affetmesi gerek. Herkes bu surecin icinde yer almali. Abdullah Ocalan da dahil. Baris icin affetmek sart. Kurtler ve Turkler yeni bir sayfa acmali.”
Times, “PKK lideri Turkiye’ye savasi bitirmek icin zeytin dali uzatti” basligiyla verdigi roportajda Hasan Cemal’in Kandil roportajinin surecteki en onemli gelisme oldugunu kaydetti.
PKK Iskoc modeli istiyor!…