BİR KONFERANS ÇAĞRISI : TUYOD’un Düzenlediği Bir Kongre…

image-a1.JPG“Bilim olgulardan oluşur. Bir evin taşlar, tuğlalardan oluştuğu gibi. Fakat nasıl bir taş, tuğla yığını bir evi meydana getirmiyorsa, olguların bir birikimi de bilim değildir.”
Jules Henry Poincarré
La Science et Hypothese’den

Bu ayın 23 – 26 ıncı günleri arasında “İkinci Ulusal Yapay Organlar ve Destek Sistemleri Kongresi”, Antalya Belek’teki bir otelde yapıldı.

TUYOD‘ un düzenlediği bu kongreye beni de, Türkiyede Kalb-akciğer Makinasının Tarihçesini konu alan bir konferans vermem için, çağırdılar.

Herşeyden önce söylemek gerekir ki konferansın organizasyonu eksiksiz, kusursuz bir biçimde yapılmıştı. Ulaşım ile yerleşim konusu hiç kusursuz profesyonelce ele alınmıştı. Konferanslar sırasında uygulanan bilgisayarlı teknik yardım tek sözcükle “mükemmel” idi. Konferansın yapılacağı otel konusu da dikkatle ele alınmıştı. Bu yukarda sözü edilen yönlerde büyük kolaylık gördüm. Düzenleme kurulu ile düzenlemede emeği geçen herkese içtenlikle teşekkür ederim.

Bana verilen görev Kalb-akciğer makinasının Türkiyedeki geçmişini, bu konudaki buluşlarımla birlikte anlatmaktı. Ama bundan yararlanarak, önce tarihten söz açıp, sonra da aynı makinanın geleceği ile bilimsel araştırma konusunda bir kaç söz etmeye karar verdim (*).

Çünkü tarihte olanlar geride kalmış olup, bunları değiştirme olanağınız yoktur. Ancak geçmişte kalmış bu olayların öykülerini anlatıp bir tür anma sağlayabilirsiniz. Oysa gelecek için önerileriniz varsa, bunları ortaya koyarak geleceği biçimlendirme olanağınız vardır. Bu belki de tarihte kalmış olayları anlatmaktan daha yararlı bir işlemdir.

Öte yandan, bu fırsattan yararlanarak Türkiyemizde çok yanlış anlaşılıp uygulanan “bilimsel çalışma” yı irdeleme olanağını kazanmış oluyordum. Buna koşut olarak olumlu insan zekasının ne olduğunu açıklama olanağı da vardı.

Konuşmamı yazılı bir metin üzerinden değil de doğaçlama olarak yapmayı uygun gördüğümden, bir de zamanla kısıtlı olduğum için, gelecekle bağlantyı konuşmanın neresinde, nasıl kuracağımı başlangıçta kesenekes saptamış değildim.

Ama bir olanak yakalayıp, aşağı yukarı tarihçeye ayırdığım zamana yakın bir sürede gelecek için de konuşmayı sürdürdüm. Böylece bana ayrılan sürenin iki katı fazla konuşmuş olmama karşın dinliyicilerin sözü daha da uzatmamı istediklerini farkettim.

TUYOD'09 Odul.jpgKonuşmanın sonunda aldığım beklenmedik, olağanüstü güzel, olağanüstü olumlu tepkilerden anladım ki dinleyiciler, tarih konusunda söylenenlerden daha çok, gelecek için anlatılanlardan etkilendiler.

Picture 1.pngGelecek için özetle şunları anlatmıştım :

Kalb-akciğer makinası (ya da perfüzyon) için, bugünkü günde önümüzde tutulabilecek üç değişik yol olduğu görülmekte.

● Önce kalb-damar cerrahisinde “Robotik Cerrahi” yi uygulayarak kalb-akciğer makinasını devre dışı bırakmak… Ne var ki bu tür cerrahi kısıtlı bir alanda, özellikle koroner cerrahisinde kullanılmaya uygundur. Bazı kalb hastalıklarının cerrahi sağıtımında bu cerrahiyi uygulama olanağı yoktur. Bu yüzden “Robotik Cerrahi”nin geleceğin kalb-cerrahisi çözümlerinde kısıtlı bir olanağı vardır.

● İkinci olarak, metabolizmayı aşağı düzeylere indirerek uzun bir süre dolaşımın durdurulması olanağını sağlayan kimyasal maddeler kullanarak, normotermik koşullarda, kalb-akciğer makinalarına gereksinim duymadan, söz gelimi bir mide ameliyatı yapar gibi, açık-kalb ameliyatı yapmak gelir.

Bu kimyasallar, kış uykusuna yatan hayvanların da kanlarında yüksek düzeylerde bulunan Magnesium iyonu (Mg+) ile HIT (Hibernation Induced Trigger) maddeleridir. Bu noktada benim 1968 yılında Magnesium iyonu (Mg+) ile yapmış olduğum deneysel çalışmaları da aktardım. Bunun olabilirliğini anlattım.

Ne var ki, bu konuda çalışıp sonuç almak için sadece araştırma isteği ile belli düzeyde olumlu insan zekasının bulunması yetmeyecektir. Bu araştırmayı yapıp olumlu sonuç alacak kişide büyük yürek ile göz pekliği niteliklerinin bulunması gerekir. Çünkü dünya yüzünde perfüzyon makinaları ile onların disposable sarf malzemelerini üretip, bundan trilyonlar kazanan bir endüstri vardır. Bunlar insanın canına kastedecek kadar ileri gidebilirler!… Ya da buluşunuzu, sizin geri çeviremeyeceğiniz paralar önerip, satın aldıktan sonra yer altına gömerek kullanılma olanağını yok ederler. Sonuçta siz belki zengin olursunuz, ama buluşunuz da yok edilmiş olur.

Ancak, her şeye karşın bu güçlükleri aşabilecek araştırıcıların çalışmalarını sürdürüp bir sonuç elde etmelerini bekliyoruz. Çünkü elde edilecek sonuç açık-kalb cerrahisini düzlüğe çıkaracak bir buluş olacaktır.

● Üçüncü olarak, halen ilk ortaya kondukları biçim ile olanakları koruyan, demek ki elli yıla yakın bir süredir hiç bir ilerleme gösterememiş, bu haliyle ilkel durumda olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz kalb-akciğer makinalarının bilgisayar yardımıyla TAM OTOMASYON‘ a kavuşturulması düşünülebilir (slayt sunumundaki sondan ikinci slayt).

Bunun için Yapay Zeka üzerinde çalışan bilgisayar bilginleriyle işbirliğine gitmek gerekebilir. Ama bence mesleğinin eri olan herhangi bir bilgisayar mühendisi de sorunun, hem hardware, hem de software çözümlerine dayanak ya da yardımcı olacaktır.

Böylelikle kalb-akciğer makinası, bir savaş jet uçağının olanaklarına benzer olanaklarla donatılmış olur. Bu geleceğin, belki de önümüzdeki 10 – 15 yıl sonrasının kalb-akciğer makinasıdır. Ama projenin gerçekleşebilmesi için bu günden araştırma ile çalışma yapmaya başlamak gerekir.

Ne var ki bizler araştırma için isteksiz görünüyoruz. Ama bir hekim hastasına gerekli tanıyı koyarken, bir dedektifin davranış yolunu izleyerek bilinenlerden bilinmeyeni bulur. Araştırma işleminin özü de budur. Demek ki her hekimin beyni içinde araştırıcılık niteliği bir çekirdek olarak bulunmaktadır. Bütün iş bilimsel araştırma yapmayı bir yaşam biçimi haline getirmektir. Sonrası kolayca gelir.

Bir de “bilim”, “bilimsel”, “bilim adamı” sözcüklerini sıkça kullandığımız halde, “pozitif bilim”in tanımını doğru olarak yapamıyoruz. Bunun denemesini yapmak kolaydır. Yandaşlarınızdan bir kaçına pozitif bilimin tanımının ne olduğunu sorun. Alabileceğiniz yanıt sayısının ne kadar az, ne kadar yetersiz olduğunu göreceksiniz!…

Bu yüzden yaptığımız gündelik olağan çalışmaları bir araya getirip “bilimsel sunum” olarak veriyor ya da “bilimsel makale” olarak yayınlıyoruz. Bunu sürekli olarak yapmaktayız.

Bu davranışın bilimsellikle bir ilgisi olmadığını J. H. Poincarré yukarıya aldığımız sözleriyle çok güzel anlatmıştır. Dikkatlerden kaçtı ise bir kez daha okumanızı öneririz. Poincarré’nin bu anlatımı başka söze meydan bırakmıyacak kadar açıktır, nettir.

Araştırmacı olmak için uğraş verme, bizim gençlere sunduğumuz bir öneridir. Bu öğüt ister tutulur, isterse tutulmayabilir. Bu gençlerin vereceği bir karardır. Ancak hiç unutmamak gerekir ki, bir takım yeni buluşlar yapma sonucu yaşanan o dayanılmaz, görkemli heyecanın yolu buradan geçer.

—————————————————————

(*) Konferans sırasında yaptığım slayt sunumu :

One Response to BİR KONFERANS ÇAĞRISI : TUYOD’un Düzenlediği Bir Kongre…

  1. mirc diyor ki:

    Tskler

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>