VISION (UZGÖRÜŞ) : Anlamı Ne Olabilir?….

our_vision.jpg
“Geleceğin bütün çiçekleri, bu günün tohumlarındadır”
Çin Atasözü

Son zamanlarda dilimize takılıp sıkça sözünü ettiğimiz, Vision (İng.-Fr.-Alm.) = İleri Görüş = Sağgörüş = Uzgörüş.

Adına ne derseniz deyin bir çok kaynakça çeşitli biçimde tanımı yapılmakta olan bir kavramdır.

Bazıları psikoloji ile parapsikolojiyi öne alarak tanımlamaya çalışmakta. Buna göre vision halüsinasyondan, gaipten haber vermeye kadar uzanan bir yelpaze açılımında anlatılmaktadır. Bu yönde tanım yapanlar vision’un ancak medyumlarda, kahinlerde, mistiklerde bulunabilecek bir özellik olduğunu, çok ciddi olarak söylüyorlar. Böyle düşünmek, konuyu oldukça hafife almak değil de nedir?…

Bize göre vizyonun tanımı aşağıdaki gibi olmalıdır :

Vision ya da uzgörüş, daha önce yaşanmış deneyimlerden kaynaklanan bilgi birikimiyle harmanlanmış günlük bilgilere dayanılarak, bunların arasındaki neden – sonuç bağlantısını doğru olarak bulma yoluyla, olayların yakın gelecekte nasıl bir yol izleyebileceğini açık, doğru bir biçimde görebilme yeteneğidir.

Bu tanımdan hemen anlaşılabileceği gibi vision bir kehanet değil, ama bir ZEKA işlemidir. Kıt zekalı birisinden vision sahibi olması beklenemez. Ancak, yalnız ileri zekalıların yapabileceği bir işlem gibi görülmemesi de gerekir. Normal pozitif insan zekası olan herkesçe de kullanabilinen bir kavramdır bu. Özellikle bilim adamlarında, liderlerde, komuta katında olanlarda, haber alma (istihbarat) işiyle uğraşanlarda, yöneticilerde, politikacılarda, pedagoglarda bulunması kaçınılmaz biçimde gerekli belli başlı özelliklerden bir tanesidir.

Çok yakın tarihimizdeki bazı olaylara göz atarak konuya açıklık getirme olanağı vardır.

● Birinci örnek olarak PKK olayını ele alalım.

PKK 27 Kasım 1978 de Kürdistan İşçi Partisi (Kürtçe: Partiya Karkerên Kurdistan ya da پارت ی کار که‌رێن ی کوردستان), adıyla kuruldu. Başlangıçta bir siyasal parti görünümündeydi.

15 Ağustos 1984 tarihinde akşam saat 21.30da Eruh ile Şemdinlide ilk büyük ölçekli silahlı eylemini gerçekleştirerek teröre başladı.

Hiç kuşku yok ki Türkiyenin Haber Alma Örgütü bu silahlı eylem başlamadan önceki hazırlık döneminde olan önemli gelişmeler için yeteri kadar bilgi toplayıp, daha üst yönetim katlarına durumu rapor ediyordu. Ne var ki Türkiyeyi yönetenler, çok daha önce ABD nin açıkladığı Büyük Ortadoğu Projesi’ nden haberleri olduğu halde elde edilen bilgilerin ne anlama geldiğini, bu bilgilerin ışığında yakın gelecekte neler olabileceğini göremediler ya da görmezden geldiler ki yaşanan olaylar sonunda günümüze kadar geldik. Oysa daha o zaman bazı önlemler alınarak işin büyümesi önlenebilirdi. Çünkü PKK asıl amacın ne olduğunu hiç gizlemeyerek bunu açık açık şöyle anlatıyordı :

“Türkiye’nin güneydoğusu, Irak’ın kuzeyi, Suriye’nin kuzeydoğusu ve İran’ın kuzeybatısını kapsayan bölgede bir devlet kurmayı amaçlayan, bu amaçla söz konusu toprakların Türkiye Cumhuriyeti sınırları içnde kalan bölümüne sahip olabilmek için Türk Silahlı Kuvvetleri ile sivillere karşı silahlı eylem yapan yasadışı silahlı örgüt” olduklarını söylüyorlardı.

Vaktinde gerekli vision = uzgörü gösterilemediğinden olaylar sonunda içinden çıkılmaz hallere, dahası felakete dönüşmüştür (*).

● İkincisi anıtsal bir basiretsizlik, vision yokluğu örneğidir. Zamanın iktidarı CHP 1946 yılına gelindiğinde aşiret ağalarıyla bir pazarlığa oturdu. Ağalar ellerindeki marabaları uyandıracağını, onlar üzerindeki eğemenliklerini yok edeceğini düşünerek açılmış olan Köy Enstitülerinin bir yolla yok edilmesini istiyordu. Çünkü marabalar onların “sermaye” lerinin en büyük bölümünü oluşturuyordu. Karşılığında gelecekte, 1950 yılında yapılacak seçimlerde bütün oyların CHP yararına kullanılacağı güvencesini veriyorlardı. Anlaşma sağlandı. CHP Köy Enstitülerinin “müfredatı” nın olağan liselerinkine benzer biçimde olacağına karar vererek uyguladı. Böylece işlev olarak Köy Enstitüleri yok edilmiş oldu.

Ancak 1950 seçimlerinde DP çok açık-ara seçimleri kazandı. CHP nin oy uğruna verdiği ödün hiç bir işe yaramamıştı. Çünkü olayların gidiş yönü daha 1946 yılında açık olarak belliydi. Bunu göremediler (**)

● Üçüncü örnek II Dünya Savaşının başlangıcında olanlardır. Bu savaşın çıkışının nedeni I. Dünya Savaşı sonunda Versaille antlaşmasıyla Almanyaya kaldırılması olanaksız maddi yaptırımlar ile moral yükler getirilmesine kadar geriye gider. I. Dünya Savaşında Almanyayı yenilgiye uğratanlar öyle akıl dışı zorlamalara gitmişlerdir ki sonunda Adolf Hitler ortaya çıkıp, Almanyaya eğemen olmuştur (***). 1939 yılına gelindiğinde birer bahaneyle, silah kullanmadan Avusturya, Çekoslovakya’nın Almanlarca işgal edilmesine İngitere ile Fransa sessiz kaldılar. Çünkü Almanların bu kadarla yetinsceğini umuyorlardı. Ama Almanya Danzig problemini ileri sürerek Polonyanın bu bölgesini de silah kullanmadan elde etmek istedi. Ancak konu ile ilgili masa başı toplantılar uzayınca 1 Eylül 1939 da Alman orduları Polonyaya saldırdı. II Dünya Savaşı başlamıştı. Sonrasını herkes biliyor.

II Dünya Savaşının çıkışı, görüldüğü gibi bir dizi vision yoksunluğuna bağlıdır.

Ne var ki Mustafa Kemal ATATÜRK, çok önceden ikinci dünya savaşının kaçınılmaz biçimde çıkacağını bildirmişti. Bu da vision sahibi olmanın ne demek olduğunu pek güzel anlatmaktadır (****).

Örnekleri çoğaltma olanağı vardır. Ancak, bütün dünyada gözlenebilen vision eksikliği, önümüzdeki uzun ya da kısa zaman dilimi içinde bir III Dünya Savaşına doğru gidildiğini göstermektedir. Bu savaş kaçınılmaz biçimde bir nüklear silahlarla yürütülecek bir savaş olacaktır. Bunun sonucunun ne olabileceğini önceden kestiremiyenlere Stanley Kramer imzalı On the Beach = Kumsalda filmini, bir kez değil bir çok kez izlemelerini öneririz. Böylesi “kendi bindiği dalı kesme” olayı, bu filmde olduğu gibi hiç bir anlatımla, vurucu biçimde gözler önüne serilemez.

Bu bahaneyle visionsuzluğun bütün dünyada yaygın olduğunu, demek ki insanoğlunun zekasını gereği gibi kullanamadığını bir kez daha anımsatalım. Dahası ATATÜRK’ ün “Harp zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça harp bir cinayettir” sözlerini aklımızdan hiç çıkarmayalım.

——————————————————-

(*) [BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ’nin (BOP) KİME NE YARARI VAR?...] başlıklı makalemiz.

(**) [KÖY ENSTİTÜLERİ] başlıklı makalemiz.

(***) [ADOLF HİTLER’in BAŞARISININ GİZİ NE OLABİLİR?...] başlıklı makalemiz.

(****) Atatürk 1931 yılında, 2.Dünya Savaşı’nın patlamasının yakın olduğunu söylemiş, bu konudaki düşüncelerini General McArthur’a şöyle anlatmıştı.
“Versay antlaşması, 1.dünya savaşı’na yol açan nedenlerden hiçbirini ortadan kaldırmadı. Tersine rakipler arasındaki uçurumu büsbütün derinleştirdi. Şimdi içinde yaşadığımız barış dönemi, sadece bir ateşkesten ibarettir. Avrupa’nın geleceği Almanya’nın alacağı tavra bağlıdır.”General McArthur’a göre,savaşın 1940-1945 yılları arasında çıkacağını söyleyen Atatürk, Almanya’nın ancak Amerika’nın savaşa katılması ile yenileceğini de söylemiştir.

Atatürk hayatının sonlarına doğruda şöyle diyordu;
“Bir dünya savaşı yakındır. Bu savaş sonucunda, dünyanın durumu ve dengesi baştanbaşa değişecektir.”


Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>