“Üçüncü Dünya Savaşında hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama 4. Dünya savaşında taş ve sopalar olacağını biliyorum.”
Albert EINSTEIN
Geçtiğimiz günlerde İsrail Gazzeye bir hava akını düzenleyerek 270 kişinin ölümüne, 150 si ağır 700 kişinin yaralanmasına neden oldu, Gerçi bu hava saldırısı Hamas’ın İsraile yaptığı füze atışları üzerinde ayak diremesi yüzünden başlamıştır. Demek ki saldırıyı Hamas fitillemiştir. Ama İsrailin karşı saldırıda kullandığı güç ölçüyü çok aştığından kınamalara neden oldu. Bu olay bir hava saldırısıyla burada bitecek gibi görünmüyor. Bu nedenle, olayla çok yakın ilişkisi olan, yahudiler, siyonist hareket, exodus olayı, İsrail devleti dolaylarında bir araştırma yapma gereksinimini duyduk.
Siyonist Hareketin Kuruluşu
Siyonizm politik bir hareket olarak 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. İlk adımda Siyonizm, diasporadaki Yahudilerin durumunun iyileştirilmesi ile “geri dönüş“ fikrinden oluşuyordu.
“Halkı olmayan bir ülkeyi, ülkesi olmayan bir halka devredin…“ diyen Israel Zangwill Filistin’de Arap varlığını yadsıyan Siyonist hareketin davranışını açıkça ortaya koymaktadır. Filistin topraklarında hak savunan Yahudiler, bölgenin en eski yerleşik toplumunun kendileri olduğunu, Kitab-ı Mukaddes’in Yahudilerin Filistin’e geri dönüşünü haber verdiğini ileri sürerek Filistin’de bir Yahudi devleti kurmaya yönelik olarak başlayan Siyonist hareketi yasallaştırmaya çalışmaktadırlar.
Örgütlenmiş bir hareket olarak politik Siyonizm’in kurucusu Theodor Herzl’dir. Siyonist hareket için önemli bir yeri olan, Filistin’in kolonizasyonu programı ile Dünya Siyonist Örgütü’nün kurulmasının planlandığı ilk Siyonist Kongresi 29-31 Ağustos 1897 yılında İsviçre’nin Basel kentinde yapıldı. Farklı görüşler ile kesimlere bağlı iki yüzü aşkın delegenin katılımıyla düzenlenen kongre dindar, reformcu ile asimilasyon yanlısı üç farklı eğilimi bir arada toplamayı başardı. Herzl açılış konuşmasında “Biz Yahudi ulusunu barındıracak olan evin temelini atmak için buradayız“ biçiminde konuşmuştu.
Basel Kongresi’nde Siyonizmin resmi programı “Yahudiler için Filistin’de kamu hukukuyla güvence altına alınmış bir vatan yaratmak“ olarak açıklandı. Bu hedefi gerçekleştirmek için yapılacak girişimler ise şöyle özetlendi :
● Filistin’de Yahudi kolonisinin kurulması,
● Yahudilerin yaşadığı ülkelerdeki kurumlar aracılığıyla dünya Yahudilerini birleştirmeye yönelik bir örgütün kurulması,
● Yahudi ulusacılık fikrinin güçlendirilmesi,
● Siyonizmin hedefinin gerçekleşmesi için, yönetimin onayının sağlanması.
Böylece Basel Kongresi ile Dünya Siyonist Örgütü kurulmuş oldu.
Herzl 1901 yılının Mayıs ayında Sultan II. Abdülhamid’e dolaylı yollardan Yahudilerin Filistin’e göçünü öngören bir öneride bulundu ancak öneri Sultan tarafından kabul edilmedi.
1904’de Herzl’in ölümüyle Siyonist hareket politikler ile pratikler olarak ikiye bölündü. Politiklere göre Yahudi sorununa Filistin’de ya da başka herhangi bir yerde acil olarak çözüm bulunması gerekiyordu. Pratikler olarak adlandırılan grup ise Yahudi vatanı ile ulusunun Filistin’den başka bir yerde kurulmasının olanağı olmadığı görüşünde ayak diriyordu. Ancak hareket içindeki bölünme aynı yıl Rusyalı bir Yahudi kimyager olan Haim Weizmann’ın Siyonist hareketin liderliğine gelmesiyle son buldu.
Weizmann, Herzl gibi Yahudi dünyası dışından gelecek olan desteğin önemine vurgu yaptı. Bu yöndeki ilk diplomatik temaslarını İngiltere ile gerçekleştirdi. Aradığı desteği elde etti. Düşünce noktasında Yahudi olmayan çoğu kimse Siyonizm’i desteklerken, böyle yapmakla ırksal hoşgörü olgusuna hizmet ettikleri inancıyla hareket etti. Yahudi olmayan kimselerin Siyonizme yardım etme konusundaki istekliliklerine neden olan şey, Siyonizm ile liberalizm arasındaki ilişkiye dair zihinlerinde bulunan karışıklıktı.
Tarihçi Elie Barnavi, İsrail Devleti’ni kurmaya kafasını takmış Ben Guryon’un, olabilecekleri bile bile Exodus (*) olayını organize ettiği savında bulunuyor. Sonuçta; Holokost’ta olanları sadece duymakla yetinen dünya kamuoyu, Birleşmiş Milletler’in, ünlü devlet kurma izni veren kararının hemen öncesinde Exodus olayı sayesinde artık Yahudilerin devletlerini kurması gerektiğine inanıyor. Sonuçta 29 Kasım 1947’de ünlü “İsrail Devletinin Kurulması” kararı çıkıyor (**).
Lakin Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde kurulmuş olan bir haberalma örgütü siyonist hareket için bazı bilgilere ulaşmıştır. Bunun öyküsü de şöyle :
Ülkelerin birbirlerine yönelik siyasal, sosyal, ekonomik ile askeri etkinlikleriyle beklentilerinin önceden saptanması gereksiniminin zaman içerisinde giderek artması, haber almaya dönük yapılanmaların varlığını zorunlu kılmıştır.
Türkiye’de, sistemli, organize nitelikte istihbarat örgütü kurma girişimleri, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında başlamıştır. Siyasi birliğin korunması, ayrılıkçı hareketlerin önlenmesi ile özellikle yabancı devletlerin Ortadoğu üzerinde odaklaşan eylemlerinin izlenebilmesi için bireysel bazda, sınırlı nitelikte sürdürülen haberalma çalışmalarının bir merkezden örgütlü biçimde yürütülmesine gereksinim duyulmuş, 17 Kasım 1913 tarihinde Enver Paşa’ nın girişimiyle “Teşkilât-ı Mahsusa” isimli istihbarat örgütü kurulmuştur. Birinci Dünya Savaşı sırasında askeri ile paramiliter hareketler gerçekleştirerek önemli görevler üstlenen bu örgüt, savaşın sona ermesiyle 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi sonrasında dağılmıştır.
“Teşkilatı Mahsusa” nın başkanı Em. Süvari Albayı Hüsamettin Ertürk’ün ilginç açıklamaları vardı:
“Ben Teşkilatı Mahsusa’da çalışırken dünyaya hakim olmak isteyen bu “Milletler Arası Siyonist Teşkilatı’nın elimize geçen 21 maddelik düsturu vardı ki ne kadar manalıdır.” diyor Hüsamettin Ertürk.
Bu belgede şunlar yazılıdır (o günün Türkçesiyle):
1- Genç nesilleri mugayiri ahlak telkinlerle bozmalı
2- Aile hayatını yıkmalı
3- İnsanlara aşağı sınıflarla tahakküm etmeli
4- Sanatı zayıflatmak, edebiyatı müstehcen ve şehevi bir hale sokmalı
5- Mukaddesata hürmeti yıkmalı, hürmetle anılan kimseler hakkında rezilane vakalar uydurmalı
6- Hudutsuz bir lüks, başdöndürücü modalar icat etmeli, çılgınca sarfiyatı teşvik etmeli
7- Kalabalıkların vakitleri, eğlenceler, oyunlarla oyalanarak geçmeli herkes düşünmekten alıkonmalı
8- Müfrit nazariyelerle fikirler zehirlenmel, gürültü ve kargaşalıklar yaratılmalı, içtimai sınıflar arasına kin ve itimatsızlık sokulmalı
9- Aristokratlara müthiş vergiler koyarak onları bunaltmalı, aralarına kin ve itimatsızlıklar saçmalı
10- Mal sahipleriyle işçilerin arasını bozmalı, grevler sabotajlar tertib etmeli
11- Yüksek tabakanın manevi kuvvetini her çareye baş vurarak kırmalı
12- Sanayiinin ziraati ezmesine imkan vermeli, böylece köylü sınıfı ortadan kaldırmalı
13- Saçma nazariyeleri ortaya atarak, halkı gayri kabili tatbik fikirlerle dolambaçlı yollara sevketmeli
14- Hayat pahalılığını körüklemeli, giderleri arttırmalı
15- Beynelmilel meseleler ihdas ederek milletler arasında kin ve nefret tohumları serpmeli
16- Milletlerin mukadderatını tahsil ve terbiyeden mahrum kimselerin ellerine tevdi ettirmeli
17- Bütün hükümet şekillerini değiştirmeli, bir çok sırları ifşa etmeli
18- Meşru hükümet tarzlarından mutlak bir istibdata gitmeli
19- Siyasi, iktisadi burhanlar yaratmalı, servetleri mahvetmeli
20- Mali istikrarı bozmalı, iktisadi krizleri çoğaltmalı, spekülasyonlara, enflasyonlara yol açmalı, altını mahdut ellerde toplamalı, muazzam sermayeleri felce uğratmalı
21- Hükümetlerin ölümlerini hazırlamalı; İnsaniyet, elem, ıstırab ve yoksulluk içine atılmalı
Hüsamettin Ertürk ayrıca ekliyor “Teşkilatı Mahsusa’nın dikkatli tetkikleri neticesinde vardığımız hakikat şudur ki, 1892′den beri dünyamız bu zihniyetteki yahudilerle mücadele halindedir. bunlar bir “DÜNYA İHTİLALİ” hazırlamaktadırlar. Arap dünyasını elinde tutan Ruslarla, İsrail Devletini destekleyen Amerikan ve İngiliz bloğu arasında çıkacak bir dünya savaşının tohumu Ortadoğu’da gömülüdür.”
Em. Albay Hüsamettin beyin o tarihte sözünü edip kestirimde bulunduğu İkinci Dünya Savaşı Orta Doğudaki bunalım yüzünden değil, çok başka nedenlerle çıktı. Ama günümüzdeki Ortadoğuda yaşanan bunalımlar ile bu duruma çanak tutan, kendilerini dünyanın jandarması sanan bazı devletlerin “say-ü gayretleriyle” otadoğudaki karmaşayı başlangıç alan bir Üçüncü Dünya Savaşı bekleyebiliriz.
Bu kimin işine yarar?… (***) Derseniz;
Yanıt, “silah tacirlerinden başka hiç kimsenin” olacaktır.
Ama eğer çıkabilecek bu Dünya Savaşında nükleer silahlar da kullanılacaksa, sonuçtan hiç kimse , ama hiç kimse yararlanma olanağı bulamayacaktır. Bütün dünyanın bunun bilincinde olması gerekir!…
Olanlar, gerek yerel taraflar, gerekse bütün dünyada bunların arkasında duranlar için tam bir anonim BUDALALIK görüntüsüdür.
AKLINI DOĞRU DÜRÜST KULLANMADA ACİZ OLANLARIN TÜMÜNE YAZIKLAR OLSUN!!…
——————————————–
(*) Tarih 11 Temmuz 1947’dir. Filistin’deki İngiliz mandası bölgedeki Arapları daha fazla kızdırmamak için Filistin topraklarına Yahudi göçünü sınırlamıştır. Onbinlerce Holokost kurtulanı bu topraklara girmek için can atmaktadır. Filistin’deki kimi ‘yeraltı örgütleri’ buraya gizli göçler örgütlemektedir. Bunlardan biri de, o tarihte Marsilya’dan yola çıkan, bölgeye 7 gün sonra gelen ‘Exodus’ adlı gemide bulunan kaçak 4515 Yahudinin göçüdür. Bölgeye giriş yasak olduğundan gemi çevresinde ufak bir çatışmadan sonra İngilizler geminin kaçaklarla birlikte Marsilya’ya gönderilmesine karar verir. Bundan önce gelenleri Kıbrıs’a gönderen İngilizler artık bu kez Yahudilere bir ders vermek istemekteler, geldikleri yere geri gönderilmeleri konusunda ödün vermek istememektedirler.
(**) İsrail Devletinin kuruluşu, musevi yeralti örgütleri sayesinde, Arap halkinın İngiliz güçlerince bugünkü israil topraklarindan atılarak, adı İsrael olan bir devletin kurulması olayıdır. 1949 yılına kadar bir kaç musevi yeraltı örgütü, Arap siviller ile bölgenin eğemeni konumundaki İngilizlere acımasız terör saldırıları düzenleyerek İsrail Devleti’nin kurulmasını sağlamışlardır. Terörle kurulmalarındaki en önemli destek ise ABD deki musevi güçlerinden gelmiştir. Amerika’daki musevi güçler 2. dünya savaşında silah ticareti yüzünden büyük güç kazanmışlardı. Sonuç olarak terör ile kurulan devlet bugün de terörü sürdürüyor. Bunun doğal sonucu olarak bölgedeki karşı güç olan Filistinliler de, kendine yöntem olarak terörü seçiyor. Bu bir kaçınılmaz, ama olayları karmaşık hale getiren sonuçtur.
(***) Bu konuda bir e-posta ile bana ulaşan bir yazıyı, yoruma açık olarak sunuyorum :
En kaçık plan; Armageddon savaşı
01 Kasım 2007 Perşembe 14:06
Tanrıyı KIYAMETE zorlamak… Size saçma mı geldi? Ama ABD-İsrail fanatikleri bakın ne istiyor…
İnternethaber / ABD’nin şahinleri Neocon’lar ile İsrail’in Siyonist aşırı sağının ortak ideali, Ortadoğu merkezli bir dünya savaşı çıkarmak.
İşte buna “tanrıyı kıyamete zorlamak” diyorlar. Ya da “Mesih’i dönmeye mecbur bırakmak.” Peki nedir bu Armageddon savaşı…
Biraz anlatalım;
Armageddon çılgınlığı
ABD Başkanı Bush’un sıkı sıkıya bağlı olduğu Protestan fundamentalizmi Armageddon çılgınlığına inanıyor. Onlara göre de Hz. İsa’nın gelmesi için bu üçüncü milenyum başında mutlaka “Armageddon” denen o nihai savaşın çıkması lazım. İnanmış Protestanların hedefi Tanrı’ya kıyamet için yardımcı olmak… Bunun için de kıyamet savaşının fitilini ateşlemek gerekiyor…
Peki bu savaş nasıl çıkar? İşte bu noktada işin ucu Türkiye’ye de dokunuyor. Çünkü bu kıyamet savaşı Ortadoğu’da patlayacak. Onların inanışlarına göre Armageddon Savaşı Kudüs yakınlarındaki Magedon Tepesi etrafında gerçekleşecek.
Armegeddon Savaşı Müslüman ordusunun İsrailoğullarına saldırmasıyla çıkacak. Protestan fundamentalizmi, Armegeddon Savaşı’nda İsrail’in desteklenmesi gerektiğini savunuyor. Onlara göre Hz. İsa da ‘İsrail Arslanı’ olarak dünyaya gelmiştir.
Yahudiler, Müslümanlar’a karşı Armageddon Savaşı’nı kazanmadıkça, Hz. İsa tekrar yeryüzüne dönmeyecek. İsa’nın dönmesi için savaşın çıkması ve kazanılması şart. Ancak bu savaşı önce Hz. İsa olmadan Yahudiler’in kazanması lazım. Onun için Protestanlar ile İsrail arasında sıkı bir işbirliği dini nedenlerden dolayı mecburidir. Bu savaş bittikten sonra da, 144 bin Yahudi hariç, (o 144 bin Yahudi de Hz. İsa’ya iman eden Yahudiler olacak) hepsi kırılacak. Bu sefer de Amerika ve Hz. İsa’ya bağlı olanlar yeryüzünde kalacak…
Türkiye’nin oyundaki yeri
Bu noktada Yenişafak’tan İbrahim Karagül’ün köşe yazısına bir gözatalım. “Tanrı’yı kıyamete, Türkiye’yi bölgesel savaşa zorlamak!..” isteyen ABD ve İsrail için Türkiye’nin de bir rolü var… Karagül şöyle anlatıyor;
Türkiye’nin Kürtlerle çatışmaya sokulması demek, İran’ın da cepheye girmesi demektir. Savaşın Pakistan’dan Lübnan’a kadar yayılması demektir. İşte bu, ABD ve müttefiklerinin en büyük hedefi.
Karagül, Armageddon planını da şöyle özetliyor;
Neocon-İsrail aşırı sağının ortak ideali Ortadoğu merkezli bir dünya savaşı çıkarmak. Yani Armageddon dedikleri Kıyamet savaşı… Bu savaşla Mesih yeryüzüne inecek, bu savaşla “ilahi adalet” gerçekleşecek. İşte buna “tanrıyı kıyamete zorlamak” diyorlar. Ya da “Mesih’i dönmeye mecbur bırakmak.”
———————————————-
İlgili Metinler :
Taylor, A.R., 1971, ‘Vision and intent in Zionist Thought’, in ‘The transformation of Palestine’, ed. by I. Abu-Lughod, ISBN 0-8101-0345-1, Northwestern university press, Evanston, USA
David Hazony, Yoram Hazony, and Michael B. Oren, eds., “New Essays on Zionism,” Shalem Press, 2007.
ERTÜRK, HÜSAMETTİN : İKİ DEVRİN PERDE ARKASI. Yayınevi: Sebil Ean: 9789757480877.