İNSAN ile ŞEMPANZE : Aralarında Akrabalık Bağı Var mı?!….

tara00058ii.jpg
“Doğruluk ortaya çıkınca bütün eğrilikleri yutar!”
MEVLANA

IMG_0001.jpgCharles Darwin(1801 – 1882), kafasında “Evrim Kuramı”’nı biçimlendirmeye başladığında henüz 20 yaşında genç bir düşünürdü. 1831 yılında Beagle isimli gemiyle Pasifik Adaları’na açılan Darwin burada beş yıl aralıksız süren çalışmalar yaptı. Çalışmaları sırasında yeryüzündeki canlıların tek bir “ata”dan biçimlenerek değişim geçirdiklerini günümüze kadar geldiklerini öne süren Darwin, bu kuramınıi Galapagos Adaları’ndaki bitki ile hayvan türleri üzerinde deneylerle sınadı. Kendine göre sağlam kanıtlarla tam 30 yıl sonra “Evrim Kuramı” nı dünyaya duyurdu. Darwin’in Evrim Kuramı’nıi destekleyen en önemli buluşu, “Doğal Seleksiyon”du. Demek ki doğa, bir tür içerisindeki fertlerden dayanıklı, güçlü, üremeye elverişli olanların yaşamasına izin veriyor, ötekilerini ise ölüme terk ediyordu. Değişik hayvan türlerinin hep böyle oluştuğunu sanıp, savunuyordu.

Oysa, Darwin’in yaptığı “Doğal Seleksiyon” tanımını çok başka bir biçimde yorumlama olanağı vardır. Çünkü bu, bir türün bulunduğu ortama uyumunun nasıl olabileceğini anlatmakta olup, bir türün ötekine dönüşebilmesinin gerekçesini bize vermemektedir.


Darwin’in kuramı, insanın da maymundan (şempanze) geldiği tezlerini ortaya atıyor, bunu fosil kalıntılarıyla doğrulamaya çalışıyordu. Doğal olarak bu kurami, “Yaratılışı” savunanlar arasında büyük tartışmalar başlattı. İnsanın atası olarak gösterilen şempanze, biraz sonra açıklayacağımız bazı nedenlerden ötürü, öteki maymun türlerinden daha çok insana benzediği için özellikle seçilmiş olduğu akla gelebilir.

Bu günkü günde var olan bilgilerimize göre, bir canlı türünün bir başka canlı türüne dönüşmesi için DNA sarmal molekülünde, geniş çapta bir mütasyona (*) gerek vardır. Mütasyon da iki türlü (**) olabilir : a) Dikey yönde mütasyon, b) Yatay yönde mütasyon. Bir türün değişmesi için dikey mütasyona gereksinim vardır.

Darwin’in yaşamış olduğu 1801 – 1882 tarih aralığında henüz mütasyona ilişkin bilgi yoktu. Çünkü Tarihsel olarak “mutasyon” terimi ilk kez, Darwin’in ölümünden 19 yıl sonra, 1901 yılında Hugo de Vries tarafından akşamsefası bitkisiyle yaptığı çaprazlamalarda gözlemlediği varyasyonu tanımlamak için kullanılmıştır. Varyasyonların çoğu çoklu translokasyonlar nedeniyle oluşmuştur. Daha sonra iki olgunun, DNA’nın kimyasal bileşiminde gerçek değişiklikler olan gen mutasyonları sonucunda olduğu gösterilmiştir. Mutasyon çalışmaları ilerledikçe, meydana gelen değişikliklerin nötr, yararlı ya da zararlı olduğu, evrim süreciyle test edilerek anlaşılır.

Eğer Darwin’in mütasyon konusunda bilgisi olsaydı, ortaya koyduğu “Evrim Kuramı” nın biçiminin çok başka olabileceği akla geliyor. Öyle görülüyor ki Darwin kuramını geliştirirken, biyoloji ile tıbbın, bu gün bile açmaza düşüp bilimden uzaklaşmasına neden olan, “olsa-olsa” yöntemini kullanmıştır. Bilindiği gibi bu yöntemin bilimsel yöntemlerle, uzaktan yakından hiç bir ilgisi yoktur. Üstelik Darwin’in ileri sürdüğü fikirler ile kanıtların hiç bir matematiksel açıklaması yoktur. Bu konuda Leonardo Da Vinci’ nin (1452 – 1519), Darwin’den çok önce söylediklerini burada anımsayalım : “Matematiksel açıklamalar ile yöntemler kullanılmadan yapılan hiçbir araştırmaya bilimsel denemez.” Buna karşın [Darwin’in “Evrim Kuramı” temel alınarak bunun üzerine bütün biyoloji bilgisinin oturtulduğu], hiç çekinmeden söylenebilmektedir!!…

Darwin’in tanımladığı, kuramının omurgasını oluşturan “Doğal Seleksiyon” kavramı yalnızca, bir tür içindeki bireylerin çevre koşullarına uyup, en dayanıklı olanların ya da çevre koşullarına uyum gösterenlerin türün devamında rol aldıklarını, ötekilerin yok olup gittiklerini anlatma yönünden doğrudur. Lakin bu bir şempanzenin nasıl olup ta insana dönüştüğünü anlatıp, kanıtlayamaz. Bu da Evrim Kuramında büyük bir lojik boşluk olduğunu göstermektedir. İşte olsa- olsa yönteminin devreye girdiği yer de burasıdır.

Gerçi, 1975 yılında biolojist Marie-Claire King ile Allan Wilson şempanze ile insan gen yapısının % 98 oranında örtüştüğünü bulmuşlardır. Aradaki % 2 lik fark, DNA mütasyonuyla oluşup insan türünü ortaya çıkarmıştır diye düşünebiliriz. Bu da Darwin kuramını doğrular gibi görünüyor (?).

as_humev1.jpgAncak düşünmeyi sürdürürsek, mütasyon gerçeğini de işe karıştırarak, şempanze türünün tamamının bir anda dikey mütasyonla DNA değişmesine uğramasının olanaksız olduğunu görürüz. Çünkü bu durumda şempanze türü yok olup, o andan başlayarak insan türü tek başına biyoloji sahnesine eğemen olmalıydı. Böylece günümüzde artık şempanze diye bir maymun türünü göremezdik. Mütasyonun gerçekleşmesine neden olan çevre koşulları ne olursa olsun maymun bireylerinden küçük bir bölümünün DNA mütasyonu geçirdiği akla daha yakın görülüyor. Bu durumda da olası iki olay gelişebilirdi :

● Mütasyona uğramamış şempanzeler, ötekileri birer “ucube” gibi görüp, bir yolla yok ederlerdi.

● Bu olmayıp mütantları aralarına kabul ettikleri varsayılırsa, bu kez de çiftleşmeler yoluyla mütantlar assimilasyona (sindirilme) uğrayarak yok olup giderlerdi.

Her iki durumda da ortada yalnız şempanze türü kalacaktı. İnsan türü olmayacaktı.

O halde milyonlarca yıl önce yeryüzünde yaşam yaradılırken neler olmuştur?…

Yukarda ortaya koyduğumuz düşünce sistemine göre, türler yaradılırken böcekten file kadar, bu arada insan türü de içinde olmak üzere bütün türlerin DNA ları ayrı ayrı oluşturulmuş olmaları gerekir. Sonradan gelişen yatay mütasyonlarla tür bireyleri değişikliğe uğramış olabilirler. Bu da onların bulundukları ortama tam uyum göstermelerini sağlamış olur. Örnekse balinalar, birer memeli oldukları halde su içinde yaşamaya tam uyum göstermektedirler.

Dahası, insan DNA sında kötüye giden mütasyonlar yüzünden, şempanzeden insan’a değil, AMA İNSAN TÜRÜNDEN ŞEMPANZEYE GEÇİŞ OLMUŞTUR da denebilir. Demek ki bir gerileme (décadence) söz konusudur. Bu durumda şempanzeyle insan genlerinin % 98 örtüşmesi daha kolaylıkla anlaşılıp, açıklanabilir hale gelecektir.

Mütasyon olgusunu bilebilseydi, Darwin belki de bu fikri ileri sürebilirdi. Bu bakımdan, ayrıca bu gibi konuların dogma haline gelmesini önlemek adına, Darwin’in “Evrim Kuramı” nı, mütasyon bilgisi ışığında yeniden gözden geçirmekte yarar olduğu kanısındayız. Bir önemli özellik daha : Her ne kadar sözcük olarak o anlamı taşıyorsa da, evrim (tekamül) konusunda olguların hep basitten karmaşığa doğru gideceği kuralı da doğru olmayabilir..

Bu düşünce biçimi, büyük dinlerin kutsal kitaplarında insanın yaradılışı için anlatılan Adem ile Havva (Adam and Eve) tanımına da uymaktadır. Belki Kutsal Kitaplardaki bu tanım bir simgesel anlatımdır. Çünkü Kutsal Kitaplarda bir çok şey simgeler aracılığıyla insanlara ulaştırılır. Hiç unutmamak gerekir ki, bir bilimsel bilgi illaki din kitaplarında anlatılanlara karşıt olacak diye bir kural yoktur. Kuran-ı Kerimde anlatılan bazı olayların bilimsel açıklamalarına yeni yeni ulaştığımız bir gerçektir.

evolution.jpg

——————————————————————————–

(*) Değişinim ya da mutasyon, canlının genetik bilgisinde meydana gelen, kuşaktan kuşağa aktarılan kalıtsal değişmelerdir.
Bireyin,kalıtsal özelliklerinin ortaya çıkmasını sağlayan genetik şifre, herhangi bir nedenden dolayı (X ışını, radyasyon, ultraviyole, bazı ilaç ile kimyasallar, ani sıcaklık değişimleri vb. maddelerle) bozulabilir. Bu durumda DNA’nın sentezlediği protein ya da enzim bozulur. Böylece canlının, proteinden dolayı yapısı, enzimlerinden dolayı metabolizması değişebilir. Bir gen mutasyona uğradıktan sonra kararlı hale gelir, tekrar eski haline dönmek için herhangi bir eğilim göstermez.
Mutasyonlar, kalıtsal materyalin normal kombinasyonunu değiştirmeyen, kalıtsal yapıda meydana gelen bütün değişikliklerdir. Mutasyon terimi genel olarak,
▪ Kromozom yapısının değişmesini,
▪ Kromozom sayısının değişmesini,
▪ Genlerdeki değişiklikleri kapsar.

(**) Çoğalma sırasında genomun kopyalanması ile oluşan mutasyonlar düşey transfer mutasyonu olarak bilinirler. Bu biçimde adlandırılmalarının nedeni, atadan döle, düşey inme kolları ile aktarılmalarından dolayıdır. Popülasyon genetiğindeki ilk çalışmalarda tüm mutasyonların düşey transfer mutasyonu oldukları varsayılmıştı.
Yatay mutasyon transferleri, DNA’lar bir organizmadan diğerine taşındığında meydana gelirler. Yatay transfer, evrimsel yeniliğin başlıca bir kaynaklarından biri olabilir. Yeni genler, yatay transferle, düşey transfere kıyasla çok daha hızlı yayıldıklarından yatay transfer önemlidir. Eğer evrim bir ağaçla tanımlanırsa, düşey genetik hareket, genlerin alt dallara aktarılması; yatay genetik hareket ise genlerin dallar arasında aktarılmasıdır.

—————————————————————————-

İlgili Makaleler:

Freese, Ernst (1959). “The Difference between Spontaneous and Base-Analogue Induced Mutations of Phage T4″. Proc of NAS 45 (4): 622–633.

Freese, Ernst (1959). “The Specific Mutagenic Effect of Base Analogues on Phage T4″. J. Mol. Biol. 1: 87–105.

Ellis NA, Ciocci S, German J (2001). “Back mutation can produce phenotype reversion in Bloom syndrome somatic cells”. Hum Genet 108 (2): 167–73. doi:10.1007/s004390000447. PMID 11281456

Pfohl-Leszkowicz A, Manderville RA (January 2007). “Ochratoxin A: An overview on toxicity and carcinogenicity in animals and humans”. Mol Nutr Food Res 51 (1): 61–99. doi:10.1002/mnfr.200600137. PMID 17195275.

Pilon L, Langelier Y, Royal A (August 1986). “Herpes simplex virus type 2 mutagenesis: characterization of mutants induced at the hprt locus of nonpermissive XC cells”. Mol. Cell. Biol. 6 (8): 2977–83. PMID 3023954. PMC: 367868.

Sawyer SA, Parsch J, Zhang Z, Hartl DL (2007). “Prevalence of positive selection among nearly neutral amino acid replacements in Drosophila”. Proc. Natl. Acad. Sci. U.S.A. 104 (16): 6504–10. doi:10.1073/pnas.0701572104. PMID 17409186.

Ionov Y, Peinado MA, Malkhosyan S, Shibata D, Perucho M (1993). “Ubiquitous somatic mutations in simple repeated sequences reveal a new mechanism for colonic carcinogenesis”. Nature 363 (6429): 558–61. doi:10.1038/363558a0. PMID 8505985.

Darwin, Charles (1839), Narrative of the surveying voyages of His Majesty’s Ships Adventure and Beagle between the years 1826 and 1836, describing their examination of the southern shores of South America, and the Beagle’s circumnavigation of the globe. Journal and remarks. 1832-1836., vol. III, London: Henry Colburn,

4 Responses to İNSAN ile ŞEMPANZE : Aralarında Akrabalık Bağı Var mı?!….

  1. Anonymous diyor ki:

    İlginç bir yazı olmasının yanısıra kuramın yorumlanmasında bazı hatalar olduğu görüşündeyim.

    Her şeyden önce insanın evrimleşmesi sürecinde gözardı edilen ve farklı biçimde doldurulan, -ki sürecin bel kemiği olan, husus, şempazeden insana doğrudan bir geçiş yerine, iki farklı türün ortak ve farklı bir atadan evrimleştiği yönündedir. Süreç bu şekilde incelendiğinde, -ki kuram esasında bunu söyler, şempaze ve insan genotipi arasındaki %2′lik fark ve yanısıra evrimleşme sürecine rağmen şempaze türünün neden yokolmadığı daha iyi açıklanabilecektir. Bu durumda, şempaze ve insan türü arasındaki çatışma sorunsalı da çözümlenebilecek, “mutant”ların varlığını nasıl sürdüğü anlaşılabilecektir.

    Darwin, henüz 20′li yaşlarındayken çıktığı bu seyahatte türlerin evrimi düşüncesini geliştirirken, evrim düşüncesini ortaya atan ilk kişi de değildi şüphesiz. Darwin’den çok öncesinde, hatta Aristotales’te bile zaman zaman evrim düşünceleri görülmektedir. Darwin’den önce bu düşünceleri sistemli hale getirmek için çalışanlar da olduğu gibi, Darwin’in kuramı oluşturma sürecinde, onunla, farkında olmaksızın aynı çizgide çalışan bir başka kuramcının Darwin’e kuramını gönderdiği de bilinir. Kuramın Darwin ile oluşabilmesinin tek sebebi, Darwin’in çok geniş bir gözlem olanağı kazanmış olmasıdır. Öyle ki gözlemler, bilimsel çalışmalarının temelinde yer alan geçerli yöntemlerdir, -ki onun yaptıklarına “olsa olsa” yöntemi demek pek de mümkün olmayacaktır.

    Bunlara

  2. Anonymous diyor ki:

    Yazinizi ilgi ile okudum, bu konu ile ilgili benim goruslerim su sekildedir.
    Herseyden once Yaradilis ile Evrimsel Sureci ayirmak gerekir. Temel parcaciklarin nasil olustugunu cozemediginiz surece insanin maymundan gelip gelmediginin de pek onemi yoktur. Bilimsel bakisi birakip herseyi tanri yaratti demek zaten kolayciliktir. Temel maddenin nasil olustugunu bir kenara birakirsak, tarihin akisi boyunca tum canlilar gibi insaninda bir evrimsel surecten gectigi asikardir. İnsanin maymundan gelip gelmedigi sorusunu bugune kadar en iyi cevaplayan tez bence mitokondrial havva teorisidir.

  3. Anonymous diyor ki:

    hocam saygılar hürmetler ÇOK BÜYÜKSÜNÜZ.. bütün işlediginiz konular matematik sel temele dayanıyor bu sizin bilgeliginizin kanıtı tekrar saygılar..sabri yıldırım .

  4. Anonymous diyor ki:

    Il semble que vous soyez un expert dans ce domaine, vos remarques sont tres interessantes, merci.

    - Daniel

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>