OPERA SANATI’nın ÖYKÜSÜ….

250px-Milano-scalanotte.jpg
“Sanatı duyan insanlarla, sanatı anlayan insanlar çoktur; ama sanatı hem duyan, hem de anlayan insan pek azdır .”
G.S. HİLARD

La Scala Operası (La Scala Opera House)

Opera, genellikle tarihsel ya da mitolojik konulu bir drama eşliğinde ortaya konan, müzikal , teatral formda bir sahne yapıtıdır. “Klasik batı müziği” (*) geleneğinin önemli bir parçası olan operanın, bir tiyatro yapıtında bulunan bir çok öğenin yanısıra, müzikal form ya da dansı da içine alan bir yapı bütünlüğü vardır.

Bir orkestra (**) ya da müzik topluluğunun eşliğinde sunulan yapıtın, yazılı metnine “libretto” adı verilir. Oyun süresinin çoğunu sözlü bölümler oluşturur. Sözler, konunun akışına göre belli başlı şu müzik türleri içinde bestelenir: Arya bir kişinin duygu ile düşüncelerini yansıtır. Düet, terzet, kuartet, kentet vb iki, üç, dört, beş kişinin duygu, düşünce ile konuşmalarını iletir. Resıtatif kişilerin sözlerini konuşurcasına bir şarkıyla söyledikleri bölümdür. Koro ise oyundaki kamu vicdanının sesini ortaya koyar. Bunların dışında oyun başlarken genellikle bir giriş parçasına (uvertür) (***) ile oyun içinde yer yer orkestra bölümleri ya da geçitleri gibi çalgısal bölümlere yer verilir. Bazı operalarda bale sahneleri de bulunur. Bir opera yapıtında, genellikle sözü edilen bu müzik türleri ayrı parçalar halinde, ardıl olarak sunulmakla birlikte, bazılarında (örn. Richard Wagner’in yapıtları) müzik bir perde boyunca kesintisiz olarak sürer.

Jacopo Peri’ nin bestelediği “Dafne (1598)” müzik tarihine ilk opera yapıtı olarak geçmekle birlikte, ilk büyük opera kompozitörünün, yapıtları günümüzde de sahnelenen “Claudio Monteverdi” (1567 – 1643) olduğu onaylanmaktadır.

Opera yapımı (prodüksiyonu) öteki seyirlik sahne yapıtlarına göre, hem daha ayrıntılı, hem daha zor, hem de masraflı bir iştir. Üretimin içinde olan çalışma grupları şunlardır :

Edebiyatçılar operanın librettosunu yazmakla görevlidir. Bu arada dramaturglar yazılı metni sahne için yerli yerine koyarlar.

Ressamlar operanın her bir sahnesinin , ayrıntılarına kadar tasarımını çizerler. Bu arada kostümlerin de, dönemine göre tasarımı yapılır.

Mimarlar her sahnenin mimari yapısını gerçekleştirirler. İç mimarlarla işbirliği yaparak dekorlardaki mobilyaların tasarımı ile yerleşimini düzenlerler.

Besteciler operanın bel kemiği olan müziğin bestelenmesini sağlarlar. Bestelenmiş müziği yorumlayan orkestra ile onun şefi olan müzikçiyle işbirliği içinde çalışmalarını sürdürürler.

Tiyatrocular, aynı zamanda seyirlik bir sahne yapıtı olan operanın sanatçılarca nasıl uygulanacağını belirlerler. Edebiyatçı ile dramaturglerle işbirliği içinde çalışırlar.

Dansçılar opera içinde gerçekleştirilen balet bölümlerinin nasıl olması gerektiği ile görevlidir. Bunu koreograflarla işbirliği yaparak yürütürler. (Balet bir ayrı makalenin konusu olabilecek kadar geniştir)

Opera sanatı, karmaşık teknik donanımı olan sahne yapılanmasını gerektirdiğinden, gerek mimari, gerekse teknolojik bakımdan özel olarak yapılmış opera yapılarında gerçekleştirilir. Bu bakımdan herhangi bir tiyatro sahnesi opera için uygun değildir.

Opera sanatının anayurdu İtalya’dır. Rönesans’ın başlıca merkezlerinden biri olan Floransa, çağımız müzikli sahne yapıtlarının da beşiği sayılır. İncelemelerden, opera fikrinin bu şehirdeki bazı müzikçi ile şairlerin birleşerek eski Yunan oyunlarına benzer yapıtlar yazmak istemelerinden doğduğu anlaşılıyor. Örnek olarak “Yunan Trajedisi” alınınca eşlik edecek müziğin nasıl olacağı problemi tartışmalara yol açmış, mısraları Renuccini’ce yazılan, Peri’ce 1594 de bestelenen “Dafne” adlı ilk opera sanat çevrelerinde büyük heyecan uyandırmıştı. Böyle bir verimde, sarayını operanın ilk yaratıcılarına açıp onları destekleyen sanatsever Vernio Kontu Giovanni Bardi’nin rolü ile hizmeti büyüktür. Peri 1600 yılında “Euridice” adlı bir opera daha yazmıştır. Her iki verimi de basit şarkılarla donanmış ilkel opera örnekleridir. 

Operada ilk gelişimi Monteverdi’de görüyoruz. 1607 yılında bestelediği “Orfeo” adlı operasıyla orkestrayı birinci plana almış, ses türlerini zenginleştirmiştir. Gagliani ile Rossi gibi bestecilerle koro, resitatif ile gelişmiş arya türleri doğmuş, 1637’de Venedik’te ilk opera binasının açılmasıyla sanatın merkezi Floransa’dan bu şehre geçmiştir. Burada koro ikinci plana alınmış, “arioso”, “canzone”, “cavatine” gibi yeni şarkı söyleme (teganni)i biçimleri katılmış, resitatif önem kazanmıştır. Cesti, Ziani, Draghi, Pallavicini, Vivaldi ile Lotti gibi sanatçılarla Venedik biçemi opera doğmuştur.

İtalyan operası Avrupa’ya tez zamanda yayıldı. Almanya’da 1627’de ilk defa Schütz “Daphne” adlı Floransa stili bir opera besteledi. Müzikli sahne eserleri Alman şehirlerinde, özellikle Viyana, Münih, Dresden, Hamburg ile Leipzig tiyatrolarında yer buldu. Oynanan yapıtlar İtalyancaydı.  Ulusal Alman Operası 1644 yılında Staden tarafından yazılan, ilk Almanca opera olan –Seelewig- adlı yapıtla başlamış, Hamburg, Alman Operasının ilk belli başlı merkezi olmuştur. Strung, Kusser ile Keiser gibi besteciler de ilk önderlerdir. İngiltere’de Purcell, İtalyan biçemi birkaç opera bıraktı. Fransa’da opera zevki 1645 senelerinden sonra memlekete gelen İtalyan opera truplarının etkisiyle uyandı. 1671’de ilk opera binası Académie Royal de Musique, Cambert adlı bestecinin –Pomane-  adlı yapıtıyla açıldı. Fransız Operasının o zamanki büyük yaratıcısı aslen İtalyan olan Lully’dir. Klasik tiyatro eserleri, Corneille’in trajedileri, Moliére’in komedileri bestelendi, saray balesi ile çeşitli danslar operanın ana süsleri olarak kullanıldı. Lully’nin günümüze kalmış eseri 1674’te yazdığı “Alceste” dir. Lully okulunu Rameau 1733 de bestelediği “Hippolyte de Aricie” operasıyla sürdürdü. 17.yy. sonlarına doğru Napoli, İtalyan operasının merkezi olmaya başladı. Okul, Provenzale tarafından kuruldu, Alessandro Scarlatti’ce başarıyla temsil edildi. Bu okulda bir takım özellikler görmekteyiz; zengin melodik şarkılar “bel canto”, güzel, uzun aryalar, “secco recitativo” – eşliksiz resitatif’ gibi… Scarlatti’den sonra Leo, Durante, Feo ile Haendel’in de etkisinde kaldığı bu okul, müziğin şiir ve söze üstünlüğünü kabul etmişti. Daha sonraları Zeno ile Metastasio gibi metin şairlerinin trajedilerini besteleyen Bonancini, Porpora ile Piccini opera sanatına yeni buluilar getirdiler. Orkestra eşliği ile yapılan resitatifler bunların arasındadır. Almanya’da bu çağın büyük bestecileri Hasse ile* Graun “opera buffa – gülünçlü opera” türünde başarı gösterdiler. İtalya’da yive bu çağlarda büyük operaların perde aralarında “intermezzo” denilen küçük, hafif sahne eserleri oynanıyordu. Pergolesi 1733 de bestelediği “La Serva Padrona” adlı “intermezzo”su ile bu tarzın üstün bir örneğini verdi.

Ciddi opera Gluck ile metin şairi Calzabigi ile sürüp gidiyordu. Buna en belirli örnek 1762 de yazdığı “Orfeo ile Euridice” dir.

Opera sanatı en büyük gelişmeyi 19.yy. da gösterdi. Yüzyılın ilk yarısında opera buffa İtalya’da Rossini ile Donizetti’yle dikkate değer örnekler kazandı. Bu bestecilerin zengin melodili neşeli eserleri her tarafta büyük beğeni kazanıyor, ciddi-romantik opera Bellini ile gelişiyordu. Rossini Fransa’da yazdığı Guillaume Tell ile İtalyan melodi zenginliğini büyük Fransız operası tekniği ile bağdaştırıp başarılı bir yapıt verdi. Auber, Helévy, Meyerbeer ciddi Fransız operasının, Boieldieu ile Adam komik operanın başlıca örnekleri oldular.

Yine aynı çağlarda İtalyan opera tarihinin en büyük yüzlerinden biri, Giuseppe Verdi dünya sahnelerini kendisine bağlamaya başladı. Büyük sanatçı melodi zenginliği ile geniş esiniyle birbiri arkasına yapıt veriyor, bunlar büyük başarı elde ediyordu. Almanya’da Weber’le başlayan romantizm Manschner ile Spohr gibi bestecilerin yapıtlarında belirli kalıplara yöneliyordu.

Opera sanatı Wagner’le yeni ilklere ulaşıyordu. Yapı yönünden getirdiği yenilik “Leitmotiv”dir. Bu belirli motifler operalarındaki temel fikri açıklamaya yardım eder, bir olay ya da kişiyi dinleyiciye yer yer hatırlatır. Wagner, operalarında bütün sanatları birleştirmeye çalışmış, temsillerde büyük önemi olan müzik, şiir, resim, ışık, mimari ile operaları topyekün sanat eseri halinde sunulmak istenmiştir. Bu büyük sanat politikacısı etkisini günümüze kadar uzatmış, opera sanatında yaptığı devrimler geniş yerleşme alanları bulmuştur.

19. yy.ın sonuna doğru İtalya’da edebi etkiler Verismo denilen bir okul yarattı. Büyük temsilcileri Mascagni, Leoncavallo ile Puccini’dir. Lirik dram tarzı Fransa’da Gounod, Thomas, Bizet, Delibes, Massenet, Charpentier ile güzel yapıtların doğmasını sağladı. Debussy, Pelléas et Mélisande dramı ile Wagner’e karşıt bir akımın bildirisini (manifestosunu) veriyordu.

Yine 19.yy.da yer yer uyanan ulusal müzik okulları, yerel renklerle işlenmiş karakteristik operaların yayılmasını sağladı. Rus operası Glinka ile doğdu. Dargomişski, Borodin ile Rimsky Korsakof’la güzel eserler kazandı. Rubinstain ve Çaykovski daha çok lirik Fransız dramları etkisinde eserler verdiler. Operada ulusal dans ile şarkılara önem verilen öteki örneklerle Çekoslovakya’da Dvorjak ile Smetana, Polonya’da Muniuşko’nun yapıtlarında rastlıyoruz. Macaristan’da Dohnanyi ile Bartok ülkelerinde ulusal operanın kurucuları oldular.

20.yy.ın ilk yarısında opera sanatı türlü etkilerle oldukça karışık bir durum gösterir. Bazılarında Wagner ile Debussy’nin karşıt özellikleri birleşmiş, bazılarında caz ile romantizm katılmıştır. Bunun nedenlerini çağımızın bestecilerinin daima yenilik yolunda yaptığı denemelerde aramak yerinde olur. Italya ile Almanya’da yeni klasizm ile yeni romantizm’in halkça kolay benimsenmesi Busoni, Orff, Montemezzi, Hindemith, Egk gibi bestecilerin biçim yönünden alışılmış fakat ses öğeleri bakımından değişik yapıtlar vermelerine neden olmuştur. Yüzyılın yaygın müzik öğelerinden JAZZ’ı  Weill, Kşenek vile Gershwin kullanmışlardır. İngiltere’de Britten yine yeni romantizm’e bağlı kalmış, Amerika’da genç besteci Menotti, vatandaşı Puccini’nin paletinden yararlanarak sevilmiş halk operaları vermeye başlamıştır. İsviçre’de pek lirik iki besteci, Schöck ile Sutermeister yerli kalan bazı yapıtlarla tanınmışlar, Rusya’da Prokokiyef ile Şostakoviç yeni klasizm’in çerçevesi dışına çıkamamışlardır.

Yüzyılın müzikli dram alanunda ilgiyle karşılanan öteki yapıtlarını ONİKİ TON kurallarıyla besteleyen sanatçılar, bu arada Berg, Schöberg ile Henze vermişlerdir. Ayrıca Stravinski, bazı Fransız bestecileri, bu arada Honegger, Milhaud ile Poulenc de değişik buluşlarla sahneyi ihmal etmemişlerdir.

Günümüzde opera ikinci dünya savaşının sarsıntılarından öteki sanat kolları gibi yavaş yavaş kurtulmakta, uygar ülkeleri yeni yapılar, sahneler süslemekte, yüzyılın genç enerjik bestecileri yorulmak bilmez çalışmalarıyla yapıtlar vermektedirler…

Bir operayı izlemeden önce onun librettosunu, bu yoksa yazılı konusunu bulup okumak gerekir. Bu yapılmazsa izleme sırasında operayı anlamak, ondan zevk alma olanaksız hale gelecektir.

Not – Türkiyemizdeki opera eylemi ayrı bir makale olarak işlenmeye değer.

(Kaynak : Wikipedia)
 
—————————————————————–

(*) Klasik batı müziği, genelde yüksek ekin (kültür) düzeyi ile bağdaştırılan, halk müziklerinden net çizgilerle ayrılmış, Avrupa kökenli, Avrupa ağırlıklı müzik türüdür. En önemli özelliği, çoksesli olmasıdır. Bir çok evreden geçip günümüze gelmiştir.

(**) Opera orkestrası özel bir orkestradır. Sesi surdin ile kısılmış gibi, oldukça kısık bir sesle yapıta eşlik eder.

(***) Giriş parçası ya da uvertür, operanın bütününün müzikal olarak bir özetidir. Bütün yapıtta kulağa gelen sesler uvertür içinde yer alır. Adeta biraz sonra izlenecek opera yapıtına kulakları hazırlar.

—————————————————————–

İlgili Metinler :

▪ Silke Leopold, “The Idea of National Opera, c. 1800,” United and Diversity in European Culture c. 1800, ed. Tim Blanning and Hagen Schulze (New York: Oxford University Press, 2006), 19-34.

▪ The New Grove Dictionary of Opera, edited by Stanley Sadie (1992), 5,448 pages, is the best, and by far the largest, general reference in the English language. ISBN 0-333-73432-7 and ISBN 1-56159-228-5

▪ The Viking Opera Guide (1994), 1,328 pages, ISBN 0-670-81292-7

▪ The Oxford Illustrated History of Opera, ed. Roger Parker (1994)

▪ The Oxford Dictionary of Opera, by John Warrack and Ewan West (1992), 782 pages, ISBN 0-19-869164-5

▪ Opera, the Rough Guide, by Matthew Boyden et al. (1997), 672 pages, ISBN 1-85828-138-5

▪ Opera: A Concise History, by Leslie Orrey and Rodney Milne, World of Art, Thames & Hudson

▪ DiGaetani, John Louis: An Invitation to the Opera Anchor Books, 1986/91. ISBN 0-385-26339-2

▪ Simon, Henry W.: A Treasury of Grand Opera. Simon and Schuster, New York, 1946.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>