BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ’nin (BOP) KİME NE YARARI VAR?….

blackdoor1lj6.jpg
“Coğrafya ülkelerin kaderini belirler”
NAPOLEON BONAPARTE

Büyük Ortadoğu Projesi , resmi adıyla Genişletilmiş Ortadoğu ile Kuzey Afrika Girişimi, ABD’nin batıda Fas, Moritanya, doğuda Orta Asya ile Moğolistan, kuzeyde Kafkasya ile Türkiye, güneyde Arap Dünyası’ndan Somali’ye kadar uzanan bir coğrafyada yer alan ülkelere yönelik siyasal, hukuksal, bilgi/eğitim, ekonomi, sosyal ile güvenlik boyutlarını içeren kapsamlı bir “islam coğrafyası” dönüşüm stratejisi olup, bu alanlarda uzun vadeli bir değişimi hedeflemektedir.

ABD’nin Donald Rumsfeld, Dick Cheney, Paul Wolfowitz,Richard Perle ile William Kristol öncülüğünde, 1997′de oluşturduğu ‘Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin (PNAC) bir alt öğesidir.

ABD Kongresinin 1957’de onayladığı Ortadoğu’da Barış ile Kararlı Dengeyi Koruma başlığını taşıyan, Eisenhower Doktrini olarak anılan kararı bugünkü BOP’tan farklı değildir.

BOP’a ilişkin bütün değerlendirmeler, NNSS 02 olarak kodlanan Ortadoğuda ABD’nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi; Bir 11 Eylül Sonrası Analizi, (New National Security Strategy of The USA in the Middle East Apost September 11 Analysis) adlı belgeye dayandırılmaktadır.

ABD Hükümeti bu politikasını farklı yollarla açığa çıkarmaya başlamış, önümüzdeki 10 yılda ABD – Orta Doğu Serbest Ticaret Alanı önerisi ile Aralık 2002’deki Orta Doğu Ortaklık Girişimi bünyesinde destek programları bunlardan birkaçını oluşturmuştur.

Ulusal Demokrasi Desteği’nin (National Endowment for Democracy) 20. yılında ABD Başkanı tarafından geliştirilen, 2004’teki State of Union konuşmasında daha da genişletilen, en son olarak da, G-8 Zirvesi için hazırlanan, Al-Hayat Gazetesinde 13 Şubat 2004’te yayınlanan çalışma kağıdı Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2002 ile 2003 Arap İnsani Kalkınma Raporları’nda belirtilen ‘eksikliklere’ dayandırılmıştır.

ABD Büyük Orta Doğu Projesini, desteğini almak istediği G-8’i oluşturan Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Kanada, İngiltere ve Rusya’ya iletmiştir. Bu ülkelerde mercek altına alınan proje, Haziran 2004’te Amerika’da, G-8 zirvesinde ele alınmıştır.

Yukarda kalın harflerle yazılmış bölümlerden anlaşılıyor ki, ABD orta doğudaki barış ile kararlı dengenin bozulmasından ulusal güvenlik stratejisinin zarar göreceğini(!) düşünerek bu BOP ni ortaya koymuştur. Bu kaygısı da, çok eskidenberi 1957 yılından bu yana süregelmektedir. Acaba bu masum gibi görünen söylemin altında başka, çok değişik düşünceler de bulunmakta mıdır?… (*).

BOP’un kapsamlı bir “İslam Coğrafyası” dönüşüm stratejisi olup, uzun vadeli bir değişimi hedeflediği söylense bile, içinde bulunduğumuz yıllarda bu uzun vadenin sonuna yaklaşıldığı izlenimi öne çıkmakta.

ABD açısından bakınca, demek ki bir “empati” yapınca, ABD ni haklı görebilme olanağı belki de vardır.

Ancak BOP nin içine alınmış olup, onun bir bölümünü yapan, yönlendirme ile zorlamalar karşısında kalan Türkiye açısından bakınca neler görülüyor acaba?…

Neyin görüldüğünü anlamamak için ileri derecede alık olmak gerekir!…

Çünkü deniyor ki :

“Gönül rızasıyla ülkenizin parçalanmasını onayacaksınız. Çünkü topraklarınızın büyük bir bölümünde bir Kürt Devleti kurulması gerektiğini öngörüyoruz(!). Bunun nedenini hiç tartışmayın. Karşı da koymayın(!). Bunu onaylamıyorsanız, biz önce sizi bir Federe Devlet haline getirip, sonra da gerçekten parçalanmanızı sağlarız. Çok direnirseniz savaşmak zorunda bırakılırsınız.”

Bu savaşın kimler arasında olacağı belirtilmiyor. Ama bize sorarsanız böyle bir savaş yerel düzeyde kalmayıp, III. Dünya Savaşının başlangıcı olacaktır.

“Ulusalcılıktan vazgeçin. Çünkü bu günkü günde ulusalcılık akıl dışı çok utanılacak bir davranıştır(!).”

Bunu söyleyenler İngilterenin, Fransanın, Almanyanın, ABD nin, Rusyanın uyguladığı koyu ulusalcılığı ya görmezden geliyor, ya da bizim zeka düzeyimizi çok düşük bildikleri için, bizim bilip anlayamayacağımızı düşünüyorlar. Ya da “ulusalcılık bizde olur, ama sizde olmasına izin verilemez” diyerek çifte standart oygulamaya çalışıyorlar.

● Bu yüzden ulusal değerlerimizi yok etmek, bunları ulusun zihninden silmek için, çeşitli yönlerden girişimde bulunuyorlar. Bir bölümü Ulu Önder Atatürkü tümüyle unutmamızı istiyor. Bunun için Atatürkün yontuları ile resimlerinin ortadan kaldırılması öneriliyor. Bunun için bazıları Atatürkü önce alelade bir hale indirgeyip, sonradan zihinlerden iyice silebilmek için sinema filmleri üretiyor. Dinci bölüm Atatürkün bir dinsiz olduğunu öne sürüp, gerçek dindar olan halkın gözünden düşürmek için çaba harcıyor. Bunları ulusalcılığımızın çimentosu olan Atatürk fikrini yok etmek için yapıyorlar.

● Ulusu parçalamak için kamplara bölmeye çalışıyorlar. Böylece kardeşi kardeşe kırdıran bir iç savaşın gerçekleşmesini sağlayacak davranışlar içindeler. Bunun için PKK yı dış güçler destekliyor.

● ABD bizleri dinimizden bile çıkarmak için “Ilımlı İslam” modelini öne sürüyor. Böylece dindar kesimi birbirine düşürmeyi amaçlıyor.

Görülenler kaba çizgileriyle bunlardır. Türkiye Devletinin böylesi bir gidişe onay vermesi düşünülemez bile… İzleyeceğimiz politikalarla teslimiyet içinde olmadan, üzerimizde oynanmak istenen oyunları kesinlikle bozmamız gerekir. Bunun için bir parça gözümüzü açmamız, durum üzerinde bir parça pozitif akıl yürütmemiz yeterli olacaktır.

Bitirirken, Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın bir sözünü, biraz değiştirerek buraya alalım :

“Tereyağını lütfen kendi ekmeğinize sürün, başka uluslarınkine değil.”

———————————————————

(*) Fransa Yeşiller grubunun önemli liderlerinden biri Yves Cochet “İnsani ve demokratik giysilere sokulan ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi, aslında bölgedeki tüm petrol musluklarına el koymaya yönelik bir girişimdir.” diyerek, petrol kadar enerjetik, kullanımı, stoklanması, nakliyesi kolay, kullanım alanları çeşitli bir başka sıvı keşfetmeye zaman kalmadığını, zaten bir başka evrensel enerji kaynağına ilişkin yatırımların da, on yıl içerisinde 100.000 milyar dolar civarında para gerektirdiğini; kısacası, dünyayı bekleyen bir krizin kaçınılmaz olduğunu dile getirmiştir..

Bu geniş coğrafya, dünya enerji kaynaklarının çok büyük bir bölümüne sahiptir. Bu anılan geniş bölgede farklı uluslar, kültürler, diller ile dinler yaşamaktadır. Bu alanlarda ABD ekseninde bir “düzen ve istikrarı” kurarak, egemen kılmanın, bir bakıma dünya egemenliğini büyük bir dayanak ile güvenceye kavuşturmak anlamına geleceği kabul edilmektedir. Başta petrol olmak üzere doğalgaz, su gibi temel maddelerin denetim altına alınması, aktarım yollarının denetlenmesi demek, aynı zamanda, olası rakip devlet ya da devlet gruplarının önünün kesilmesi anlamına gelmektedir.

İkinci hedefin enerji kaynaklarının ele geçirileceği ile daha şimdiden bölge petrollerinin %40’ı olan Irak petrolleri, Afganistan’daki zengin uranyum kaynakları fiilen olmak üzere el değiştirdigi bu durumun dünya bor tuzlarının %75 ine sahip bulunan Türkiye Cumhuriyeti ‘ni de yakından ilgilendirdiği belirtilmektedir.

Bir başka hedefin ise küresel sömürü aracı olarak nitelendirilen doların var olan hegemonyasının sürdürülmesi isteğinin olduğu görüşüdür.

ABD’nin yayılmacı siyasetinin arkasında şu nedenlerin yattığı gösterilmektedir :

▪ ABD’nin endüstri ile tarımı, gereksiminin ötesinde büyümüştü. James G. Blaine gibi iş ortamı ile siyasetin önde gelen isimleri daha fazla ekonomik büyüme için yabancı pazarların gerekli olduğu olduğu, bunun içinde saldırgan bir dış politika izlenmesi gerektiğine inanmaktaydılar.

▪ Ernst Haeckel’in “biyogenik yasa” sına dikkat çeken John Fiske, Anglo-Saxon ırkı üstünlüğü kuramını öne sürmüş, Josiah Strong ise geri ulusları “uygarlaştırmak ile Hristiyanlaştırmak” gerektiği çağrısını yapmıştı. Bunlar Amerikan siyasal düşüncesinde bazı gruplarda giderek büyüyen Sosyal Darvinizm ile ırkçılığın da belirtileriydi aynı zamanda.

▪ Frederick Jackson Turner’in geliştirdiği “Öncülük Tezi”. Amerika’nın öncülüğü uygarlık için gereken yaratıcılık ile gücü (virility) taşımaktaydı. Çoğu insan Amerikan ruhunun sürdürülmesi için denizaşırı yayılmacılığının yaşamsal olduğuna inanmaktaydı.

▪ Alfred T. Mahan’ın 1890′da yayımlanan “The Influence of Sea Power upon History” adlı yapıtı ABD’nin “dünya gücü” konumunun yükselmesi için gereken üç öğe olduğunu öne sürmüştü : Güney Amerika’da bir kanal yapımı (Panama Kanalının yapımı fikrinin de kaynağıdır), ABD deniz gücünün genişletilmesi ile Pasifik’de Çin’le ticareti geliştirmek için ticari/askeri bir yapı, karakol yapımı. Bu yayın Roosevelt gibi başkanların politikaları ile daha güçlü bir deniz gücünün kurulması konusunda etkili olmuştu.

(Kaynak : Wickipedia)

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>