SPORDA FİZİK CONDITION (KOŞULLANMA) ile Kalb-Damar Hastalıklarında Sürekli Olarak Önerilen Spor Yapmanın Değeri?…..

kosu.jpg
“Akıllı adam hem kitapları ,hem de doğrudan doğruya hayatı okur.”
LIN YUTANG

Bilindiği gibi bir sporcunun bir yarışmaya katılıp, derece alması için belli bir fiziksel condition’da bulunması gerekir. Bunun için de yarışmadan önce uzun süren alıştırmalar (antrainement) yapılır.

Spor devamlı hareket etmek demek olduğuna göre, ilk bakışta tümüyle kas ile iskelet sistmini ilgilendiriyor gibi görünmektedir. Bunun için kemiklerin, eklemlerin sağlıklı olup işlevlerini tam yapabilme yanında, bunları hareket ettirecek kasların da gerekli güçte olup, kendilerinden beklenen başarıyı sağlamaları istenir. Spor alıştırmaları da bunun için yapılır.

Ne var ki, kasın çalışması belli bir metabolizma sürecinin gerçekleşmesiyle olur. Bu metabolizma aerobik, demek ki oksijenin ortamda bulunmasıyla oluşan bir metabolizmadır. Bu arada kasın çalışabilmesi için gerekli besin maddelerinin bir yakıt olarak ona düzenli olarak ulaştırılması gerekir. Bu besin maddeleri oksijen karşısında bir tür yakılarak değişime uğraradıkları sırada ortaya çıkan enerji kasın çalışmasını sağlar. Besin maddelerinin metabolize olması (yakılması) sırasında bazı atık maddeler ortaya çıkar. Bu atık maddeler asid yapıda olup, kasdan hemen uzaklaştırılmazsa, kasın sertleşip görevini yapamamasına neden olur. Hareket sırasında kasların yorulması sonunda, dinlenmeye gereksinimleri olmasının fizyolojik açıklaması budur.

Kaslara yapılan, lojistik diyebileceğimiz, bu hizmeti kalb-damar sistemi yürütür. Bunun için kasların yeteri kadar damarla donatılması ile bu damarların kan getirip-götürme işlevinin yeterli olması gerekir. Bu sistemde damarlar içinde kanın belli bir hızda dolanması işini, bir pompa görevi üstlenmiş olan kalb yürütür. Bunun için fizik condition işinde kalbin sağlıklı çalışmasının yeri çok büyük önem taşır. Böylece yapılan alıştırmalar sonucu kalb belli özellikler kazanır. Kalb odalarının hacminin genişlemesi sonucu bir atımlık kan hacmi (stroke volume) büyür. Kalb kası gelişir karıncık, özellikle sol karıncık duvarı kalınlaşır. Sonuç olarak sporcu kalbi büyük olur. Kalb atım sayısı da, stroke volume’ün büyümesi sonucu düşük olur. Sporcuların kalb atım sayısı dakikada 60 dolayındadır.

Öte yanda, kaslara ulaşan kanın yeteri kadar O2 de taşıması gerekir. Kanın CO2 verip O2 alması, demek ki arteryelize olması akciğerlerde sağlanır. Venlerde (kara kan damarlarında) kanın O2 ni az CO2 i yüksektir. Bu CO2 kaslarda yürütülen metabolizma sonucu ortaya çıkan atık maddelerden biridir. Buna göre kasların kendilerinden beklenen işlevi yürütebilmeleri için solunum sisteminin akciğer alveolleri, bronş sistemi, solunum kasları ile göğüs kafesini oluşturan kemik sstemiyle eksiksiz çalışması gerekecektir.

Bütün bunlardan anlaşılacak olan, sporda fizik condition iskelet-kas sisteminin iyi çalışmasıyla değil, dolaşım sistemi ile solunum sisteminin verimli olmasıyla ölçülür. İskelet-kas sisteminin durumu ikincil bir olay olup, bir sonucu gösterir. Burada olayın asıl nedeni kalb-damar sistemiyle solunum sisteminin başarılı olmasıdır. FİZİK CONDITION DEMEK DOLAŞIM ile SOLUNUM SİSTEMİNİN İSTENİLEN VERİMDE ÇALIŞMASI DEMEKTİR. Yarışmalardan önce yapılan uzun çalışmalardan bu yolda bir sonuç elde etmek amaçlanır. Ama işin aslını bilmeyenler odak noktasının kaslar olduğunu zanneder dururlar!…

Öte yanda kalb-damar hastalıkları için, hem de işin uzmanlarınca, korunma-önleme amacıyla sportif eylemlerin sürekli olarak yapılması önerilmektedir. Bunu konuyla uzaktan yakından ilgili olan herkes bilir. “Sağlık için yürüyüş”, “sağlık için koşu” bu yüzden hep yapılagelmektedir.

Burada da işin özünü görmek gerekecektir.

Bu öneriler, demek ki spor yapma önerileri, özellikle koroner kalb hastalığından korunmak için yapılmaktadır. Aslında koroner kalb hastalığı, bir damar hastalığıdır. Kalbi besleyen, koroner damar dediğimiz arterlerin atherosclerosis sonucu bölümsel bir daralmaya uğraması, bu daralmış bölgeden geçen kanın burgaçlanması sonucu akım bakımından ölü noktaların oluşması ile burada ortaya çıkan kan pıhtısı (thrombus) yüzünden koroner arterin birden bire tam tıkanması gerçekleşir. Tam tıkanan damarın ötesinde kan akımı duracağından bu bölgedeki kalb kası önce zedelenir, sonra tam olarak ölür. Zedelenme aşamasında göğüste yeğin bir ağrı duyulur. Kalb kası tam olarak ölünce artık ağrı algılanmaz olur. Buna koroner enfarktus diyoruz. Ağrı damarın tam tıkanmayıp, ama kan geçişine az yol verdiği durumda da vardır. Bunu da angina pectoris diye adlandırıyoruz.

Demek ki koroner kalb hastalığını yapan kalbi besleyen damarların atherosclerosis’idir. Bizim otuz yıla yakın bir süredir söyleyip, hastalarımızda uyguladığımız, atherosclerosis hastalığının bir gen yüzünden ortaya çıktığı gerçeği, artık günümüzde saptanmıştır. Demek ki bir soya çekim söz konusudur. Bazı ırklar buna çok yatkın görülüyor.

Durum böyle olunca koşmanın ya da yürümenin korner kalb hastalığına ne yararı olabilir?!…

Sportif eylem, koroner kalb hastası olmaya aday olanlarda, beslenecek kalb kası artmasından başka bir sonuç doğurmayacaktır. Bu da yarar değil, ama zarar anlamını taşır. Gerek spor konusunda, gerekse yiyecek içecek konusunda ne yaptırırsanız yaptırın, kişi olaya neden olan gen’i taşıyorsa önünde sonunda koroner kalb hastası olacaktır. Üstelik bu yaptırdıklarınız ona zarar da verecektir.

Her zaman olduğu gibi bu konuda da tıpta açık bir yanlışlığa düşülmektedir. Oysa Hippocrates hekim bundan yaklaşık 2400 yıl önce ne demişti : PRİMUM NIL NOCERE (Önce zarar vermeyeceksin!…). Bize göre, doğru bilgi üzerine bir parça akıl kullanma bütün yanılgılardan bizi uzaklaştırır. Ne yapalım ki, işte böylece burada da söz, dönüp dolaşıp, gene zekaya gelip dayanmış bulunuyor!…

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>