“ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR?..” (Ernest Miller Hemingway)…..

ekonomi.jpg
“Wir müssen wissen, wir werden wissen.”
(Bilmeliyiz, bileceğiz.)

David HILBERT

Ekonomonin iki önemli öğesi var. Biri, bütün bileşenleriyle ÜRETİM, öteki PARA.

Para, idari gücün elinde saklı bulundurduğu bir değer (örnekse altın) karşılığı basıp halka dağıttığı senetlerdir. Öyle ki devlet, dolanımda olan bu senetlerin karşılığını, elindeki değerli maddeyle kuruşuna kadar ödemeyi yüklenir (taahhüt eder). Eldeki değerli maddeden daha fazlası için dolanıma para sunulmuşsa, enflasyon dediğimiz durum ortaya çıkar. Bu durumda idari güç halktan borç almış, borçlanmış sayılır, dolanımdaki paranın değeri düşer… Para üretilmiş malların, hizmetin, fikirlerin satın alınmasında karşılık olarak kullanılır.

Üretim ise, belirli ham maddeleri çeşitli yollarla işleyip, işe yarar, kullanılmaya hazır bir mal meydana getirmek demektir. Bunu yapan iş kollarına endüstri diyoruz. Tarım, Hizmet ile fikir de üretilebilen öğelerdir. Bunlar da üretimin tanımı içinde bulunurlar.

Bir malın üretilmesi, ekonomik değerlendirme bakımından yeterli olmaz. Bunun, ona gereksinim duyanların ya da onu kullanacak olanların eline geçmesini sağlamak ta gerekecektir. Buna pazar bulma ya da pazarlama denir. Pazarı olmayan bir malın sürekli üretimi akıl dışı olduğu gibi, karşılığı alınamayacağı için ekonomik yıkım nedeni de olur. Buna karşılık istemden daha fazla sunum (talepten daha fazla arz) yüzünden de mal yığılımının artması söz konusu olabilir. Bu durum ekonomiye fiatların düşmesi olarak yansır.

Bir makalemizde, ekonomik yapının işleyişinin canlı organizma işleyişine (fizyolojiye) çok benzediğini belirtmiştik. Bunların her ikisinde de olaylar, belli duyarlı yasalar uyarınca birbirini etkileyip, bir anlamda tetikleyerek özdevinimli (automatic) olarak gelişirler. Bu yüzden her iki durumda da yapıya gelişi güzel girişimde bulunmak, normal gidişin altüst olmasına neden olacaktır.

Ekonomi insanlarca, gene insanların yararlanması için, kurulmuş bir düzendir. Lakin insanların genel olarak bir zayıf tarafları vardır : Yorulmadan kolay yoldan para kazanmak!… Kumar, talih oyunları, piyangolar bu yüzden icadedilmiştir. Öte yanda ne yönde olursa olsun üretim, yolu boyunca güçlükler ile riskleri barındırdığı için, çaba ister.

İşte, bu son ekonomik bunalımda, insanın bu zayıf yönü ağır basmış, para ile para kazanılmak istenirken, istenmiyen sonuçlara varılmıştır. Yapılan bir tür kumar oynamaktır. Bankalar ipotek karşılığı borç para vermişler, ama sonradan karşılık gösterilen taşınmazın değerini durduk yerde sanal olarak artmış sayıp, aynı kişiye ikinci bir borç daha verme yoluna gitmişlerdir. Böylece, diyelim on liralık bir taşınmaz 20 lira değerinde olarak gösterilmiştir.

Diyeceksiniz ki, taşınmazın bu değer artımıyla bankanın aynı mal için ikinci bir borç vermesinde bankanın yararı nedir?…

Banka böylece, yeni verdiği borç için ek faiz alacaktır. Demek ki parayı aynı mülk için ikinci kez satmış oluyor. Bankaların yaptığı iş te zaten para alıp-satmaktır. Ama burada bir tür kumar oynanmış, bir taşınmaza değerinin çok üzerinde fiat biçip kredi verilmiştir. Yukarda sözü edilen parayla para kazanma işlemi, ama abartılarak, yürürlüğe konulmuş olmaktadır. Çünkü verilen borcun karşılığı yoktur.

Gerçekten de, Ford ile benzeri firmalar ucuz insan gücü bulmaları nedeniyle fabrikalarını Meksikaya taşıyarak ya da gene ucuz insan gücü nedeniyle mallarını Çin’de üretmeye kalkışarak, ABD de büyük sayıda işçinin açıkta, işsiz kalmasına neden olmuşlardır (olayı tetikleyen etmen!…). Oysa, bu açıkta kalan işçiler, bankalardan kredi alarak ev almışlardı (Mortgage Sistemi). İşsiz kalınca aldıkları kredileri ödeyemez oldular. Bankalar, verdikleri kredileri geri döndürmek için, hacizli evleri satmaya kalktıklarında gördüler ki bu mallar değerlerinin çok altında müşteri bulabiliyor!… Çünkü daha önce ikinci krediler açılırken evlerin değerleri yapay olarak olduğundan yüksek tutulmuştu. Sonuçta verdiği parayı geri alamayan bankalar iflas durumuna geldiler. İşte, ABD de başlayan ekonomik bunalımın iç yüzü budur.

Ekonomik bunalımın tabanında yatan, bankaların aç gözlülükle bol keseden karşılıksız kredi vermeleri olmakla birlikte, olayı tetikleyen düzenek ABD işçilerinin işsiz bırakılmalarıdır. Bankakaların aç gözlülük yüzünden parayla kumar oynamaya kalkışmaları; Büyük endüstricilerin de daha fazla para kazanmak için fabrika yada iş yerlerini ABD dışına taşımaları bunalım nedeni olmuştur.

Bu olayların ikisi de, gözleri bürüyen para hırsı yüzünden, aklın yolundan uzaklaşıldığının birer göstergesidir. Böylece kapitalizm dönüp kendini yemeye, hiç değilse ısırmaya başlamış bulunuyor.

“İyi de, bundan bize ne” ya da “ne halleri varsa görsünler” diyemeyiz. Çünkü çıkan bunalım ABD den dalga dalga bütün dünyaya yayılmış olup, biz de bundan payımıza düşeni almaya başlamış bulunuyoruz. Bazılarının dediği gibi belki “Bu kriz bize teğet geçeçek ya da az dokunup geçecektir”.

Lakin bizim bütün dileğimiz, krizin bizi “delip te geçmemesidir”. Çünkü çanlar bizim için de çalmaya başlamış bulunuyor.

Çünkü krizden önce de, bankalarımız dışında, ekonomimizde bazı sıkıntıların olduğu bir gerçektir. Demek ki ekonomimizde kırılgan noktalar vardır. (*)

Gerçekleri yadsıyarak hastalığa çare bulma olanağının olmadığını iyice aklımıza sokmamız gerekir!…

——————————————————————

(*) Kemal Derviş, Bodrumda katıldığı bir toplantıda, “Türkiye ekonomik kriz için tedbirleri kendi üretmeli, bunu batıdan beklememelidir” demiştir.

Çok haklı, çünkü bizim dışımızdaki ülkelerin pek çoğunda bu krizin başlangıç noktası bankalar sistemidir. Bizde ise, eğer gerçekleşirse, başka yön ya da yönlerde olacaktır.

Kemal Derviş ayrıca “Bu krizi Türkiye, öteki ülkelere göre daha hafif atlatacaktır.” diyor. “Kriz Türkiyeye hiç uğramaz” ya da “Teğet geçer” demiyor. İkisi arasında büyük fark var. Ayrıca ekonomik kriz için önlem alınması gerektiğine de parmak basmış… Buna dikkat edilmeli.

——————————————————————

Bu makalenin yazılmasından çok sonra, 29 Kasım 2008 tarihli VATAN gazetesinde çıkan bir haber :

Türkiyede hükümetin krizi hafife aldığını, önlemleri almakta geciktiğini söyleyen York Üniversitesi ekonomi profesörü David McNally “Türkiye şu ana kadar krizden etkilenmedi. Ancak yüksek cari açığı nedeniyle en riskli ülkelerin başında geliyor. Yabancı sermaye akışı durursa felaket olur” dedi.

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*

Şu HTML etiketlerini ve özelliklerini kullanabilirsiniz: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <strike> <strong>